Dune hakkında her şey (6): Kavramlar, kahramanlar, hanedanlıklar -2

“Dune evrenini yakından tanımaya çalıştığımız serinin bu bölümünde baharatın ardındaki gizemi, hanedanların iktidar mücadelelerini ve Bene Gesserit kız kardeşliğinin karanlık ajandalarını öğreneceğiz. Serinin derinliklerine dalarak, hanedanların zengin tarihini ve çekişmelerini, kozmik güç mücadelelerini ve karakterlerin karmaşık ilişkilerine bakacağız.” 

M. NEDİM HAZAR | YORUM

Dune evrenini tanımaya başladığımız an fark ediyoruz ki Dune, yönetim yapısı olarak feodal bir sistem kullanmaktadır. Bu yapıya ismini veren Landsraad, asil ailelerin oluşturduğu bir birlik. Bu konsey, galaktik politikada önemli bir güç merkezi olarak işlev görüyor ve İmparator’un kararlarına denge sağlamakta önemli bir role sahip. Her hanedanlık bir gezegen veya yıldız sisteminde hak iddia eden bir aileyi temsil etmekte. Bu hanedanlıklar sürekli olarak topraklar için rekabet halinde olup, arazi kavgalarına giriyorlar.

Bireysel hanedanlıkların üstünde, en güçlü klanların liderlerinden oluşan Yüksek Konsey (The High Council) bulunmakta. Yüksek Konsey, Landsraad’ın bir parçası olarak işlev görüyor ve galaksi genelindeki soylu aileleri temsil eden yüksek düzeyde bir yönetim organı. Bu Konseyin ana rolü, hanedanlıklar arasındaki anlaşmazlıkları çözerek sürekli savaşların önüne geçmek ve fakat çatışmalar yine de sıkça yaşanır. Konsey, İmparator’dan önce gelmekte olup, imparatorluk gücüne karşı önemli bir denge unsuru olarak hizmet eder.

Orijinal romanda özellikle Atreides hanedanlığı ve Harkonnen hanedanlığı öne çıkıyor. Landsraad çatısı altında birleşen hanedanlıklar İmparatorun askeri gücüne meydan okuyacak kolektif bir güce sahip oluyor ancak bu aynı zamanda evrende barışın da teminatı olmakta. Ancak evrene muttali oldukça bu mükemmel gibi görünün sistemin defoları da ortaya çıkıveriyor. Konsey aynı zamanda yavaş ve kâr odaklı olması nedeniyle eleştiriliyor. Mesela çoğu zaman olması gerektiği kadar etkili davranamadığı biliniyor.

Dune evreninde yıldızlararası seyahat, galaksideki hemen her şeyi mümkün kılan bilimsel bir yenilik ve baharatı bu kadar değerli kılan da bu aslında. Seyahat Hizmetleri Birliği, ışıktan hızlı seyahat etme yeteneğini kontrol eden finansal bir organizasyon. Birliğin liderliği hakkında çok az şey bilinmekle birlikte, evrendeki işlevleri ise gayet açık. Birlik gezginleri, geleceği görebilen mutant psişiklerdir. Bir gezgin olmadan uzayda seyahat etmek ya onlarca yıl süren bir çaba ya da intihar girişimi sayılır.

Seyahat Hizmetleri Birliği, gezginlerinden teorik olarak sonsuz kâr elde eder, ancak siyasetle uğraşmazlar. Politikayı etkilemeye ihtiyaçları yoktur çünkü. Kimse taklit edemeyen veya olmaksızın yaşayamayacağı bir kaynağa sahipler. Bu anlamda İmparator veya Landsraad ile rekabet içinde değillerdir, dahası ancak onların yardımı olmadan herkes işlevsiz kalacaktır.

Dune romanlarını okudukça Frank Herbert’in bilimsel verileri metafora çevirmedeki ustalığını da görürüz. Söz gelimi Konglomera…Aslında jeolojik bir terim bu. Büyükçe yuvarlak taşların, daha küçük taş ve mineral parçalarıyla birlikte sementasyon yoluyla sertleşip birleşmesiyle oluşan kaba taneli bir kaya türüne deniyor. Bu kaya türünün tabiatta bulunan en sert kayalar olduğu bilinmekte.

İşte Frank Herbert bu terimi alıyor ve Dune evreninde büyük ve güçlü ticari veya siyasi birlikleri ifade etmek için kullanıyor. Bu terim, çeşitli grupların veya kurumların bir araya gelerek oluşturduğu büyük, çok uluslu veya çok gezegenli işletmeleri veya ittifakları tanımlıyor. Özellikle, büyük ticari aileler, hanedanlar veya çeşitli grupların güçlerini ve kaynaklarını birleştirerek oluşturduğu yapılar için geçerli bir kavram. Dune evrenindeki siyasi ve ekonomik yapının karmaşıklığı göz önünde bulundurulduğunda, konglomeranın, farklı gezegenlerdeki çıkarları yöneten, siyasi güç ve ekonomik etki sağlayan büyük ölçekli iş birliklerini kapsadığı söylenebilir.

Dune, vaktiyle her şeye gücü yeten tek bir otokrat, toprak sahibi asillerden oluşan bir konglomera ve ulaşımı kontrol eden bir şirket tarafından domine edilir. Bu gruplar büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Yolsuzluk ve açgözlülükten mustariptirler. Evren, yönetimleri altında iyi işlememektedir. Dune’un anlatısı, bu organizasyonlardaki yıkıcı zayıflıkları betimlemekte. Hikâye boyunca, Paul Atreides üç büyük gücü de devirip yok edebilecek midir? Aslında Dune anlatısı okurlarına güç doğası ve uygar yönetimin çöküşü üzerine derinlemesine bir yorum sunuyor.

Galaksi, onlarsız daha iyi değildir!

Bu üç güç, hesaplanamayacak kadar zengin canavarlardan oluşan her şeyi sahiplenmeye çalışan ve büyük ölçüde başarılı olan tüketici organlar. Hiçbir şey olmasa bile en azından bu göç odaklarının çöküşünü izlemek insana keyif veriyor!

Geldik Dune’un ana karakterlerine…

Elbette sıranın başına Paul Atreides’i koymamız gerekiyor.

Ancak önce üç hanedanlığı iyi tanıyalım ki, bu karakterlerin kökenlerine dair bir fikrimiz oluşsun. O yüzden Paul’u sona saklayalım.

Tersten gidelim ve Fremenlere bir bakalım.

Aslında bir hanedanlık değil bir halk demek çok daha doğru olacaktır.

“Dune evrenindeki semboller” ve “Dune’da Oryantalizm etkisi” başlıklarında inceleyeceğimiz bölümlerde çok daha iyi anlayabileceğimiz Fremenler, çöl gezegeni Arrakis’in yerlileri olup, zorlu çevre koşullarıyla derin bir bağları sayesinde diğer fraksiyonlara göre önemli bir avantaja sahipler. Gezegenin şartlarını hem hayatta kalma hem de savaş açısından mükemmel şekilde kullanıyorlar. Aslında diğerlerinin aksine onların savaşı bir çıkar ya da konfor değil hayatta kalma mücadelesidir. Ne yazık ki, gezegeni terraform (ekolojisini değiştirmek, ki bunu da Dune ekolojisini ele alırken açmayı düşünmekteyim) etmek yalnızca özgür bir dünya olduğu sürece mümkün ve bu da Fremen’in Arrakis’in geniş kumullarını kontrol etme motivasyonunu artırmakta.

Fremen yerlilerinin kültürlerinde dini bir yön var ve gezegeni yaşam veren kaynaklarından biri olarak saygıyla anıyorlar. Ancak, yapılarının ve stratejilerinin endüstriyel derinlikten yoksun olduğunu ve daha ilkel bir soydan geldiğini görebiliyorlar. İşte bu sebepten bir kurtarıcı bekleme eğilimindeler. Bir gün biri gelecek ve onları kurtaracaktır!

Diğer fraksiyonlar gibi teknolojik gelişmeler konusunda beceriksiz olabilirler, ancak eksikliklerini telafi etme konusunda bilgileri var. En ilginç yeteneklerinden biri, Arrakis’in kum solucanlarını ulaşım için nasıl kullandıkları. Solucanları adeta korsan taksi gibi kullanabilmek yetenekleri var. Solucanları çekmek için kullanılan thumper cihazları sayesinde, üsler inşa etmek zorunda kalmadan gezegenin herhangi bir yerine hareket edebiliyorlar. Ayrıca baharat hasat makineleri yerine baharat çadırları kullanıyorlar, bu da gereksiz yere kum solucanlarını çekme şansını azaltıyor.

Fremenlerden bahsedince Kum Solucanları’na (Shai-Hulud) göz atmamak olmaz ki Dune Evreninin tam göbeğinde bu solucanlar yer alıyor esasen. Aslında Frank Herbert çölü bir okyanus gibi tasarlanmış ve kum solucanlarını da balina misali hayvanlar olarak öyküsüne monte etmiştir. Gerçekten de solucanlar hareket ettiğinde devasa kum kütlelerini adeta okyanus dalgası gibi dalgalandırırlar.

Kitabın arkasındaki sözlüklerde ve Dune ansiklopedilerinde “Shai-hulud” terimi, “Çölün Yaşlı Adamı,” “Ebedi Baba” ve “Çölün Büyükbabası” olarak açıklanıyor. Bu unvanlar, kum solucanlarını Fremen kabilesi inançlarında antik yer tanrıları olarak betimleniyor ve Arapça “khulūd” kelimesiyle uyumlu olarak ebediyet kavramını vurguluyor.

Anlatı, Shai-hulud ile varoluşun ruhsal ve ilkel yönleri arasındaki bağlantıyı keşfeden bir özelliğe sahip. Örneğin, “Shai-hulud” adı “ölümsüz şeyh” olarak yorumlanabilir, bu da kum solucanlarını, Hayat Suyu ile ilişkilendirilen İslam geleneğinde saygıdeğer bir bilge olan al-Khidr figürüne bağlıyor. Söylediğim gibi semboller ve isimlar kısmında bunları detaylandırıcağız. Ancak bu anlamsal ilişkinin, yaşam uzatma ve önsezi için hayati öneme sahip olan baharat melanjını üreten kum solucanlarının rolünü vurguladığını belirtelim.

Ayrıca, kum solucanlarının temsili, mitolojide genellikle derin bilgi ve bilgelik bekçileri olarak görülen ejderhalar ve yılanlar simgeselliğine kadar uzanıyor. Hassaten Paul/Muad’Dib karakteri aracılığıyla, kum solucanlarını evcilleştirmesi ve bu ilkel güçleri ustalıkla kullanma ve bütünleştirme metaforu olarak kullanıldığını hatırlatalım. .

Pek çok Dune fanatiği bile bilmez ama Herbert’in devam kitaplarında, “Altın Yol” anlatısı, güç ve sonuçlarına dair karmaşık bir görüşü yansıtır. Misal, Leto II karakteri, kum solucanlarıyla birleşir ve Tanrı İmparatoru olur, bu da güçle ilgili tiranik yönleri, ejderha figürlerine dair mitler ve efsanelerde görülen aydınlanma ve adalet arayışı ile karşılaştırır.

Kum solucanlarının özellikleri ise şöyle:

Bunlar uzunlukları ortalama olarak 400 metreye kadar çıkabilen ve çapları da 40 metre kadar olan devasa yaratıklar. Yüzlerce halkadan oluşan segmentli vücutları ile kum üzerinde hızla hareket edebiliyorlar.

Kum solucanlarının yaşam döngüsü, baharat melanjının üretilmesiyle yakından ilgili. Yavruları “kumtavukları” olarak adlandırılıyor ve baharat üretiminde önemli bir rol oynuyorlar.

Kum solucanları, Dune’un ekosistemini şekillendiren ve gezegenin baharat melanj üretiminde kritik rol oynayan canlılar. Melanj, (ki bence Dune analizlerinde en ıskalanan ve bence Herbert’in en orijinal buluşu olan bu maddeyi ayrıca ele alacağız) bu yaratıkların metabolizmasının bir yan ürünü olarak ortaya çıkıyor.

Aslında Fremenlerin onları adeta ejderha gibi kullanmak için çıkardıkları seslerin dişilerinden geldiğini düşündükleri için hemen orada bitiveriyorlar. Ancak, bir kum solucanı dişisi eğer bir erkeği çağırdıysa ölümü göze aldı demektir, çünkü kum solucanlarının çiftleşmesi, erkeğin dişiyi yutması şeklinde oluyor!

Fremenler için kum solucanları kutsal varlıklar ve Fremen kültüründe önemli bir yer tutuyorlar. Fremenler, solucanların derilerinden yapılan ve “çöl süiti” adı verilen özel giysileri giyiyorlar. Ayrıca solucanların dişleri de Fremenler için son derece kıymetli bir bıçak veya hançer oluyor.

Bu buluş ise Dune’da, Herbert’in ekolojik önemi derin mitolojik ve ruhsal simgesellikle birleştiren zengin sembolik anlatısını vurguluyor, kum solucanlarını sadece çölün yaratıkları olarak değil, aynı zamanda Arrakis’in ruhsal ve ekolojik dokusunda merkezi figürler olarak tasvir ediyor.

Yeri gelmişken Fremenlerin sembol iki karakterini de tanıtalım.

Bunlardan biri bittabi gizemli çöl adamı Stilgar!

Sitilgar’ı biraz daha yakından tanıyabilmemiz için Fremenlere biraz daha yakınlaşmamız gerekiyor.

Yazılı geleneğe derinlemesine bağlı olmalarına rağmen, Fremenlerin Arrakis’e yerleşmelerinden önceki tarihleri yüzyıllar boyunca bozulmuş ve kısmen unutulmuş. Arrakis’in Zensunni Göçebeleri’nin göçünün son durağı olduğuna inanıyorlar mesela; bu göçün Poritrin gezegeninden başladığı gibi bir yanılgıya sahipler.

Standart Yıl 10,191 A.G.’de, İmparator Shaddam, Corrino IV, Atreides Hanedanı’nın düşmanları Harkonnen Hanedanı’nın yerine Arrakis’in idaresini üstlenmelerini emreidip de Arrakis’e varışlarında, Dük Leto Atreides I liderliğindeki Atreides Hanedanı, Fremenlerle dostluk kurmayı hedefliyor. Ancak, yıllar süren acımasız Harkonnen yönetimi ve İmparatorluk ajanlarıyla olan ilişkiler nedeniyle, Fremenler başlangıçta Atreideslere karşı şüpheciler. Fakat, Dük’ün adil ve cömert davranışları sayesinde kısa sürede Fremenlerle ilişkilerini geliştiriyorlar. Ayrıca, Dük savaş ustası Duncan Idaho‘yu bir elçi olarak gönderiyor ve Idaho’nun savaş becerileri, Atreideslere Fremenlerin güvenini kazandırmada yardımcı oluyor. Dük, Fremenlerle stratejik bir ittifak kurmanın avantajını da hızla fark ediyor elbette.

Dune çizgi romanlarında çizilen (Nail) Stilgar ile filmlerdeki Stilgar arasında epey farklılık var. Hollywood hikayenin çok fazla Arap-Müslümanlaşmasını istememiş pek!

Ancak, Harkonnenler ve Corrinolar Arrakis’i işgal ettiğinde, Atreides Hanedanı sürgüne zorlanıyor ve Fremenlere sığınıyor. Dük’ün oğlu Paul Atreides ve annesinin Fremenler tarafından kabullenilmesinin ardından, Fremenlerin talih ve tarihleri hızlı ve dramatik bir şekilde değişiyor. Paul Atreides’e beklenen kurtarıcı yani “Mehdi” olarak biat ediyorlar ve Arrakis’teki İmparatorluk unsurlarına karşı gerilla savaşı başlatıyorlar. Fremenler, hem gezegenin zorlu şartlarına dayanma yetenekleri hem de Harkonnenlerle süren çatışmalar sayesinde geliştirdikleri dövüş yetenekleriyle, Corrino’nun seçkin Sardaukar kuvvetlerinden daha üstün hale geliyorlar. Birkaç yıl içinde, Corrino İmparatorluğu’nun (özellikle Harkonnen Hanedanı’nın) sürekli baskısı altında olan Fremenler, Atreides İmparatorluğu’nun ve Paul Atreides’in güçlü cihadının başlıca askeri gücü haline geliyor. On iki Standart Yıl içinde ise, Fremenler İmparatorluğu ele geçiriyorlar.

Gelelim Stilgar’a…

Doğum tarihi bilinmeyen bu gizemli çöl adamı iki eşli. Karılarından birinin ismi tartar. Tatar’dan türetilme olduğunu düşünüyorum. Fremenlerin liderlerine “Naib” deniyor ve Arapça bir kelime olan Naib, “vekil” anlamına geliyor. Söylediğimiz gibi Atreideslerden kılıç ustası Duncan İdaho ile kanka kendisi.

Harkonnen Hanedanı’nın saldırıyı başlayıp Atreides Hanedanı kaçınca başlayan Çöl Savaşı sırasında, Paul Atreides ve annesi Lady Jessica, su meselesi yüzünden karşılaştıkları Stilgar’ın kabilesine sığınıyor. Stilgar, zamanla Paul’un yakın bir müttefiki oluyor ama esas Paul’un öngörü yetenekleri geliştikçe bir müttefikten ziyade bir Paul inananına dönüşüyor. Ve başlatılacak olan ayaklanmanın önemli isimlerinden birisi oluyor.

Bu kısım henüz filmlerde yer almadı ama ilerde Stilgar’ı imparator Paul’un yardımcılarından biri olarak görebilirsiniz. Ve hatta ilerde yazılacak ve efsane olacak olan (Prenses Irulan yazacak kitabı) “Muad’Dib, Adam” isimli kitaba bir de önsöz yazacak!

Yeri gelmişken Lady Jessica’dan da bahsedelim. Resmi ismi Atreidesli Leydi Jessicaama asıl adı Jessica Nerus; Dük Leto Atreides I’in resmi cariyesi ve İmparator Paul Atreides’in annesi. O aynı zamanda Bene Gesserit Rahibeler Birliği’nin Aziz Annesi ve Paul’un imparatorluğa yükselişinde ayrılmaz bir figür. Film serisine bakılırsa kızı Alia’yı (Alia aslında bir proje kızdır ve ana öyküde çok daha erken doğması gerekir ama nedense film yapımcıları onun doğumunu ertelemişler) Bir sırrı paylaşayım sizinle; esasen kendisi Baron Vladimir Harkonnen ve Tanidia Nerus’un gayri meşru kızı. Bu nedenle, Leto’nun cariyesi olmadan önce, Bene Gesserit kayıtlarında muhtemelen çok gizli bir bilgi olan Jessica Harkonnen’in aksine Jessica Nerus olarak anılıyor ve Bene Gesserit geleneğine göre onun soyu bir sır olarak kalıyor. Çockluğundan itibaren Rahibeler birliği tarafından büyütülüp eğitiliyor. Bene Gesseretsler ondan çok umutlu, çünkü gezegenin geleceğine hakim olacak olan Kwisatz Hadarach’ı doğurmasını umuyorlar..

Bu arada Kwisatz Hadarach’ın ne olduğunu merak etmişsinizdir bittabi.

Kwisatz Hadarach; özellikle Bene Gesserit tarafından kullanılan, eski Chakobsa (Melez ve manyetik antik bir dil) dilinden gelen ve ‘Yolun Kısaltılması’ anlamına gelen bir terim ve yaklaşık 10 bin yıllık bir genetik planlamanın sembol ismi.

Aslında rahibelerin planı şu: Lady Jessica’ya bir dişi Kwisatz Haderach doğurttuktan sonra bunu Harkonenlerden doğurtulacak erkek KH ile birleştirerek geleceği inşa etmek. BG rahibeleri manipülasyonda o kadar ileriler ki, doğacak çocuğun erkek ya da kız olmasını sağlayabiliyorlar. Ancak Lady Jessica beklenenin aksine kız değil erkek doğurunca Atreides hanedanını Dune’un geleceğinden daha çok önemsediği ortaya çıkıyor.

Birazdan yakından tanıyacağımız Paul, erken yaşlardan itibaren Kwisatz Haderach olduğunun işaretlerini gösteriyor, zira o yaşına rağmen muazzam bir önsezi yeteneği var. On beş yaşında bir Rahibe Annesi tarafından test ediliyor ve bu da binlerce yıl boyunca evreni şekillendirecek olayların tetiklenmesine neden oluyor. Babasının ölümü ve Bene Gesserit’in iç yüzünü öğrenmesi, (İmparatoru onların manipüle ettiğini biliyor mesela) onda Rahibeliğe karşı derin bir kin oluşturuyor.

Geldik anlatının en görünür olan kötüsüne: Baron Vladimir Harkonnen!

Aslında o bir Siridar. Yani vali. Aslına bakılırsa ben bu Siridar kelimesini Frank Herbert’in Defterdar, mühürdar gibi kelimelerden mülhem türettiğini düşünüyorum, muhtemelen Serdar dememek için böyle küçük bir tornistan yapmış olabilir toprağı bol olsun.

Baron Harkonen, filmde ve çizgi romanda gayet farklı çiziliyor.

Dune: Çöl Gezegeni Bölüm 2’nin, Frank Herbert’in orijinal Dune romanına göre en büyük farklarından biri, Baron Harkonnen’in kaderi. Hikayenin her iki versiyonunda da, Baron, bir Atreides hanedanı üyesi tarafından öldürülüyor. Oysa Herbert’in Dune’unda, bu onur Paul’un iki yaşındaki kardeşi olan ve bir Bene Gesserit Yüce Annesi ile aynı yetenekleri taşıyan Alia Atreides’in oluyordu!

Bu arada eğer kitabı okumayıp sadece filmleri izlediyseniz muhtemelen Hançer-i Figan diye bir şey duymamış ya da ismini ıskalamış olabilirsiniz. Yukarıda kum solucanlarını anlattığımız bölümde de kısaca bahsettik ya; Dune evreninde “Hançer-i Figan” veya “Crysknife”, Arrakis’in dev kum solucanlarının dişlerinden yapılan bir bıçağa deniyor. Fremenlerin, Arrakis’in yerli halkının, resmi ve kutsal silahı olan bu bıçak, yaklaşık 20 santimetre uzunluğunda, süt beyazı renkte, çift kenarlı ve kıvrımlı.

Hançer-i Figan, sadece çöl gezegeni Arrakis’te bulunuyor ve Fremen savaşçılarının en değerli malzemesi. Bir de hançer töresi var tabi: Hançer-i Figan çekildiğinde, geleneklere göre kan tatmadan kınına geri konmamalıdır. Bu, Fremen kültüründe derin bir anlam taşır ve bıçağın sadece en ciddi durumlar için ayrıldığını gösterir. Bu kutsal silah, Fremenlerin kimliğini, bağımsızlık mücadelesini ve Arrakis üzerindeki egemenlik haklarını simgeler. Hançer-i Figan aynı zamanda bir statü sembolü olarak da işlev görür ve bir Fremen’in cesaretini ve topluluktaki yerini belirler!

Filmi izleyenler hatırlayacaktır, baş kahramanımız Paul Atreides’in annesi Leydi Jessica’ya Fremen hizmetçi Mapes tarafından bir hançer hediye ediliyordu. Aslında bu jest, Jessica’nın Fremen toplumuna kabulünü ve onların davasına uyumunu temsil ettiği için hikayede çok önemli bir dönüm noktasına da işaret ediyor.

Şimdi anlatacağımız karakter olan Chani ve hançer-i Figan’ı.

Esas oğlan Paul Atreides’e geçmeden önce onun gönül alemine bakacak olursak karşımıza Fremenlerin deli dolu kızı Chani çıkıyor.

Chani Liet-Kynes’in kızı. Chani, Fremenlerden biri olmasına rağmen Bene Gesserit’in bazı becerilerine sahip enteresan bir karakter. Paul’e aşık olmasına rağmen onun “Mehdi” olduğuna inanmıyor zira o kurtarıcılık kavramına inanmıyor. Kurtarma masalının bene Gesseret’lerin halkları uyutmak için uydurduğu bir masal olduğuna tüm kalbiyle inanıyor ve “Bir kurtarıcı çıkacaksa aramızdan çıkacak, başka yerden gelmeyecek” diyor. Bu kanaati Paul ile karşılaşınca tam olarak değişmese de ağır yara alıyor elbette.

Artık ana kahramanımıza gelelim… Dune’un baş kahramanı Paul, Duke Leto Atreides’in oğlu ve Atreides Hanedanlığının varisi. Romanın başında on beş yaşında olan Paul, babasının dük olarak görevlerini üstlenmek üzere doğduğu andan itibaren titizlikle yetiştirilmiştir. Dövüş sanatlarında yetenekli olan Paul, aynı zamanda keskin bir stratejik zekaya sahiptir. Düşünceli, gözlemci bir genç olarak bilinen Paul, özellikle uzun boylu ya da kaslı değildir, ancak güçlü ve çeviktir. Arrakis’teki Fremen topluluğu içinde “Usul” adıyla anılır; bu ad onun gücünü simgeler. Ayrıca, çöl faresinin adı olan “Muad’Dib” adını alır; bu da onun uyum sağlama ve hayatta kalma becerilerini yansıtır.

Şahsen Herbert’in bu ismi meşhur Hıristiyanların en büyük belalısı olan biriyken, Hıristiyan olduktan sonra da bu dini en fazla yayan bir azizin ismi olan Pavlus’tan aldığını düşünüyorum. Esasen Tarsuslu da yani toprağımız olan Aziz pavlus’un hikayesi ile Paul Atraides’in hikayesi benzer zira. İkisi de önce düşmanı oldukları (Hırıstiyanlık-Fremenlik) inanç ve topluluğun sonradan en ateşli savunucusu oluyorlar! Pavlus Kitab-ı Mukaddes’te Paul olarak geçer.

Prenses Irulan’ın Arrakis Uyanışı isimli kitabında şöyle bir bölüm var: “O bir savaşçı ve mistikti, bir canavar ve azizdi, tilki ve masumdu, şövalye ama yalancıydı, bir tanrıdan az, bir insandan fazlaydı. Muad’Dib’in motivasyonlarını olağan standartlarla ölçmek mümkün değil. Zaferinin zirvesinde, kendisi için hazırlanan ölümü gördü, yine de ihaneti kabul etti. Bunu adalet duygusuyla yaptığını söyleyebilir misiniz? Öyleyse, hangi adalet? Unutmayın, burada düşmanlarının derilerinden davul yaptıran, dük geçmişinin geleneklerini bir el hareketiyle reddeden ve sadece ‘Ben Kwisatz Haderach’ım. Bu yeterli bir sebep.’ diyen Muad’Dib’den bahsediyoruz.”

Paul Atreides genellikle Muad’Dib olarak biliniyor ve soylu Atreides Hanedanlığının son dükü. Dük Leto Atreides I ve Lady Jessica’nın tek oğlu olarak, Arrakis çöl gezegeninde, Harkonnen ailesine karşı mücadelelerinde Fremenler arasında güç kazandı. Baharat melanjı tarafından güçlendirilen doğuştan gelen psişik yetenekleri, onun Fremenlerin Lisan al-Gaib kehanetlerince öngörülen dini lider olmasını sağladı. Çöl Savaşı’ndaki zaferi, sonunda Paul’un İmparator Shaddam IV’ü devirerek Atreides İmparatorluğu’nu kuruyor ve ve on iki yıl boyunca hüküm sürüyor. Maalesef 39 gibi çok genç denecek yaşta ölüyor. Yerine oğlu Tanrı İmparator Leto Atreides II geliyor. Paul Atreides, Frank Herbert’in Dune Serisi’nin ilk üç kitabı olan Dune, Dune Mesih ve Dune Çocukları’nın baş kahramanı. Sonraki romanlarda teknik olarak bir karakter olarak yer almasa da, mirası oğlu Leto ve yönettiği imparatorluğu derinden etkiliyor. Paul, Frank Herbert’in oğlu Brian Herbert ve Kevin J. Anderson tarafından yazılan devam kitapları Dune Avcıları ve Dune Kum Solucanları’nda da yer alıyor; bir de final spoilerı verelim; bu kitaplarda Paul ve sevgilisi Chani, ölümlerinden binlerce yıl sonra gholalar olarak diriltiliyorlar.

Evet…

Dune evreninde kahramanlar, hanedanlıklar ve kahramanların başlıcaları böyle. Artık bundan sonraki bölümlerde meseleleri tematik olarak ele alacağız; dinlerin Dune’a etkisi, Dune’daki semboller, Dune ve Oryantalizm, Dune ekolojisi gibi…

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin