Yorum | Erhan Başyurt | @Erhan_Basyurt
İran’a uluslararası ambargoyu deldiği için ABD’de tutuklanan Reza Zarrab dosyası Türkiye’nin başını çok ağrıtacak gibi…
İranlı Zarrab’ın para trafiğinde yer alan isimler hakkında tutuklama ve yakalama kararları halka halka genişliyor.
Önce İranlı adamları, sonra Türkiye’den Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı, ardından dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Arslan (Zarrab’ın gönderdiği rüşvet dolarları evinde ayakkabı kutusunda yakalanan kişi) ve son olarak dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan (Zarrab’ın valizle gönderdiği rüşvet paraları görüntülenen ve kolundaki ünlü pahalı saati hediye ettiği kişi)…
YAŞANANLAR ŞAŞIRTICI DEĞİL!
Peki yaşananlar şaşırtıcı mı?
Doğrusu, tek kelime ile ‘Hayır’!
Neden mi?
Zarrab’ın yaptığı şey, İran Devleti’nin ihraç ettiği ancak uluslararası ambargo nedeniyle parasını döviz olarak alamadığı paraları, hileyle İran’a aktarmak.
Başka bir deyişle, Zarrab İran’ın sıcak para ve döviz sorununu çözmek ikinci kullandığı bir aracı…
Dönemin siyasileri ve Halk Bankası bürokratları bile bile bu yasa dışı para trafiğinde yer almış, karşılığında rüşvet almış ve sonrasında da suçüstü olmuştur.
ÇİN’DE CEZA ALAN BANKAYA RAĞMEN…
Zarrab, aslında para aktarma işlemini önce Çin üzerinden gerçekleştirmiş, ancak ABD bunu fark ederek hem Çin Devleti’ni uyarmış hem de ilgili kamu bankasına yüklü bir ceza kesmiştir…
Sonrasında da Çin Devlet Yönetimi, banka yöneticisini ağır cezalandırmıştır.
İran’da yakalanıp idama çarptırılan Zencani ile birlikte çalışan Zarrab, Çin’daki sistemi çökünce Türkiye üzerinden alternatif bir para kanalı açmıştır.
Türk yetkililer bunu bilmiyordu?
Maalesef çok iyi biliyordu ve riskin yüksekliği nedeniyle de büyük miktarda rüşvet aldılar.
Mesela, Zarrab’ın Çin’de yaşadığı sıkıntıyı çözebilmek için dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler (‘Senin önüne yatarım Rıza’ diyen ve Zarrab’ı soruşturan bir baş komiseri yüklü rüşvet karşılığı süren kişi…) ‘güven mektubu’ yazmış ve Zarrab’a kefil olmuştur.
Halkbank üzerinden, gerçekte var olmadığı halde Türkiye’den gıda ihracatı yapılıyormuş gibi, Türkiye’den dövizin İran’a akmasına göz yumulmuş, hem uluslararası ambargo bu ‘hileyle’ aşılmaya çalışılmış hem de Türk halkı milyarca dolar daha fazla ihracat yapılıyor diye aldatılmıştır…
ATEŞE UÇAN KELEBEKLER GİBİ…
Zarrab, İran’ın döviz sıkıntısını çözmek için ‘para tuzağı’ kurmuş, Türk bakan ve bürokratlar da ‘ateşe uçan kelebekler’ gibi rüşvet karşılığı rızalarıyla bu tuzağa atlamışlardır.
ABD’nin Çin bankasına yaptırımlarını bildikleri ve Çinli bürokratın aldığı cezayı gördükleri halde, bir kamu bankası olan Halkbank’ı ateşe atmış ve kendilerini de rüşvetin sarhoşluğu içinde feda etmişlerdir.
Milyarca doların aklandığı bu transferlerin ve bu transferde yer alanlara yapılan diğer para aktarımlarının görünmeyeceğini ve ABD tarafından fark edilemeyeceğini düşünmek, tam bir basiret bağlanmasıdır.
Zarrab’ın ortağı Zencani’nin yakalanıp idama çarptırılmasıyla, İran’a yapılan transferde komisyon ve kaybın toplam rakamın yüzde 5’ine ulaştığı görülmektedir.
Demek ki, tüm bu para transferinde başkalarına da ‘komisyon’ adı altında rüşvet ödenmiş ya da Zarrab/Zencani ekibi ‘aslan payı’nı kendilerine almıştır.
Zarrab’ın bu nedenle ‘tutuklanacağını bile bile’ ABD’ye kaçtığı, İran tarafından yakalanmak ya da infaz edilmekten canını kurtardığı yönünde güçlü kanaat mevcuttur.
Şayet Zarrab, ABD hükümetiyle işbirliği yapar ve dağıtılan komisyon ve rüşvetleri, onları alanları açıklarsa, hakkında yakalama kararı çıkarılanların sayısı artacaktır. Bu listede başka Türklerin de adının olması şaşırtıcı olmayacaktır…
TÜRKİYE MUTLAKA HESAPLAŞACAK!
Sonuç olarak, mesele sadece bakan ve bürokratların Zarrab’ın para tuzağına düşmesi ve rüşvet alması değil, bir kamu bankasının da bile bile ateşe atılması ve ekonominin rakamları naylon ihracatla şişirilerek Türk halkının da aldatılmasıdır.
Türkiye bu hesaplaşmayı günü geldiğinde ve hukuk geri geldiğinde mutlaka yapacaktır.
İran’ın sıcak para ve döviz sıkışıklığını çözmek için kendisini bile bile ateşe atanlar ve kamu bankasını feda edenler için tek ‘havuç’ rüşvet midir? Başka nedenler de var mıdır? Bu husus da cevabı aranan önemli bir soru olarak yakın zamanda karşımıza çıkacaktır…