İki içimlik kahveye satılık oy!

NECİP F. BAHADIR | YORUM

31 Mart akşamı Türkiye’nin gözünün İstanbul’da olacağı doğru ama sonuçları merakla beklenen başka şehirler de var. Hemen her seçim bölgesinde heyecan fırtınası eseceği kesin. Mahalle muhtar adayları arasında bile bugüne kadar rastlanmayan türden ‘müthiş yarış’ söz konusu.

‘Maaş ve çalışma şartları’ cazip hale geldiği için muhtarlık seçimlerinde aday enflasyonu yaşanıyor. 20 haneli bir köyde akraba üç adayın yarıştığı haberlere de yansıdı. Amca, yeğen ve dayı, muhtar koltuğuna oturabilmek için kapı kapı dolaşıyor. Her şey 1 fazla oy için. Adaylardan birinin söylediğine bakın: ‘Sandıktan ne çıkacağı belli olmaz. Belki rakibim olan amcamın eşi bana oy verecek.”

Allah’tan köylerdeki rekabet diğer yerlerde yaşandığı gibi ‘sert ve acımasız’ değil. Akraba adayların arasında ‘tatlı bir rekabet’ var. Vaktiyle akrabası karşısında seçimi kaybeden 30 yıllık muhtarın ‘mührü’ vermemek için o madeni yuvarlık nesneyi yuttuğunu hatırlarım. Ee boşuna dememişler: “Mühür kimdeyse Süleyman o!”

Mühür midede olunca da mı?

Köylerde bile muhtarın kim olacağı merakla beklenirken illerin, büyükşehirlerin seçimi görmezden gelinebilir mi? Ben İstanbul’dan sonra sandık sonuçlarına dikkatle kesileceğim şehirlerin başında Şanlıurfa var. AKP’den dört dönem milletvekilliği yapan Kasım Gülpınar, Erdoğan’ın ‘başdanışmanı’ iken aday belirleme sürecinde kendisine danışılmamasına tepki göstererek partisinden istifa etti ve Yeniden Refah Partisi’nden aday oldu. Onun ayrılmasıyla Şanlıurfa’da on binlerce partili AKP’den koptu.

Söylediğine göre ‘adaylık talebi’ yoktu, Gülpınar siyasete veda edip yurtdışına gitmenin hazırlıklarını yapıyordu. Adaylığı bir tepkinin sonucu. Gülpınar’ın adaylığını ilk başlarda ‘sorun yapmayan’ AKP, tabanındaki çözülmeyi görünce Gülpınar’ın çekilmesi için her yolu denedi. Ancak başarılı olamadı. Yozgatlı eski Bakan Bekir Bozdağ, mitili Şanlıurfa’ya attı, gece gündüz Gülpınar’a mesaj göndermekle meşgul.

YRP’nin Şanlıurfa Adayı Kasım Gülpınar, Fatih Erbakan’la birlikte görülüyor.

Babası, Mesut Yılmaz’a başbakanlık yolunu açmıştı

Gülpınar, Naimi aşireti mensubu siyasetçi bir ailenin çocuğu… Babası Cenap Gülpınar önce ANAP’tan milletvekili seçildi, sonra AKP’den… Ardından bayrağı oğluna devretti. Cenap Gülpınar yakın tarihin siyasi gidişatını etkileyen bir siyasetçi. 1991 ANAP kongresinde Yıldırım Akbulut ile Mesut Yılmaz arasındaki adaylık yarışı bıçak sırtındayken Gülpınar, ‘bakanlık vaadi’ karşılığında saf değiştirdi ve Şanlıurfa delegeleriyle birlikte Mesut Yılmaz’ın tarafına geçti.

Yılmaz, Gülpınar’ın desteğiyle kongreyi kazandı, ANAP’ın başına geçti ve hükümeti kurmakla görevlendirildi. Yılmaz başbakanlık, Cenap Gülpınar da ‘Devlet Bakanlığı’ koltuğuna oturdu. Eğer Akbulut, Gülpınar’ın bakanlık beklentisine olumlu cevap verseydi, siyasi tarih farklı yazılacaktı. 

Bu partide muhafazakarların mevzi kaybetmesi ve dışlanmasını Erbakan’ın Refah Partisi çok iyi kullandı. Erbakan, partisinin kapısını ANAP’tan gelen isimlere açtı ve kamuoyunda ses getiren transferler yaptı. ANAP geriledi, ilk seçimde iktidardan düştü, RP yükselişe geçti ve bir dönem sonra birinci parti oldu. Kelebeğin kanatlarını çırpması dünya üzerinde değişimlere sebep olurken, yan yana dizilmiş taşları peş peşe deviren ‘domino etkisinin’ radikal değişimlere yol açmaması mümkün mü? Bu olaya ‘siyasette Gülpınar etkisi’ dense yeri.

Hane başına 30 bin TL seçim rüşveti!

Oğul Gülpınar, acaba babası gibi siyasetin kaderini belirleyebilir mi? Niye olmasın… Bugün Yeniden Refah Partisi’nin 31 Mart’ta sürpriz yapabileceğinden söz ediliyorsa bu biraz da Şanlıurfa’daki iddiası yüzünden. Fatih Erbakan birkaç gün önce Şanlıurfa’da AKP’lilerin gözünü korkutan kalabalık ve coşkulu bir miting yaptı.

‘Miting meydanı’ tek başına kriter olursa Gülpınar’ın seçimi kazanma ihtimalinin yüksekliğinden dem vurabiliriz. İstanbul’da İmamoğlu gibi muhalefet adaylarının hemen hepsi adeta ‘yedi düvele’ karşı mücadele veriyor. Şanlıurfa’da ‘pabucun pahalı olduğunu’ gören AKP, devletin ve partinin bütün imkanlarını seferber etmiş durumda.

Hane başına ‘30 bin lira’ dağıtıldığı haberlere yansıdı. Kabul etmek lazım ki Türk seçmeninin ‘oyu’ çok ucuz. Vatandaş iki içimlik kahve ya da bir başörtüsü karşılığında “Asla oy vermem!” dediği AKP’ye dümen kırabiliyor. Seçim sürecinde emeklilerin ‘maaş artışı’ dışında iktidardan toplumsal bir talepte bulunanlara rastladınız mı? Acı ama gerçek talep ve vaatler hep para, pul ve menfaat üzerine… 

Toplumda demokrasi ya da hukuk talebi yok

Türkiye’de kriz sadece ‘ekonomi’ de mi yaşanıyor?

Eski Bakanlardan Ertuğrul Günay, şu sözleri söylerken haksız mı: “Seçim kampanyasında herkese her şeyi vaat eden adaylardan birinden, ülkede kol gezen haksızlık, hukuksuzluk, ayrımcılık, KHK’lılara reva görülenler, insanların ekmeğiyle oynanması gibi vahim sorunların -düzeltmek ellerinde olmasa da- bilindiğine dair bir cümle duysaydık…”

Ne yazık ki hak, hukuk, adalet, ahlak namına bir cümle duymadık. Çünkü toplumun bu yönde bir talebi yok. Yoksa ‘oy getireceğini’ bilse adaylar durur mu? Neleri vaat etmezler ki… Bir zamanlar Anadolu irfanından, toplumun sağduyusundan, seçmenin ferasetinden söz edilirdi. Hepsi koca bir yalanmış… Ya da “Bu değerler vardı fakat AKP yozlaştırdı, talan etti.” denebilir. Değerlerini, kutsallarını, inancını, vicdanını siyaset pazarında üç kuruşa satışa çıkaran bir toplumdan beklenir ki…

Erdoğan’ın satın alamadığı kaç kişi, grup kaldı?

Amerika’nın efsane siyahi liderlerinden Malcolm X’in ilk okuduğumda beni çarpan o cümlesini hatırlıyorum: “Haysiyetimi ve inancımı satın alamadılar, en büyük öfkeleri buna.” AKP’nin haysiyetini, inancını satın alamadığı kaç kişi, kaç grup kaldı ki? Şimdi anladınız mı Erdoğan’ın dinmeyen öfkesinin sebebini. Malcolm X bazılarının yanıtını aradığı sorunun cevabını yıllar önce vermiş.

Evet, haysiyetler, inançlar, vicdanlar siyaset pazarında haraç mezat satışta… Alan memnun, satan memnun… Bize de bu gerçeği fotoğraflayıp tarihe not etmek düşüyor. Yanaklarında muktedirlerin öpücüklere boğduğu dudak izleriyle dolaşmaktansa sillenin, yumruğun morarttığı çehreyle dolaşmak yeğdir. Bunun manevi hazzını yaşayan bilir.

Neyse bu başka bir yazının konusu.

Cenap Gülpınar ve Eşref Fakıbaba (sağda) birlikte görülüyor…

İmamoğlu ve Gülpınar gibi isimler seçimi kazanırsa sadece rakiplerini alt etmiş olmayacak, çok daha ötesini başaracaklar. Şanlıurfa’nın seçiminden bahsederken Eşref Fakıbaba’nın hikayesini hatırlamamak olur mu? Erdoğan en güçlü olduğu dönemde Fakıbaba’yı aday göstermedi, ‘ceketimi koysam seçilir’ dedi ve sandıkta büyük bozgun yaşadı.

Fakıbaba parti desteği olmaksızın, bağımsız aday olarak girdiği seçimi tek başına kazandı. Urfa’nın tarihinde ‘şanlı direnişler’ eksik değil. Bakalım ‘direnişin şehri, peygamberler diyarı’ Şanlıurfa 31 Mart’ta AKP’nin Nemrut’u aratmayan paralı pullu, ahlaksız ve vicdansız siyasetine teslim mi olacak yoksa yeni bir destan mı yazacak? ‘Her Nemrut’un bir İbrahim’i var’ diyebilecek mi?

Bilmem anlatabildim mi neden Şanlıurfa’ya dikkat kesildiği mi? Çok boyutlu sonuçlar doğuracak ‘31 Mart Şanlıurfa seçimi’ merak edilmez mi?

CHP’nin Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı, mevcut Belediye Başkanı Lütfü Savaş oldu…

Hatay’da ‘Özgür Özel’in kararı oylanacak

Sandık rakamlarına dikkat kesileceğim diğer şehir depremin vurduğu ve küllerinden doğum sancısı yaşayan Hatay… Kamuoyunda Lütfi Savaş’ın CHP’den, Gökhan Zan’ın TİP’ten adaylığı çok tartışıldı. Başka aday arayışına da giren Özgür Özel, şehirden ve parti içinden gelen tepkilere kulaklarını kapattı ve Savaş’ı CHP’nin adayı olarak duyurdu. Hatay’da 31 Mart’ta sadece Savaş değil Özel’in bu kararı da oylanacak.

Savaş renkli bir politikacı… İlkin AKP’den belediye başkanı seçildi, şehrin güçlü adamı Sadullah Ergin’le anlaşamadı, CHP’ye geçti. Bu ikili 2014 seçimlerinde karşı karşıya geldi, Savaş, Ergin’i yendi. Depremin ve yılların yıprattığı Savaş’ın 31 Mart macerasının nasıl sonuçlanacağı merak edilmez mi?

Başa yarışabilmesi mümkün olmayan Gökhan Zan adaylığıyla gündeme geldi. İYİ Parti’de başladığı siyasi hayatı TİP’te son buldu. Zan, 10 ay gibi kısa zaman diliminde siyasetin bir ucundan diğer ucuna savruldu. Bu yetmezmiş gibi AKP ile el altından yaptığı görüşmeler deşifre oldu. Hatay’ın sempatik ve yanık sesi iken bir anda ‘skandalların adamına’ dönüştü.

Seçim pusulalarında Gökhan Zan ismi yer alacak. Partisinin ‘vetosu ve kırmızı kartına’ rağmen Zan adaylıktan çekilmediğini ve mücadelesinin sürdüreceğini duyurdu.

Hatay da Şanlıurfa gibi kadim şehirlerden… Habibi Neccar’ın memleketi… Yasin süresinde geçen, şehrin öte başından koşarak gelen ve kavmine ‘Durun, elçilere uyun’ diye göğsünü siper eden o büyük insanın adına cami var Hatay’da. Hatay, 31 Mart’ta hemşerisi gibi haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe kısaca zulme ‘Dur’ diyebilecek mi? Yoksa AKP’nin vaat ettiği ‘devletin nimetlerine’ ve Erdoğan’ın ‘Oy yoksa hizmet de yok’ tehdidine teslim mi olacak?

Her şehrin 31 Mart’ı farklı elbette. Bir Balıkesir, bir Bursa, bir Mersin, bir Adana hatta Mardin… Hepsi tek tek ele alınmaya değer. Ben son iki yazıda zaman ve yerin sınırlı olması nedeniyle, üç büyükşehir, Şanlıurfa ve Hatay’a ve de muhtarlıklara dikkatlerinizi çekmek istedim.

31 Mart’ta Türkiye kaderini oylayacak. Vatandaş da haysiyetini, inancını, ahlakını ve vicdanını… Hadi bakalım kolay gelsin.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin