Derinler ve projeler!

YORUM | ABDÜLHAMİT BİLİCİ

‘‪Erdoğan Amerikan projesiydi.’ ‘Şu an kendisi gibi başka bir Amerikan projesi olan Cemaati yok etmekle meşgul.’ ‘Amerikan projesi Erdoğan’a karşı yeni Amerikan projesi ise İmamoğlu.’ Öyle mi? Yoksa Erdoğan taraftarlarına göre İmamoğlu; Cemaate göre Erdoğan; İmamoğlu’nu destekleyenlere göre ise hem Erdoğan hem Cemaat mi proje? Kafanız yeterince karıştıysa şu yazacaklarımı okuyun.

Olan biten herşeyi ‘dış güçler’, ‘üst akıl’, ‘derinlere’ bağlamak ve belli belirsiz birilerinin projesi olarak görmek, sağcısı ve solcusu ile herkeste az çok etkisi görülen bir sorundu. Şimdi bulaşıcı bir hastalığa dönüşmüş durumda. Bu anlayışa göre onlar öyle güçlerdir ki, her şeyi kusursuz belirleyip yönetir,kontrol ederler. Güçlerinin sınırı yoktur. Asla hata yapmazlar. Bazen başarısız olmuş gibi ‘görünürlerse’ bu da projenin parçasıdır. ‬

Erdoğan, elindeki medyası, dün ak dediğine bugün kolayca kara diyebilen kaçık ve cahil yazar çizer takımı , düvel-i muazzamaya had bildiren tarih soslu dizileriyle yıllardır bu perspektifi topluma pompalayarak, bu konuda zaten çok sorunlu olan muhafazakar, dindar kesimi iyice zehirledi. Çoğu, sağlıklı düşünme yeteneğini yitirdi. Zihinlerini iğdiş ettiği kitleyi 7/24 morfinleyerek yönetmeyi öğrendi. Yoksa tarım ülkesi Türkiye’de domates, patates için girilen kuyruk için ‘varlık kuyruğu’ demesini o kitle hazmeder miydi? Trafik cezası bile olmayan öğretmenlerin terörist olabileceğine insanları ikna edebilir miydi? Ama hastalık AKP tabanıyla sınırlı değil. Karşıtlarında da aynı hastalık oldukça yaygın maalesef. Sağlıklı düşüncenin, analizin, tecrübenin ve bunlara dayanan bilimin antitezi olan bu anlayışı icad eden Erdoğan değil elbette. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” parolası ile hazırlanmış, uygun hale getirilmiş bir zemine kendi tohumlarını ekti o. İnsanların aklını esir alıp, onların üzerinde sulta kurmak isteyen Firavunlar’dan Hitler’e tüm tiranların ortak yöntemidir gerçeği ters yüz etmek, öcülerle insanları korkutup paranoyalar oluşturmak. Goebbels bunun için vardı, Nazi ideolojisinin dayandığı en temel fikirlerden biri, dünyada olan biten her şeyin temelde bir Yahudi projesi olduğu iddiasıydı.

Olayları, siyaseti, ülkeleri, sosyal grupları yönlendirmek isteyen ve bazen de bunu başaran açık gizli aktörler elbette vardır. Bunlar hedeflerine ulaşmak için yer yer komplolar da kurarlar. Örneğin, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin Yunanlılarca bombalandığı yalan haberini yandaş basında yayımlatarak, 6-7 Eylül faciasına zemin hazırlanması böyle bir komplodur. Başka hiçbir örnek olmasa sadece bu olay, devlet içinde bazı güçlerin toplumun aleyhine işler yapmakta olduğunu ispatlamaya yeter. Zaten başka türlü, Bahçeli, Perinçek ve Öcalan’ın Erdoğan’ı niye desteklediğini, onlara meydan okuyan Ahmet Altan’ın ve 75 yaşındaki Nazlı Ilıcak’ın niye hapiste olduğunu, niçin Cemaatin kökünün kazınmak istendiğini, Uğur Mumcu, Hırant Dink ve Tahir Elçi gibi isimlerin niye katledildiğini, binlerce faili meçhulü, bunlarla ilgili davaların niye kapatıldığını, o karanlık yapılara hesap soran yargı ve emniyet mensuplarının niye cezalandırıldığını anlayamayız.

Ancak bir olaya komplo veya proje diyebilmek için Selanik örneğinde olduğu gibi elinizde kanıtların, itirafların, belgelerin olması gerekir. Bilgi ve belge olmadan böyle bir sonuca varmak ise sadece bir akıl yürütmedir, zihin egzersizidir, komplo teorisidir. Üzerine bir hüküm bina edilecek, ona göre hareket edilecek bir bilgi değildir.

Totaliter sistemlerin bilgiyi nasıl kötüye kullandığı üzerine yaptığı çalışmalarıyla bilinen Karl Popper’ın neyin bilimsel neyin bilim dışı olduğu konusundaki yaklaşımını hatırlayacak olursak, herşeyi açıkladığını iddia eden ve yanlışlanabilmesi de mümkün olmayan teorilere karşı dikkatli olmak gerekir. Hayatı boyunca hep beyaz renkte kedi gören biri tüm kediler beyazdır diyemez. Sadece tezinizi doğrulayan verilere odaklanmak, sizi kendi kendinizi aldatmaya götürebilir. Bu durumda, cesaret göstererek tezinizi yanlışlana ihtimali olan verilere odaklanmamız daha sağlıklıdır. Tezinizi yanlışlayan birçok veri ortadayken onları görmezden gelmek, tezi üreten açısından kara propaganda, tüketen açısından propagandaya yenik düşmektir. Bizzat tanıdığı Cemaat mensuplarının hep iyi insanlar olduğunu, asla terörle yan yana getirilemeyecek kadar barışçı olduklarını gördüğü,  ve bildiği halde tanımadığı uzaktaki birilerinin kötü, hatta terörist olabileceğine inanmak gibi.

Ayrıca tek tek şahısların ve toplumların irade ve tercihlerini adeta yok sayarak, herşeyi belirleme gücü olduğu düşünülen sözkonusu odaklara, tanrısal güçler atfetmek, akla ve mantığa da inancımıza da aykırıdır.

Şu an gündemde olan İstanbul seçimi örnek verilecek olursa hem seçimin hukuksuzca iptali hem de Erdoğan, Bahçeli, Perinçek ve Öcalan gibi 4 benzemezlerin ortak çizgide buluşması, ancak devlet için var olduğu bilinen o karanlık yapıların becerebileceği türden bir duruma veya bir komploya işaret ediyor. Ama o yapılar bunu kurgulamış olsalar bile bile Türk’ü, Kürdü, dindarı, laikiyle İstanbulluların 23 Haziran’da bu planları sandığa gömmesi bireylerin ve toplumun iradesinin sonucudur. Hem seçimin iptalini hem İmamoğlu’nun yeniden kazanmasını kurgulanmış proje olarak görmek akıl dışıdır. 

İnsan olarak sosyal olaylardaki rolümüz bakımından nehirde sürüklenen bir kuru yaprak durumundaysak dükkanı kapatıp herşeyi unutmak gerekir.  (Cebriye, Determinizm) Şayet böyle ise sosyoloji, ekonomi, siyaset, psikoloji, tarih gibi bilimlere ve akla ne lüzum var. Ayrıca herşey birileri tarafından belirleniyorsa herhangi bir konuda çaba göstermeye ne gerek var.

Akıl sağlığını biraz koruyabilmiş olanların önümüzdeki dönemde karşılaşacağı en önemli problemlerden biri, bu hastalığa yakalanmış olanlarla iletişim kurmak olacak. Hastalığın tedavisi ve toplumsal rehabilitasyon için şimdiden çalışmalara başlamakta büyük yarar var. Çünkü bu hastalıklı düşünme biçimini normallaltirip benimseyen bir toplumun, ülkenin, partinin veya sosyal grubun düze çıkma şansı yoktur. Sanki Allah(cc) şu ayetle insanları tam da bu konuda ikaz ediyor:

“Allah aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.”

(Yunus Suresi,100)

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Henuz Ergenekon, ulusalcilar, derin devlet veya adlari herneyse kimdirler konusunda bir yazi okumadim. Asker mi, masonlar mi, Koc mu, Perincek mi, bir konsey mi? Eger bunlari bilseydik bu gizemlilik te ortadan kalkardi. Belki ben boyle bir yaziyi kacirmisimdir. Biliyorsaniz bana linki gonderebilirsiniz.

  2. Özet:sosyal grupları yönlendirmek isteyen ve bazen de bunu başaran açık gizli aktörler elbette vardır.
    (Din dinler tarihi)
    Hadi size kolay gelsin

  3. “Sanki Allah(cc) şu ayetle insanları tam da bu konuda ikaz ediyor:”
    Bu cümledeki sözdizimi biraz yanlış olmuş. ‘Sanki Allah’ diye bir ifade olmaz!
    Bu cümlenin yerine,
    “Allah (CC) şu ayetle insanları sanki tam da bu konuda ikaz ediyor”, yazılsa daha uygun olurdu.
    Onun dışında güzel bir yazı olmuş ancak yazının devamının geleceğini düşünürken hop diye bitiverdi. Bu şartlar altında yine de güzel yazı, teşekkürler.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin