AKP’de kimler gidici?

NECİP F. BAHADIR | YORUM

‘Kurt Kanunu’ romanında Kemal Tahir, İttihat ve Terakki’nin fedailerinden Kara Kemal’i şöyle konuşturur: “Kimdik biz? Yenik düşmüş bir siyasi ekip. Suç ne kadar büyükse çekilecek cezanın da o kadar büyük olması gerekir. Biz dünyanın en ağır suçunu, biraz tartaklanmayla savuşturulur sandık. Bu anda yüzüme vuran darağacı gölgesi, suikast suçlusu olduğumdan değildir Emincim… Büyük suçun gölgesidir bu… Tarihin örneğini yazmadığı kurtlar boğuşmasına girip yenik düştük. Kurtlukta düşeni yemek kanundur…”

Niyetim İttihat ve Terakki ile AKP arasında benzerlik kurmak değildi ama pekala iki parti arasında şaşırtıcı benzerlikler bulmak mümkün. Ama o ayrı bir yazı konusu… AKP’ye ‘neo-ittihatçı’ dense yeridir.

Farkındayım; 31 Mart seçimlerini analiz ederken ‘AKP mahallesinden’ ayrılamadım. Tek kaybeden AKP değil doğru; fakat AKP kadar ‘büyük kaybeden’ de yok! Bugünlerde, 31 Mart bozgunu ile şaşkına dönen AKP’nin ne yapacağı merak konusu. Gözler AKP’ye çevrildi. Değişiklik için ‘isim veya koltuk toto’ oynayanlara rastlanıyor. ‘Falan bakan gidici’ ya da ‘filan genel başkan yardımcısı görevden alınacak’ gibi…

Erdoğan’ın AKP genel başkanlığından ayrılacağını ileri sürenler bile var. Dikkatli okuyucular hatırlayacaktır; seçimden hemen sonra burada bunu dile getirdim. Aklın yolu bir. Bir daha partinin başında seçime girmeyeceğine göre Erdoğan’ın ilk yapması gereken genel başkan koltuğundan ayrılarak AKP’yi yeni döneme hazırlayacak kadrolara teslim etmek.

Değişmeyen kural; kaybedenler bedel öder!

Yavaş yavaş acele etmekte de yarar var. Erdoğan genel başkanlığı bırakır mı? Başka çare kalmadıysa? Tek seçeneği buysa gönülsüz de olsa bırakır. Bayrağı genç bir isme devreder. Erdoğan’dan sonra AKP yaşar mı? Yaşar fakat eski şaşalı günler bir daha geri gelmez. Erdoğan partinin başında bulunsa da ‘eski hal muhal’ artık, yeni halde AKP iktidarına yer yok. Siyasette düşen bir daha kalkamaz. Kurtlar dünyası gibidir siyasi arena. ‘Kurtlukta düşeni yemek ise kanundur…’.      

Erdoğan yakın vadede ne yapacak? Siyasetin kuralı değişmez: ‘Kaybedenler bedel öder…’. Liderler daha alt düzeyde kurban vermezse eğer oklar bir anda kendilerine yöneliverir. Bu yüzden kadrolarda değişikliğe gitmek kaçınılmazdır.

Erdoğan, uzun bayram tatilinde hem dinlendi hem de 31 Mart’ın muhasebesini yaptı. Başını iki elinin arasına alıp, “Neden kaybettik!” diye düşündü. Bu arada bir ‘eylem planı’ geliştirmiş olmalı.

İstişare ve parti organlarında değerlendirme yapma, gideni-geleni görüşme geleneği yok AKP’nin. Özellikle isimler söz konusu olduğunda son sözü Erdoğan söyler. ‘Tek seçici’ o… Kimseyi aldığı karara ortak etmez. İtikadınca da lidere mutlak itaat ister.

İnsanın, “Hey gidi siyaset!” diyesi geliyor. Erdoğan ve arkadaşlarının Erbakan’a en büyük itirazları buydu. Bu yüzden ‘milli görüş gömleğini’ çıkardılar, yollarını ayırdılar. Ve yeni parti kurdular. Sözde tek adamlıktan kadro hareketine geçiş yapacaklardı. İstişare ve kararların ortaklaşa alınması esas olacaktı. AKP’nin kuruluş felsefesiydi bu. Erdoğan, çok eleştirdiği hocası Erbakan’ı fersah fersah geçti. Ne istişare söz konusu ne de kararların ortak alınması… Aşil tendonundan değil ama onun kadar ölümcül yerden; iddiasından vuruldu.

31 Mart enkazının altından kalkabilecek mi; sanmıyorum…  

Erdoğan siyasette yenilgiyi ilk kez tattı. 31 Mart hezimetine nasıl cevap vereceğinin örneği yok. Yenilginin nasıl yönetileceği konusunda tecrübesiz. Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi deneyimli isimleri yanından uzaklaştırdı. Şimdi bu ağır tablonun altından tek başına kalkmak zorunda. 31 Mart yıkımının altından kalkabileceğini sanmıyorum da… Ben daha çok ‘yapacağı hamleyi’ kastediyorum. Küllerinden doğmak mı? O ancak masallarda olur.

Erdoğan acaba parti yönetiminde ne çapta değişiklik yapacak? Değişim kabineye de yansıyacak mı? Kaç bakan yolcu? Vitrin değişikliği çare olacak mı? 31 Mart yarası pansumanla iyileşir mi? Yoksa neşteri daha derine mi vurmak gerekir? Parti büyüğü Hayati Yazıcı ve AKP tabanına parmak sallayan ‘danışman’ sıfatlı ‘Saray kayyımı’ veya ‘Beştepe komiseri’ Mehmet Uçum yerini koruyacak mı? Monaco Yat kulübündeki ‘İstakoz tabağına’ bir fatura kesilecek mi?

Sorular çok… Uzar gider. Önce doğru teşhis gerek. AKP 31 Mart’ta neden kaybetti? İlk akla gelen ekonomik kriz. Emeklilere verilemeyen maaş artışı… Hayır, ana sebep bunlar değil. Bunlar bardağı taşıran son damlalar… Bardak doldu. AKP’nin hayal ettiği ülke bu muydu? Hangi alanda AKP politikaları başarılı oldu. Köprü, yol dışında söyleyecek sözü var mı AKP’nin.

Nerede kaldı değerler, ilkeler, kutsallar… 3Y’ye ne oldu? Yolsuzluk sınavını geçebildi mi? Yasakları yasaklayabildi mi? Yoksulluğu kaldırabildi mi? Türkiye 2002’de devraldığı yerden çok daha gerilere gitti. 3Y 22 yıl boyunca altın devrini yaşadı. Hukukun olmadığı yerde ekonomik refahtan söz edilebilir mi? AKP yılları adaletsizliğin zirve yaptığı en kötü yıllar. Tek parti dönemine bile rahmet okuttu.

31 Mart’ın sorumlusu bizzat Erdoğan’dır

AKP seçimi partinin vitrininde yer alan etkisiz isimler yüzünden kaybetmedi. 31 Mart’ın sorumlusu ne Efkan Ala ne de İstanbul, Ankara şehirlerinin il başkanları… Sorumlu, bizzat Erdoğan’ın kendisi ve politikaları. 31 Mart’ın muhasebesi Melih Gökçek’in, Kadir Topbaş’ın, Edip Uğur’un görevlerinden uzaklaştırılması ile başlamalı… Erdoğan’a “Başkanları neden görevden aldınız?” diye soracak bir babayiğit var mı AKP içinde?

Yok…

O zaman sağlıklı bir öz eleştiri ve değerlendirme mümkün değil. Dostlar alışverişte görsün ile sonuç alınmaz.

Eğer AKP’de değişim olacak, 31 Mart bozgununa neşter vurulacaksa bu isimler üzerinden olmaz, bizzat Erdoğan’ın belirleyicisi olduğu temel politikaları masaya yatırmak gerekir. AKP’ye kaybettiren, kuruluş felsefesinden uzaktan yakından ilgisi olmayan, MHP ve Doğu Perinçek rotasındaki politikalardır.

İlla isim konuşulacaksa birinci sırada Saray kayyımı Mehmet Uçum yer almalı. Beştepe komiseri Uçum’a dokunulmadığı yerde vitrinde birkaç ismi ve yüzü değiştirmenin hiçbir anlamı yok.

Ana politikaları ve zihniyeti değiştirmek belki AKP’nin siyasi ömrünü bir nebze uzatabilir. Yeni bir başlangıç asla mümkün değil. Pansuman çareler ise 31 Mart bozgununu daha ileri taşır. Erdoğan, aldığı kararlarla bitişinin nasıl olacağını belirleyecek.

O kadar…

“AKP’de kimler gidici?” sorusunun cevabı bizzat AKP’nin kendisi gidici, gerisi teferruat…

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Geçenlerde Yahudi ve Polonya kökenli Fransız psikiyatrist Boris Cyrulnik´in bir kitabı elime geçti. 2022´de çıkmış. Fransa´yı 4 yıl işgal altında tutan ve bu dönemde korkunç işler yapan Alman askerlerini anlatırken kitabın hemen girişinde şöyle diyor: “Korkunç “Üstün İnsanlar” (Ubermenschen) yenilir yenilmez hoş birer çağdaşlarımıza dönüşmüşlerdi.”
    Ne demek bu?
    Irkçı bir liderin komuta ettiği bir ordunun aslerleri olarak büyük cinayetlere, soykırıma yol açan insanlar savaş bitince, ırkçı lider Hitler´in emrinden çıkınca, birer normal insana dönüşmüşlerdi.
    Aynı durumu 1961 yılında Kudüs´te yargılanan Adolf Eichmann ile ilgili Hannah Arendt de söyler. Eichmann Yahudileri soykırım kamplarına sevk etme işini organize eden bürokrat. Arendt Eichmann´ın bir canavar olmadığını, sıradan bir insan olduğunu gözlemlemiştir. (Banalität des Boşen).
    Normal şartlar altında yaşasa Eichmann soykırımın bir parçası olmayacak, sıradan bir memur olarak emekli olup torunlarını sevecekti belki de. Ama bir mekanizmayı kötü biri ele geçirirse o mekanizmadaki insanlar özlerinde iyi olsalar da kötü işler yapabiliyor. Hatta çalışkanlık, işini iyi yapma gibi özünde iyi özellikleri kötülüğü üst derecelere çıkaran faktörlere dönüşebiliyor.
    Neden anlattım bunu?
    Necip Bahadır “AKP´de kimler gidici?” diye sormuş. Aslında hoş ama boş bir soru. AKP´de kinm giderse gitsin bir şey değişmez. Ama bir kişi gitse, her şey değişir. Emir kulları o bir kişinin kulu olmaktan çıksa, sıradan insan olabilseler, belki Boris Cyrulnik´in 1945´teki Alman askerleri için dediği gibi hoş birer çağdaşlarımıza bile dönüşebilirler.
    Peki,o bir kişi gider mi?
    Asla!
    Partisi dağılır mı?
    Ondan o kadar emin olmamak lazım. Seçmeni 2010´dan bu yana neleri hazmetmedi ki! Aslında o bir kişinin yaptıklarının asıl sorumlusu o seçmen kitlesi.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin