Türkiye akademisi, ABD’deki akademik özgürlükler için endişeli (!)

PROF. EFE ÇAMAN | YORUM

Türkiye’den Boğaziçi Üniversitesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi gibi birçok kurum, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) belli başlı birçok üniversite kampüsünde gelişen olaylarla ilgili açıklamalar ve mesajlar yayınladı. ABD’deki kampüslere polisin alınması, orantısız şiddet ve tutuklamalar, elbette eleştirilebilir, eleştirilmeli. Düşünce ve düşüncenin ifadesi hakkı ve barışçıl protesto hakkı gibi birçok insan hakkı demokratik hukuk devletlerinde anayasal haktır. Özellikle akademide bu hak, kürsü özgürlüğü başta olmak üzere, hem hocalar hem de öğrenciler için merkezi önemdedir. Bu konularda elbette bireysel tepkiler de kurumsal tepkiler de anlaşılabilir.

Ancak önemli bir konu mutlaka dikkate alınmalı: Tutarlılık!

Almanya’daki üniversiteler resmi açıklama yapıp ABD’deki olayları eleştirebilir! Kanada’daki üniversiteler de bunu yapabilir. Dünyada hukuk devleti olup temel hak ve özgürlükleri uygulayan, yani insanların hukuken de fiilen de özgür olduğu toplumlarda, kurumlar ABD’deki hak ihlallerini ve yanlış uygulamaları eleştirebilir, eleştirmelidir de. Dahası, ABD’de zaten sistemin kendisi, muhalefetiyle ve iktidarıyla bu yanlış uygulamaları cesaretle dillendiriyor.

Hiçbir ülke kusursuz bir demokrasiye sahip değil. Önemli olan sistemin işlemesi! Mesela Bernie Sanders, Demokrat Parti’li olarak kalkıp zehir zemberek Netanyahu’yu eleştiriyor, İsrail’in Gazze’de neden olduğu insanlık dramını tüm boyutlarıyla yerden yere vurabiliyor. Biden yönetimine yakın birçok Amerikalı kampüslerde yaşanan tepki çeken uygulamaları eleştiriyor. Kimsede bir savunma refleksi yok. Kısacası eleştiri hakkı, kurumsal olarak bakidir, bireysel olarak her halükarda sorgulanamaz bir haktır.

Birincisi, kurumsal eleştiri ne zaman ve hangi koşullarda yapılabilir?

İkincisi, bireysel otonomiyle ilgili olan boyut nedir?

Kurumsal eleştiri yapılabilmesi için öncelikle tutarlılık gerekiyor. Bireysel otonomiyle ilgili boyut da birey olmayı gerektiriyor. Her iki konuda da Türkiye kurumlarında ve bu kurumlardaki kamu görevlilerinde ciddi sıkıntılar gözlemliyorum.

Kurumsal bakımdan, mesela Boğaziçi rektörünün ABD’deki olayları eleştirebilmesi için ölçüt kendi üniversitesinde ve ülkesinde benzeri olaylardaki durum ABD’dekinden iyi olmalıdır. Yani sen bir diktatör bozuntusu tarafından ‘paraşütle’ Boğaziçi’nin başına getirileceksin, üniversitenin tüm tarihi ve kurumsal yapısını yerle bir edeceksin, hocaların senelerdir berbat uygulamalarını yaz-kış demeden okul bahçesinde protesto edecek, sen bu protestoları polisle, tehditlerle, iktidar gücüyle engellemeye çalışacaksın, tutuklanan öğrenciler, işine son verilen hocalar olacak, sonra kalkıp ABD’deki akademik özgürlükleri eleştireceksin; öyle mi? Aynı şey tüm diğer Türkiye üniversiteleri için geçerlidir.

Tutarlı olacaksınız!

Türkiye’de 8.000 civarında öğretim üyesi bir gecede kapının önüne konmadı mı? Bir sürü öğretim üyesi (aralarında ben de varım) sadece bir barış bildirisine imza verdiler diye kovulmadı mı? Haklarında yüzlerce sayfalık terör, ihanet bilmem ne soruşturmaları açılmadı mı? Siz hocaları, öğrencileri fişleyen bir ülkenin kurumları değil misiniz? Sizin devletiniz öğretim üyelerinin isimlerini sayfa-sayfa ülkenin resmi gazetesinde (paçavra demeli!) yayınlamadı mı? Şimdi size mi kaldı Harvard’da, Columbia’da, California Üniversitesi’nde, dünya sıralamasında ilk 50’ye, il 100’e giren okullarda göstericilere polis şiddet kullandı diye kurumsal açıklama yapmak?

Sizin devletinizde hala yüzlerce hoca fabrikasyon suçlamalar temelinde kodeste, hatta tek kişilik hücrelerde süründürülüyor. Birçok profesör, doçent, bilim insanı hapishanede elim hastalıklara yakalandı, tedavi bile ettirtmediniz! Birçokları öldü! Yine binlerce profesörü mesleklerinden men ettiniz, çalışmalarına engel oldunuz. Hatta pasaportlarını iptal ettiniz, onlara yurtdışı çıkış yasağı getirdiniz. Yetmedi, bu akademisyenlerin eşlerini de, hatta reşit olmayan çocuklarını bile takibata aldınız, fişlediniz, çalışmalarına, pasaport almalarına engel oldunuz! Bunları tümüyle anayasanızı, yasalarınızı ve yönetmelikleri ihlal ederek, keyfi uygulamalarla yaptınız!

Siz 2013’ten beri her gösteride karşınıza kim olursa olsun ezdiniz geçtiniz. Gezi’de insanları öldürdünüz, gazladınız, kafalarına ve vücutlarına biber gazı kapsülleri atarak saldırdınız. Çadırlarını yaktınız! Üzerlerine polis panzeri sürdünüz! Siz insanları işkence yaparak öldürdünüz!

 

Daha dün, bir kardiyolog Meriç’i geçerek cehenneme çevirdiğiniz memleketinden kaçarken kalp krizi geçirip öldü! Onun gibi yüzlerce insan 2016’dan bu yana Meriç’te, Ege’de can verdi. Aralarında çocuklar ve kadınlar var!

Siz gözaltına aldığınız kadınlara toplu tecavüz tehdidi yaptınız, birçoğunu çıplak aramalara maruz bıraktınız! Kendi karılarınızın kızlarınızın başörtüsünü suiistimal eder, siyasi puana tahvil ederken, başka kadınların iffetini ayaklar altına aldınız. Polis tutuklaması esnasında kaba etine el atan polisinden tutun da, (hani hukukunu savunduğunuzu iddia ettiğiniz ülke olan) Filistin askısında elektrik verdiğiniz, ağır kaba dayaktan geçirdiğiniz insanların hukukunu hiç sormadınız!

Tutarlı olmamanız budur! Siz ABD üniversitelerinde yaşanan haksızlıkları eleştiremezsiniz! Önce kendi okullarınıza bakın! Önce kendi devletinizi eleştirin! Fosseptikleştirdiğiniz akademiyi, siyaseti, adliyeyi, bilimi ele alın! Alın ki inandırıcılığınız olsun!

Gelelim bireysel otonomi kısmına!

O ABD üniversitelerindeki hocaların dik duruşu, ilkelerinden taviz vermemeleri, kendi doğru bildikleri değerlerden yana davranış sergilediklerini herhalde görüyorsunuzdur! Hiç utanmadınız mı onlardan? Sizin memleketinizde 8,000 (sekiz bin!) meslektaşınız hukuksuzca ihraç edildi (ben de onlardan biriyim), hiç aklınıza gelmedi mi onların hakkı ve hukuku için bir sosyal medya paylaşımında bulunmak, ha? Siz nasıl sefil insanlarsınız ki, kendi üniversitenizde yaşanan bu korkunç, bu eşi benzeri görülmemiş hukuksuzluğu ve haksızlığı görmezden geliyorsunuz, sonra başka ülkelerdeki üniversite kampüslerinde yaşanan hadiseler hakkında ahkâm kesiyorsunuz! Tabi, birçoğunuz o hoca arkadaşlarının, meslektaşlarının fişlenme listelerini bizzat hazırladı, değil mi? Haysiyet ve şeref sökün etti! Sahtekârlık, takiye, rol yaygın!

Alçaldıkça alçalıyor, yılmadan, yorulmadan sonra daha da dibe çöküyorsunuz. Deriniz öyle kalın, yüzünüz öyle kara ki! Utanmaz, arlanmaz, arsız, belkemiksiz, makam-mevki dışında hiçbir ideali olmayan, hayatı palavra birkaç saray kayyumu “rektör” (!) ABD üniversitelerinde ihlal edilen demokratik ve akademik hakları savunacaklar!

Şimdi klavye şövalyeliği yaparak ABD ve ABD üniversitelerine ahlak ve hukuk dersi veren Türkiye üniversiteleri akademik özgürlük endekslerinde kaçıncı sırada, bu veriyi de paylaşsanıza o şaşalı sosyal medya mesajlarınızda?

Sahibinin sesi “rektörler”, sahibinin sesi “akademisyenler”, sahibinin sesi “üniversiteler” sizi!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. SSCB’nin son dönemi dolaşan fıkralardan biri:

    Bir ABD’li ile bir Rus ülkelerinin demokrasi anlayışı üzerinde konuşuyorlar.
    ABD’li: “Bizde de öyle gelişmiş bir demokrasi var ki, bütün vatandaşlar ABD Başkanını eleştirme hakkına sahipler” der.
    Rus da aynısını söyler…

    Türkiyeli akademisyenin ABD demokrasisini eleştirmesi kolay…

  2. Ortada bir realite var; Amerikan Üniversiteleri anlamını yitirmiştir. Bu hadise aynı zamanda ABD efsanesini de bitirmiştir. Bu hadise aynı zamanda bütün dünyadaki Üniversite sanaysinin de sonunu getirmiştir.

    Şu an dünyanın iki ayrı bölgesinde savaş yaşanmaktadır(israil & Ukrayna) bu savaşa bir üçüncü savaş eklendiğinde, Bütün dünyanın eğitim sistemini kökünden HAL/etki eder.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin