Tanrı ve ‘kötülük’ arasındaki ilişki; imtihan sırrı!

AHMET KURUCAN | YORUM

Geçen hafta yayınlanan ilk yazımın altına yazılan yorumları okudum. O yorumları yazan, okuyan, katkı sağlayan herkese teşekkür ederim. Şöyle düşündüm; bu yazımı da yayınlayayım belki 3-4 yazı olarak olarak devam edeceğini söylediğim seriye bir hafta ara verir, yorumlar hakkındaki düşüncelerimi bir yazı yazarak arz ederim. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum.

En son şunu yazmıştım: Kötülük problemini çözme adına gerek felsefi gerekse dini/kelami düzlemde getirilen izahları dört ayrı kategoride değerlendirmek mümkün.

Şöyle ki:

  • Tanrı ile varlık arasında ilişkiyi kesmek.
  • Tanrının yokluğuna delil olarak kullanmak.
  • Tanrının yetkinlik sıfatıyla uyum içinde çözmek.
  • Tanrının sıfatlarının izahına farklı yaklaşımlar getirmek.

Tek tek ve kısaca ele alacak olursak:

1- Tanrı ile varlık arasında ilişkiyi kesmek

Antik dönem Yunan filozoflarından ve milattan önce 341-270 yılları arasında yaşamış olan Epikürüs/Epikür ve onun önderliğini yaptığı bir grup filozofa göre bu alemi Tanrı yaratmamıştır, ihtiyacı da yoktur. Dolayısıyla kötülüklerin Tanrı ile ilişkisi hakkında konuşmanın da bir anlamı yoktur.

2- Tanrının yokluğuna delil olarak kullanmak

7 Mayıs 1711-25 Ağustos 1776 arasında yaşamış İskoçyalı filozof David Hume’a göre, Tanrı, mutlak iyi ve mutlak kudretlidir. Şu halde kötülüğün olmaması gerekir. Ama hakim öğreti ve yaşadığımız gerçekler Tanrı iyi olsa da kötülüklerin varlığı inkar kabul etmez bir gerçektir.  Bu ise Tanrı’nın kötülüğü kaldırmaya gücü yetmediğini gösterir. Eğer ‘Tanrı, mutlak kudret sahibidir’ diyor ve kötülüğün de varlığını inkar edemiyorsanız Tanrı’nın kötülüğü isteyen mutlak iyi bir varlık olmadığını söylemek zorundasınız.

3- Tanrının yetkinlik sıfatıyla uyum içinde çözmek

Platon, St. Augustine ve İslam filozoflarından da İbni Sina ve İmam Gazzali gibi insanların seslendirdiği düşüncelere göre mutlak anlamda kötülük yoktur. En iyi olanın fiilleri de iyidir. O dış görüşünü itibariyle kötü görünen şeylerden hayırlar murat etmiştir. Çünkü kötülüğün varlığı iyiliğin yokluğu anlamına gelmez.

Tanrı kötülüğü istemediğini kutsal kitaplarında açıkça bildirir. Bu kötülüğün amaç olmadığını gösterir. Ayrıca bu, “Daha iyisini yapabilirdi!” demek de değildir. En iyisi budur. Kötülüğün varlığında bizim bilmediğimiz hikmetler de gizlidir. Ateş’in varlığını düşünün. Ateşi sobada ısınmak için de kullanabiliriz, kötü amaçlı yangın çıkartmak için de. Kötü amaçla evi yakılan ya da dikkatsizlik sonucu evi yanan bir insan burada “Ateş kötüdür!” diyemez. Ateş zatında iyidir, onu kötü yapan kullanan kişinin amacıdır.

Burada “Allah neden o kötü amaçla ateşi kullanan insana müdahale etmiyor?” sorusu sorulabilir. O zaman özgür iradenin, bu dünyanın imtihan meydanı olmasının, cennet ve cehennemin varlığının bir anlamı kalmazdı. Bu açıdan şunu demek yanlış olmaz; insanın gerçekten özgür olabilmesi için kötülüğün varlığı şarttır. Yoksa insan robot olur, melekler misali kendisine yüklenen programa göre sadece iyilikler yapan birey olurdu.

4- Tanrının sıfatlarının izahına farklı yaklaşımlar getirmek

David Hume’dan hareketle izaha çalıştığımız ikinci maddedeki bilgi, güç, irade ve şefkat/iyi sıfatlarına farklı yaklaşarak izah getiren bir teoridir bu. Buna göre Tanrı mutlak güç ve irade sahibidir ama O, gücünü insanların özgürlüğü lehine sınırlandırmıştır. O özgürlüğe halel verecek ölçüde insanları bir şeyler yapmaya zorlamamaktadır. Zaten söz konusu bu zorlamama insanlara vermiş olduğu özgürlüğün temel dayanağıdır.

Bu dördüncü başlık altında düşünceler üreten genelde kelamcılardır. İslam kelamcıları bu meseleye insanın özgürlüğü ve fiili/eylemi açısından bakmışlar ve bütün izahlarını bu ana eksen üzerine kurmuşlardır ama kendi içlerinde ayrılmışlardır.

Devam edeceğim…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

17 YORUMLAR

  1. Müslümanlar Tanrı degil Allah ismini kullanir, Allahin 99 ismi var, Tanrı bunlarin arasinda yok. Ayrica Peygamberimizin köpekleri evin icine sokmanin hükmü hakkinda bunca hadislerine ragmen sizin israrca evde köpek beslenebilir fetvanizi gördükten sonra sizi süpheli sinifina aldim, dinimiz hakkinda yazilariniz sakincali. Oysa “modern” bati dünyasinda bile köpekler alis veris magzalarina sokulmazlar mesela cünkü kafirler bile köpeklerin pis oldugunu kabul ediyor ama kendi evlerinde kendileride pis yasadiklari, mesela ayakkabi ile goirdikleri ve namaz, ibadet gibi bir dertleri olmadigi icin eve köpek aliyorlar, bunu anladikta size ne oluyor?

    • “Allahın 99 ismi var, Tanrı bunların arasında yok”, demişsiniz. Olabilir. Öteden beri kafamı kurcalayan bir konu bu. Allah yerine Tanrı dense ne olur? Sonuçta Allah da Arapçada Tanrı kelimesinin karşılığı değil mi? Hz. Peygamber Araplar arasında değil de Cermenler arasında gelseydi biz de Allah yerine God veya Gott diyecektik, Yunanlılar arasında gelseydi Theos, Çinliler arasında gelse Kienning… Alemlerin Yaratıcısı kendine özel isim olarak dünyada belki 6000 küsur dilden sadece Arap-Sami dillerinin tanrı kavramını mı verdi demek istiyorsunuz?
      Tanrının dili Arapça mıdır?

      • Tanri kavrami ve diger saydiginiz kavramlar müslüman olmayanlarinda kullandigi kavramdir, Allah ismi sadece müslümanlarin kullandigi isimdir ve islamin, kuranin ve sünnetin bize bildirdigi Allahin zati ve subuti sifatlarini kapsar, Allahin her 99 ismi Allahin özelliklerini anlatir, Allah bunlarin hepsidir. Tanri diyince Allah akla gelmez, Allahin sifatlari, Allahin isimleri…Bunun arapcilikla alakasi yok.

          • Önemli olan niyet. Mesela ben almanyada yasiyorum ve bir isyeri isletiyorum, yani almanlarla diyalog halindeyim, facebookta yüzlerce takipocim var ve orada arasira, özellikle bayramlarda tebrik mesaji yazarken almanca “Gott” kavramini kullaniyorum ama kastettigim hristiyanlarin anladigi manadaki Gott degil, islamin Allahini kastediyorum, Allah dersemde olur ama busefer Müslüman oldugum anlasilacak ve önyargili müsterilerimi kaybedebilirim diye cekiniyorum, dogrumu yapiyorum bilmiyorum.

    • Tanrı kelimesi çok enteresan bir kelime. Bu kelimenin etimolojisine indiğimizde özellikle dönme ve denge kelimeleri karşımıza çıkıyor ve sonuç olarak ben bir denge içinde dönen bir yer görüyorum tanrı kelimesinde: ‘Tengri’ yani ‘denge yeri’, yani büyük bir denge içinde dönmelere veya döngülere sahne olan evren, kainat..

      Enteresandır, deniz (=tengiz) kelimesi de denge kelimesi ile akraba. Bu denge yeri adeta bir okyanus gibi, kendine göre akıntıları, dalgaları var ama terazi çok sağlam, bir taşkın, bir sel, bir savrulma yok. Her şey eninde sonunda eşitleniyor, ‘denk’ hale geliyor, denkleşiyor, uyumlu hale geliyor, bir ahenk oluşturuyor.

      Sonra dönen bir şey yuvarlak bir hareket şekline sebep oluyor ister istemez. Alın size ‘tekerlek’ kelimesi, alın size ‘tencere’ kelimesi. Bir şey yuvarlandığında, mesela o tencere, tıngır tıngır ses çıkarıyor mesela.

      Türkçede bu kadar sağlam yeri olan bu kelime acaba Türkçenin kendi malı mı yoksa başka bir dilden mi alıntı. İngilizler turn kelimesini, Almanlar drehen kelimesini bizden mi aldılar, yoksa biz bütün bu etimolojik paketi onlardan mı aldık veya onlardan alıp geliştirdik mi?

      Bu çok net değil. ‘Turnuva’ kelimesini, ‘turnike’ kelimesini onlardan almışız gibi görünüyor, e biz de onlara ‘döner’ kelmesini vermişiz.

      Döner mi yoksa denge yeri Tanrı mı? Bir Alman için hangsi makbul, hangisi bir mabet?

      Tengrici değilim elbet, atalar dini veya kültüne de pek itibar edecek halim yok. Ama eğer ‘Allah misafiri’ değil de ‘Tanrı misafiri’ diyorsak, bu herhalde güneş dil teorisinin eseri olmasa gerek.

      • Büyük laflar etmek yerine fikrin karsisina fikirle cikmak lazim. Cem beyin kul-lanmaya odaklanmadigini nerden biliyoruz. Cem bey, belli bir sistem icinden konusuyor ve kendi icinde tutarli. Fakat Tanri kelimesi de o kadar yabanci bir kelime degil bize. Sadece “tanri uludur” naralari icimizde bir antipati olusturmus o kadar.

  2. değerli hocam, bu konu, teist insanları çocuklarının, dinden soğumalarının ana nedenidir. ilk 2 yazınızı okudum, çok anlaşılır ve net ve güncel bir dil kullanıyorsunuz.. bu iyi.. bence yorumlarıda dikkate alarak, 3-4 değilde , daha uzun yazılabilir.. en önemli, asırlık problemlerden bu mesele.. cevaplar genelde kaçamak veya bilinenin tekrarı.. sizin kaleminizden, daha doyurucu, yeni, özgün satırlar yazılmasına Rabbim vesile kılsın..

  3. Sn. Ahmet Korucan hocam..
    Kötülük konusunda 30 yazıda yazabilseniZ lütfen ama lütfen yazın. Bunu iyice anlamak istiyorum. Eminim benim gibi bu konuda ızdırab çekenler vardır. Ve çoktur. Kalben bu konuda rahatım. İzah ederken nedense eksik kalıyor. ikna edici bilgiyede sahibim gerçi. yalnız birde kaleminizden okumak isterim.
    Merakla bekliyoruz.

  4. Cemil Nadir Özgun, Insaf ve merhamet , peki haksiz yere adam öldürene merhamet? Hak ve adalet daha degerli.
    Ondan da degerli tüm bu kavramların kaynagı…

  5. Cem Aslan, burda Tanri, yaratici anlaminda kullaniliyor. Allah pek tabi alemlerin Rabbi ve yegane yaraticimiz.
    Köpek konusu ise fıkıhla ilgili, her alimin görusu farkli. Insanin kopek nefreti veya korkusunu dinden yan bularak yasaklatmasi ne kadar dogru? Ayni sekilde kopek sevgisini slemi Islama mikyas yapmasi?

  6. Bazi önemli, can alici konular vardir. Örnegin Türkiye disinda yasayanlari gelecek yillarda bekleyen dini ve ahlaki tehlikeler, örnegin kim cennete gidecek, kim cehenneme veya iste iyilik ve kötülük.
    Bu gibi konularda kalem oynatmak icin herhangi bir kaynaga basvurmadan sifahi olarak Yunan ve Roma felsefesine ve mitolojisine bir akrobat gibi dalip cikan, Islam felsefesi ezbere tozunu attiran, Cin´i, Hindi, Macin´i iyi bilen, modern Bati felsegesini sular seller gibi aktaran büyük kafalara ihtiyac var.
    Bu büyük kafalarin isi yeni ufuklar acmak, cözümler bulmaktir. Mesela bir narsist, narsistligini bilincli olarak mi yapmaktadir, yoksa yasadigi travma veya devraldigi genetik miras yüzünden bilincsiz olarak mi yapmaktadir. Dolayisiyla bu insan kötü müdür degil midir, hesaba cekilecek midir, cekilmeyecek midir?

    Peki Ahmet Kurucan´in görevi nedir, ne olmalidir? Ahmet Kurucan, o meshur konusma istahasiyla ancak ve ancak karari verilmis, son noktasi konmus bir düsüncenin halk tabaninda aktarimini yapabilir. Örnegin cennete kimin gidecegini bilen bir düsünce tarzinin eri olarak bunun propagandasini yapabilir, gelecege dair tehlikeleri tespit eden ve projeksiyon cizen bir iradenin halk düzeyinde eli-kolu olabilir, cennete kimlerin gidecegi konusunda kat´i fikri olan bir sistemin hocasi olabilir ki, camiye gitsin ve insanlari bu cennete davet etsin, tesvik etsin. Ahmet Kurucan´in müsait oldugu tek sey maalesef ki budur. Belli bir zamana kadar da aslinda bunu yapmistir.
    Fakat ne üzücü ki, konusma istihasi kendisini bu otorite boslugunda bambaska istihalara savurdu. Can alici oldugunu bildigi konulara daliyor, ortaligi veriye boguyor ve nihayetinde bir cözüm de sunamadan, sunamaz cünkü, kenara cekiliyor. Yine üzücü olan su ki, bu konulari kalibresi uygun bir akademisyen ele alip da bir degerlendirmeye tabi tutmuyor. Dolayisiyla da Kurucan kesinlikle kalibresini asan bir konuda gündem olusturan bir aktör haline geliyor.
    Aslinda bunu diger alanlarda da görebiliyoruz. Düz halkin mesela siire, müzige ihtiyaci var. Birileri cikiyor, hasbelkader iki gitar tingirdatmis o kadar, ortalikta tek bir müzik adami da olmayinca, sözümona besteler yapiyor, o bestelerle programlara katiliyor ve ordaki boslugu bi sekilde dolduruyor. Halk ne diyor? Bizim sairimiz, bizim müzisyenimiz! Yasa, varol! Boslugu doldurmasi müzisyen olarak görülmesine yetiyor yani.

    Bu sekilde ilerleyemeyiz. Bu sekilde biteriz. Belki de bittik.

  7. Kötülük problemi deyince benim aklıma takılan sorular şunlar:
    1. Kötülük nedir? Mutlak bir şey midir, yoksa kişiden kişiye değişebilir mi? Mesela çocuğunu ev ödevini yapmaya zorlayan bir anne baba kendine göre iyilik, çocuğa göre kötülük yapıyor olabilir mi?
    2. Kötülük doğal hareketlerin bir sonucu mudur (deprem, tsunami gibi), yoksa insan iradesine bağlı eylemler ile sınırlı mıdır?
    3. Kötülük bir fikir midir, yoksa pratik hayatta karşımıza çıkan bir şey midir? Başkasının malını çalan veya canına zarar veren bir insanın yaptığı mıdır kötülük? Yoksa inançsızlık mıdır kötülük? Eğer öyle ise, bir insanın imanını kurtarmak için yapılan birkatım zorlamalar kötülük değil, hatta kişinin ahireti hesaba katıldığında iyilik midir?
    4. Kötülük bir niyet işi midir, yoksa sonuç mudur? Başka bir ifade ile: Kendince niyeti iyi olan bir kişinin yaptıkları iyi midir? Bu bağlamda kötülük yapanların birçoğunun kendini temize çıkaran, iyi, hayırlı bir iş yaptığı düşünmesi nereye konacaktır?
    5. Niyeti iyi olan, en azından kötülük yapma niyeti olmayan bir kişi de davranışlarının sonuçları itibariyle kötülük yapabilir mi (Adolf Eichmann örneği)? Kötü bir otoriteye uygudugu için bu kişi veya kişilerin ahlaki veya cezai sorumluluğu olur mu? Ben o dönemde geçerli kanunlara uydum deyip kurtulabilir mi?
    6. İnsanın özgür iradesi var mıdır? (Bazı psikologlar bunu reddediyor). Varsa insanın elinde olmayan genetik donanım, aile ortamı, eğitim, toplumsal şartlar karşısındaki payı nedir?
    7. Kötülük apaçık ortada olan bir şey midir, yoksa durumdan duruma yeniden değerlendirilecek, tanımak ve önüne geçmek için kafa yormayı gerektiren, sadece ilahiyat alanına hapsedilemeyecek kadar geniş kapsamlı bir sorun mudur?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin