Zilhicce’nin ilk on günü: Bir günü bir yıla bedel!

YORUM | CEMİL TOKPINAR

İnsanoğlu kavuştuğu her nimete ve saadete zamanla alışan, onu sıradanlaştıran, sürekli bir farklılık ve yenilik arayan bir yaratılışa sahiptir. İlk kez yediğiniz bir yemek, ilk kez tattığınız bir meyve, ilk kez gördüğünüz bir belde sizi heyecanlandırır, çok lezzetli ve cazip gelebilir. Ama zamanla alışırsınız. İlk kez açık büfe ziyafete gittiğinizde, muhteşem lezzetler alabilirsiniz. Ama bu tekrarlanmaya başladığında alışır, yeni lezzetler ararsınız.

İnsanın bu duygusu manevî lezzetler için de geçerlidir. Ramazanı, kandilleri özlersiniz, ilk günler çok heyecanlanır, coşarsınız. Sonra normal gelebilir. Bunun için Ramazanda Cuma geceleri ve Kadir gecesi arayışı o sıradanlığı yeni bir gayrete ve heyecana dönüştürmek için altın fırsatlardır.

İşte Ramazan coşkusu bayramla noktalanınca altı gün oruç dışında Şevval ve Zilkade ayları sakin geçer. Zilhicce ayı geldiğinde ise yeni bir maneviyat mevsimi başlar, ibadete karşı farklı bir heyecan ve gayret hissederiz. Çünkü bu ayın ilk on gününde ibadet etmekle ilgili teşvikler, müjdeler, örnekler o kadar çok ve güzeldir ki, insan sanki Ramazan ayına benzer bir heyecan ve lezzet yaşar.

Kur’an’da Zilhicce ayı

Kur’an-ı Kerim’de Fecr Suresinin başında, “On geceye yemin olsun ki…” ifadeleriyle bahsedilen bu on gece muhteşem bir fırsatlar zinciridir. Kamerî ayların 12’ncisi olan Zilhicce ayı, İslâm’ın beş esasından biri olan hac ibadetinin yerine getirildiği umumî af ve bağışlanma ayıdır. İşte bu mübarek ayın birinden onuna kadar olan zaman dilimi “leyâl-i aşere”, yani on mübarek gecedir. 10. gün Kurban Bayramı’nın ilk günüdür.

Bu günlerin kıymetini anlatan Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) muhteşem müjdesi şöyledir: 

“Allah’a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce’nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir.” (Tirmizi,Savm: 52; İbn-i Mâce,Sıyam: 39)

Demek ki bugünlerde tutulan bir oruç, 360 gün oruca bedeldir. Rabbimizin fazl ve keremi o kadar coşmaktadır ki, bir günlük oruca bir yıllık oruç sevabı vermektedir. Böyle güzel ve tatlı bir müjdeye ilgisiz kalmak imkânsızdır. Bu gecelerin Kadir Gecesine benzetilmesi ise ayrı bir coşku vesilesidir. Çünkü Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır ve 83 yıllık ibadete bedeldir.

Yine Efendimizden (s.a.v.) harika bir teşvik cümlesi şöyledir: 

“Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!” (Abd b. Humeyd, Müsned: 1/257) 

Tesbih, sübhânallah; tahmid, elhamdülillah; tehlil, lâilâheillallah; tekbir ise Allahü ekber demektir. Tesbih, tahmid ve tekbirin namazın çekirdekleri hükmünde olduğunu düşünürsek, bu günlerde nafile namazları arttırmanın ne kadar büyük sevap olduğunu anlayabiliriz.

Arefe: Yılın özel günlerinden biri

Abdullah bin Abbas’ın (s.a.v.) şu rivayeti ise, bugünlerdeki ibadetin cihattan bile faziletli olduğunu gösteriyor: 

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: 

— Allah katında içinde bulunduğumuz şu günlerdeki (Zilhicce’nin ilk on günü) salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur.

Sahabeler, sordular: 

— Yâ Resûlallah, Allah yolunda cihat da mı?

Resûlullah (s.a.v.) cevap verdi: 

— Evet, Allah yolunda cihat da. Meğer ki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka. (İbn-i Mâce, Sıyam: 39; İbni Hâcer, 5: 119)

Buna göre, ancak cihada çıkıp malını feda edip kendisi de şehit olan kimsenin ameli bu on gündeki amelden faziletlidir.

Bugünlerde oruç tutup, gündüzünü ve gecelerini de namaz, zikir ve duayla geçirmek hem affa, hem de büyük sevaplar elde etmeye vesile olur. 

Bu on gün içinde Arefe gününün yeri ise bambaşkadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Arefe günü tutulan oruç hakkında şöyle buyurmaktadır: 

“Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur.” (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)

Hadisteki geçmiş senenin günahlarına kefaretten af ve mağfireti, gelecek senenin günahlarına kefaretten ise günahlardan korunmayı anlayabiliriz.

Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) oğlu Abdurrahman (r.a.) Arefe günü kardeşi Hz. Âişe’nin (r.a.) huzuruna girdi. Hz. Âişe Validemiz (s.a.v.) oruçlu olduğu için hararetten dolayı üzerine su dökülüyordu. Abdurrahman ona: 

  • Orucunu boz, dedi. Hz. Âişe: 

— Resûlullahın (s.a.v.) “Arefe günü oruç tutmak, kendisinden önceki senenin günahlarına kefaret olur” dediğini işittiğim hâlde iftar mı edeyim, dedi. (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 458)

Arefe orucu, bin oruç gibidir

Başka bir rivayette ise Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle demiştir: 

— Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir. (Tergîb ve Terhîb Trc., 2. 460)

Bu hadisten anlıyoruz ki, bir günlük arefe orucu, yaklaşık üç yıllık normal günlerde tutulan oruç sevabına denktir.

Efendimiz (s.a.v.)  bugünün faziletini şöyle anlatır: 

— Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse ahiretle ilgili olarak Allâh’tan bir şey isterse, Allâh onun dileğini karşılar. 

Yine konuyla ilgili bir hadis şöyledir: 

“Arefe gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahü Teâlâ o gün, yer ehli ile meleklere karşı övünür ve (Arafat’taki hacıları kast ederek) şöyle buyurur: 

— Kullarıma bir bakın. Saçları başları dağınık, toz toprak içinde her uzak ilden bana geldiler. Bu hâlleri ile onlar, rahmetimi ümit etmekteler, azabımdan dahi korkmaktalar. Şahit olunuz, ben onları bağışladım. Onların yerlerini cennet eyledim.

Arefe günü olduğu kadar, hiçbir gün cehennemden daha çok azat edilen olmaz.”

Bu on günü hangi ibadetlerle değerlendirmeliyiz?

Her şeyden önce tüm zamanların en vazgeçilmez ve en faziletli ibadeti olan beş vakit namazı asla ihmal etmemeliyiz. Çünkü hiçbir nafile ibadet farzların yerini tutamaz.

Namazları vaktinde ve cemaate kılmak için gayret etmeli, daha bir dikkat ve huşû ile eda etmeliyiz.

Mümkünse bugünlerde oruç tutup zamanımızı Kur’an, istiğfar, salâvat, zikir ve dua ile geçirmeliyiz.

Her zaman kılmayanlar bile hiç değilse bugünlerde kuşluk, evvâbîn, teheccüd, hacet gibi namazları kılmalı, affa nail olmak için çırpınmalıdır.

Kadir, Berat ve Mîraç geceleri gibi

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, Zilhicce’nin ilk on günüyle ilgili hadislerden hareketle bu günlerin fazileti hakkında şöyle demektedir:

“Bu on gece, Kur’an-ı Azimüşşan’ın ‘Ve’l-fecri veleyâlin aşrin’ (Fecr: 1) kasemi ile onlara verdiği ehemmiyete binaen o geceler Leyle-i Kadir ve Beraat ve Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var. Çünkü: Hac sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün kâinatla alâkadarane bir tarzdaki makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammed (s.a.v.) hakkında ettikleri dualarına, o gecelerde amâl-i sâliha ile meşgul olan mü’minler hissedâr oluyorlar.”

Zilhicce’nin faziletini her vasıtayı kullanarak çevremize duyurmak da çok önemlidir. Çünkü vesile olan tıpkı yapan gibi sevap alır. İnsanlar bugünlerin faziletini bilse bile günlük olaylara ve problemlere dalıp unutabiliyor. Oysa önce ailemize, sonra da telefon ve sosyal medya vasıtasıyla çevremize duyurursak çok büyük sevaplara nail olabiliriz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Bir hususu gerçekten anlayamıyorum.

    Zilhiccenin ilk on gününün fazileti ile ilgili yazılar yayınlanıyor, cemaate yakın yayın organlarında. İçlerinden bazıları zayıf, bazıları ise uydurma olan hadislerden veya başka uydurma lafızlardan onlarca alıntı yapılıyor. Nedense Müslim ve Ebu Davud başta olmak üzere birçok başka kaynakta da rivayet edilen, sahih olduğu üzerinde zerre kadar şüphe dahi bulunmayan şu hadis bu yazıların hiçbirinde yer almıyor:

    “Zilhicce’nin hilâlini gördüğünüzde, kurban kesme niyetinde olanınız artık saçına ve tırnaklarına dokunmasın” (Müslim, edâhî 29-42)

    Kırk yaşına yaklaşmış bir birey olarak yıllarca unutulan (veya birileri tarafından bilerek unutturulan, üzeri örtülen, görmezden gelinen) bir sünneti ihya edene 100 şehid sevabı olduğu öğretisi ile bu günlere geldim. Türkiye’nin İslam öğretisi içerisinde sıklıkla dillendirilen bu öğretinin bizatihi kendisi de zayıf kaynaklara dayanıyor olsa da, sahih olduğu gün gibi ortada olan Müslim’in rivayet ettiği kurban kesmeye niyet edenin aynı ihramlılar gibi kurbanını kesinceye kadar Zilhicce’nin ilk on gününde vücudundan hiçbir kıl koparmaması, tras etmemesi veya tırnak kesmemesi hadisini; ilahiyatçı olarak nitelendirilen, etraflarında saygı gören, havas takımında addelilen insanlardan hiçbirisi (farketmedigim birisi bu hadisi, bu sünneti dillendirmişse onu tenzih ederim) neden vaz etmekten imtina eder, gerçekten anlayamıyorum. Somut bir sünnet var ortada. Neden anlatılmak yerine, ihya edilmek yerine görmezden geliniyor? Tıpkı ihramlılar gibi 10 gün süreyle traş olmamak ve tırnak kesmemekte bir sakınca mi görüyor havas takımı olarak lanse edilen zevat?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin