Erdoğan neyin peşinde ve Selvi’nin cesaretinin kaynağı 

M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

Ülke belirsizliklere yelken açmış durumda. 31 Mart seçimlerinden büyük bir hezimetle çıkan AK Parti ve Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, nasıl bir strateji oluşturacağını henüz belirlemiş durumda değil. Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi’nin Gezi eylemcileriyle ilgili “Tahliye edilmeliler” yazısı bu deneme ve arayışların parçası.

Türkiye, Erdoğan’ın kişisel hırsı yüzünden sürüklendiği çıkmazdan kurtulmaya çalışmanın sancısını yaşıyor. 31 Mart yerel seçimleri, toplumun yeni rotayı belirlediğini ortaya koymuş durumda. CHP, kendisini bugüne taşıyan 2019’da kazanılan büyükşehirlerde yaptığı başarılı çalışmaları 2024’ten ileriye doğru taşırsa ve ciddi yanlışlar yapmazsa, yeni dönemin iktidarın güçlü adayı olarak sandığa gidecek.

Alacağı yenilgiyi seçim öncesinden gören Tayyip Erdoğan, 31 Mart seçim kampanyaları sırasında beklendiğinden daha az çirkin yollara başvurdu.

Ne var ki beklediğinden daha ağır bir tablo ortaya çıkınca şimdi kendine istikamet çizmek için strateji arayışında. Seçim gecesi ‘balkon’ konuşmasında yenilgiyi kabul eden ve bundan ders çıkaracaklarını söyleyen bir Erdoğan vardı. Dünkü AK Parti Grup toplantısında ise bambaşka bir Erdoğan kürsüye çıktı.

Seçim yenilgisini kabul eden Erdoğan gitmiş, yerine Cumhur İttifakı’nın seçimin kazananı olduğunu söyleyen biri gelmişti. Bu Erdoğan’ın nasıl bir yol izleyeceğine karar veremediğinin bir göstergesiydi.  Erdoğan, birtakım denemeler yapıyor. Nasıl yaparsa partisini düşürdüğü çukurdan çıkarabileceğini araştırıyor. 4 yılı daha koltuğunda rahat oturmanın hesabının peşinde.

SELVİ’NİN YAZDIKLARI BU ARAYIŞLARIN ÜRÜNÜ

Abdulkadir Selvi’nin dünkü yazısında dile getirdikleri hem dikkat çekici hem de sıradan. İkisi bir arada nasıl olur anlatayım. Önce niçin sıradan olduğunu anlatayım. Selvi, Osman Kavala ve Gezi tutuklularıyla ilgili ilk kez yazmıyor.

16 Ekim 2018: “Nasıl ki Brunson’ın serbest bırakılmasıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde krizi fırsata çevirme imkânı doğdu, aynı şeyi Osman Kavala ile Avrupa Birliği’yle ilişkilerde de yakalayabiliriz.”

1 Ekim 2019: “Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi denildiğinde bunların toplum tarafından hissedilmesi gerekiyor. Aynen sıcak ve soğuk gibi. O nedenle reformcu sürecin ilk yansımasının Osman Kavala davasına olmasını bekliyorum.”

16 Aralık 2020: “Yeniden reform sürecini başlatıp yönünü AB’ye çeviren Türkiye’nin önüne çıkan en önemli engellerden birini Kavala’nın tutukluluğu oluşturuyor. Türkiye, Kavala kararıyla birlikte Batı’ya yönelik bir adım atacak mı?

22 Ekim 2021: “Türkiye’ye parmak sallayarak Osman Kavala’ya yardımınız olmaz!” (CNNTürk)

3 Şubat 2022: “Osman Kavala olayını kendi iç dinamiklerimizle çözmemiz lazım.” (CNNTürk)

Görüldüğü gibi Selvi, neredeyse her yıl Osman Kavala konusunda hukukun işletilmesini gündeme getirmeye çalıştı. Önceki yazılarına baktığınızda heyecanlanmaya ve dikkate almaya gerek yok denebilir. Ancak dünkü yazısında öncekilerden dikkat çeken farklı bir taraf var.

Son yazısında Erdoğan’ın değişim iradesini ortaya koymasının zaruretine dikkat çekiyor. AK Parti’nin yeniden reformcu ve yenilikçi bir yapıya kavuşmasının altını çiziyor. Partinin reformcu kimliğine dönmesinin ülkeyi rahatlatacağını söylüyor.

“Osman Kavala’nın hapiste tutulmasının, Gezicilerin yıllarca hapis yatacak olmasının Türkiye’ye ne yararı var? AK Parti’ye ne fayda sağlıyor?” diye soruyor. “Artık iklimin değişmesi ve baharın gelmesi gerekiyor.” diye şartı ortaya koyuyor.

Selvi’nin yazısını, olaya bakış açısının sakatlığına dikkat çekmek elbette gerekli. Kavala ve arkadaşlarının serbest bırakılmasının ‘AK Parti’ye faydası olmadığı’ temeline oturtması sakat bir zihnin ürünü. Bir suç var mı yok mu yerine, ‘iktidara yarıyor mu, yaramıyor mu’ diye ölçülen bir adalet terazisi var orta yerde. Sadece Kavala değil, içerideki siyasi tutukluların, aslında birer rehine olduğu net bir şekilde ortaya konuyor.

SELVİ’YE VERİLEN SUFLE 

Abdulkadir Selvi’nin yazısını Beştepe Sarayı’nın Tek Adamı’nın sesi olarak düşünmek yanıltıcı olur. Çünkü Saray’da tek bir görüş yok. Birbiriyle çekişen ya da çatışan iki grup ve bir yapı var.

  • İlk grup güvenlikçi ve sert tutum yaklaşımında olanlar. Bunların içinde bazı bakanlar ve çok önemli kurumların zirve noktalarında olan yöneticiler var.
  • İkinci grup, güvenlikçi politikaların hukuk devletiyle örtüşmediğini, zaten bunların da AK Parti’nin kuruluş felsefesiyle çeliştiğini savunanlardan oluşuyor.
  • Üçüncü grup ise ilk iki grubun endişelerinden uzak bir yaklaşım içinde sadece AK Parti iktidarının devamını istiyorlar. Bu menfaatçiler grubu, aslında en kalabalık olanı. İşin ilginç tarafı çoğu zaman de en etkili olanı.

Selvi, yanlış mantığa sahip olsa da hukuku savunan bir yaklaşım içinde. Yazısını Saray’daki ikinci gruptan aldığı bilgilerle yazdığı anlaşılıyor. Hukuka bir şekilde dönülmesi konusu, Saray’ın bazı mahfillerinde konuşulduğu anlaşılıyor. Bunu kendiliğinden bu netlikte yazamayacağına göre, gündeme getirmesini teşvik eden birileri var demektir.

MHP VE BAHÇELİ’YE YAPILAN YOKLAMA

Abdulkadir Selvi’nin dikkat çektiği noktalarla Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’ye ve onun lideri Devlet Bahçeli’ye bir şekilde yoklama çekiliyor.

Böyle bir konuyu AK Parti yönetiminden birisi gündeme getirse hayli sıkıntılı olabilir. Gazeteci kisvesindeki birisinin üzerinden gündeme getirilmesi işin garantili tarafı. Tepki belli bir dozu aşarsa, birilerine “Bu bizim görüşümüz değil. Bir gazetecinin kendi düşünceleri.” denip işin içinden çıkılabilir. Konu gündeme getirilip tartışılır ve tepki göğüslenebilecek bir düzeyde olursa, bu istikamette bir strateji oluşturulabilir.

Bilindiği iki iktidarın iki ortağı AK Parti ve MHP, doğrudan diyalog yerine dolaylı diyaloğu tercih ediyorlar. Bu dolaylı diyalog da çoğu zaman bilek güreşine dönüyor.

  • Yargıtay-Anayasa Mahkemesi tartışmasında böyle oldu,
  • Sinan Ateş cinayetinde aynı şey yaşandı.
  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden dönülmesi gündeme geldiğinde bile benzeri yola başvuruldu.

Vekalet savaşı sadece büyük devletlerin farklı bölgelerde aracılar eliyle birbirine karşı savaştığı cephelerde olmuyor. Cumhur İttifakı’nın iki bileşeni arasında da yaşanıyor.

MHP’DEN SELVİ’YE ÇİRKİN YAKLAŞIMLAR

Abdülkadir Selvi, Gezi Davasında müebbet verilen Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını isteyince MHP yönetimi çıldırdı. MHP Genel Sekreteri İsmet Büyüktaman, Selvi‘yi topa tuttu. “Kavala’ya özgürlük isteyen Selvi akıl tutulması içerisinde değilse, zilletin kısık ateşinde DEM’lenmektedir.” diyen Büyükataman, “Cumhur İttifakı bu kirli kelime oyunlarını yutmaz!” ifadelerini kullandı.

Çirkin ifade ise MHP’nin sosyal medya sorumlusu Hüseyin Özkan’dan geldi. Özkan, “Abdülkadir Selvi, yok hükmündedir. Çöptür. Kılıç artığıdır!” dedi. Ne kadar iktidar yandaşı olursa olsun, ilk krizde Selvi’nin Alevi kimliği gündeme getiriliyor ve “kılıç artığı” gibi katliamcı Sünni ve ırkçı yaklaşım ortaya konuyor.

“Kılıç artığı” yani, Yavuz Sultan Selim’in kılıcından nasibini alamayıp arta kalanlardan. Yani, “Çorum’da, Kahramanmaraş’ta ve Sivas’ta katledemediklerimizden!” demek isteniyor. Hüseyin Özkan da “kılıç artığı” sözünü kendi dağarcığından değil, lideri Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz yıllarda yine Selvi için yakıştırdığı sözlerinden alıntıladı.

Abdulkadir Selvi 21 Şubat 2017’de, “AK Parti açısından MHP iki ucu keskin bıçak. Çünkü AK Parti’nin çok önemli bir Kürt seçmeni var. Kürtlerden oy alan iki parti var. Biri HDP, diğeri AK Parti” diye yazdığı ve ertesi gün de “AK Parti önemli oranda Kürt seçmene sahip olduğu için MHP ile mesafesinde dikkatli olması lazım” dediği için Bahçeli’nin ağır sözlerine hedef olmuştu. Bahçeli, Selvi için “Bu kalem ve kılıç artığı şahıs…” ifadesini kullanmıştı.

AK Parti, hukuka dönme yolunda bazı adımlar atmak için ülkede yaşanan hukuksuzluğun birinci derecede teşvikçisi MHP’nin nabzını ölçüyor. AK Parti ve Saray’daki ikinci grup içinde yer alanlar, ekonomiyi düzeltmek için hukuka dönmekten başka çözüm olmadığını görüyorlar.

TGRT’nin Ankara Temsilcisi Fatih Atik, bu konuda dün Selvi’nin yazısı ile ilgili tartışmalar çerçevesinde, konuştuğu Ak Parti’den etkili bir ismin, “Hukuk zeminine dönmekten başka çaremiz yok. Aksi takdirde üç beş değişiklik mevcut durumu kurtarmaya yetmez” dediğini aktardı.

AK Parti ve Erdoğan için hukuka dönülmesi halinde ülkeyi sürükledikleri bataklıktan bir nebze olsun çıkarma imkanı olabilir. Aksi takdirde ülke ile birlikte kendileri de uçuruma yuvarlanacak.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Selvi gereğini yapıyor.

    2015 Tarihinde, Birleşmiş milletler bünyesinde, Dünyadaki bütün devletlerin imzaladığı 17 HEDEF.

    Her devlet 2030 yılına kadar bu hedefleri tutturmalı.

    Bu 17 hedef görünen yüzü yani Dünyaya pazarlanan yüzü ve gerçekte olanlar tamamıyla birbirine zıt.

    Türkiye ve Dünya bu süreci yaşıyor.

    Bir zahmet edin araştırın şu 17 hedefi AGENDA 2030
    The Great Reset ( englisch für „Der große Neustart“) Klaus Schwab

    Dünyadaki siyasetin gidişatı sizler ve bizler bilelim. Çocuklarımız için çok gerekli.
    Hangi konuda, nerede, nasıl bir Pozisyon alacağımızı anlayalım.

    • Bunlar her zaman olan ve göz boyamada kullanılan hedefler hocam. Kısacası halkları uyutmak için birşeyler yapıyormuş gibi görünme yöntemi. Dünyanın bunu yaşadığı falan yok. 8 senedir ne değişmiş ordan pay biçin. Açlığa son yoksulluğa son, sağlıklı yaşam trişkadan nameler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin