Zalimlere rahat uyku yok! 

TARIK TOROS | YORUM

Bugün iki güncel örnekle, Türkiye’de basının nasıl en temel işlevsel özelliklerini yitirdiğini, özüne dönmesinin kısa vadede mümkün olmadığını, ağır ve şiddetli propaganda altındaki toplumun içine düştüğü güvensizliği anlatmaya çalışacağım.

***

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, tv100 kanalında Fethullah Gülen’in vefatına atıfla, “Allah taksiratını affetsin!” deyince dikkatleri üzerine çekti. “Allah adaletiyle muamele etsin!” diye mesaj paylaşan Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, sırf bu sebeple tutuklanırken Perinçek’e bir şey olmayacağı açıktı. Fakat mesele bu değil.

Mesele, dünün “terörist başı” bugün TBMM’ye davet edilirken, bu ünvanın bugün başkalarının boynuna geçirilmesi de değil. Türkiye’de aklı başında olup konuları analiz edenlerin bu tür karşılaştırmalarla vakit yitirmemesi gerekiyor.

***

Doğu Perinçek’in, hesabı ahirete havale etmesini sıradan bir haber sunucusu kavrayamaz, sıkleti izin vermez buna.

Bu, 50 yıllık bir mücadelede rakibin oyun dışı kalmasına verilen doğal bir tepkidir. Tüm iktidar bileşenleriyle birlikte bir savaştaydılar, kazanmak için her yolu denediler ve finali göremeden doğal yollarla vefat haberini aldılar. 

Yarın Yüce Divan’da bir masa etrafında buluşurlarsa şayet, konuşacakları konuların bilinen iddialarla zerre kadar alakası olmayacaktır, buna emin olabilirsiniz. Gelgelelim, sıradan vatandaş ve zihinleri sersemlemiş medya mensupları için bu, anlayabilecekleri bir boyut değildir, kendilerine geldiklerinde de tren kaçmış olacak.

 ***

İkinci konu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan’ı kast ederek yaptığı çağrıydı: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.”

Sinan Ateş cinayetinden sonra Ülkücü tabanda ikinci kez liderliği sorgulanan Bahçeli, imdada Alaattin Çakıcı ve adamlarını çağırdı. O da ilk iş Cübbeli Ahmet’e gidip internete koyduğu tepki videosunu sildirdi. Cübbeli, o videosunda Bahçeli’ye ‘moruk, beyni sulanmış’ gibi ifadelerle yüklenmişti.

***

Bahçeli yıllar içinde nasıl böyle savrulmuştu? Eş zamanlı terör saldırısı buna bir tepki miydi? Erdoğan ne diyecekti? Saldırıya rağmen Öcalan tecritinin kısmen kaldırılması nasıl yorumlanmalıydı?

Herkes “kod çözücülüğüne” soyundu.

Halbuki soruların hiçbiri yukarıdakiler olmamalıydı.

-Elde somut hiçbir şey yokken hangi çözüm süreci konuşulacak?

-Anayasadan bahsediliyor, ortada metin yok. Çözüm süreci de öyle. Ne bir taslak var, ne de bir çalışma.

-Kürtlerin partisi orada dururken, yani siyasal çözüm kapısı açıkken neden bir ağızdan “Abdullah Öcalan” sesleri yükseliyor? 

-Parti, İmralı’nın sekreteryasını yapmak için mi var?

-Öcalan, İmralı’dan mesajı kendi başına veremez mi?

-Selahattin Demirtaş neden atlanıyor?

***

Şu son birkaç gündür, hepsinin isminin önünde farklı ünvanlar olan, Murat Karayılan, Zübeyr Aydar, Remzi Kartal, Mazlum Kobani gibi belli başlı Kürt liderleri dinledim. İçinden çıkamadım. Çıkabilen olduğunu da sanmıyorum.

Olan şey şudur: Ankara, beklenmedik biçimde Kürtlerle diyalog kapısını aralamıştır. Niyetinden kimse emin değildir, bunun Kürtler de pek âlâ farkındadır. Sebep, büyük olasılıkla Ortadoğu’daki (özellikle kuzey Suriye) yeni şekillenmedir. Kuzey Irak yönetimi ile temaslar da bu çerçevededir.

***

Hem unutmayın, risklere ve tuhaflıklara dikkat çekmek çözüme karşı olmak demek değildir. Basının işlevi, titiz bir kuyumculukla gerçeğin bütününü vermektir. Resmî bültenlere yaslanıp terör saldırısını köpürtürken, bombalanan Rojava’da (Kuzey Suriye) öldürülen sivilleri atlamak değildir.

***

Perinçek’le başladık onunla bitirelim. Gülen’e atfen, “Allah günahlarını affetsin” yorumunu beğenmeyen sunucu, ayar vermeye kalkınca Perinçek, “Onu ben söyleyemem!” deyip topa girmedi.

Güce karşı ses çıkaramayanların, devletin kodladığı isimlere ağzına geleni “başına bir şey gelmeyeceği” rahatlığı içinde saydırması riyakârlıktır, ikiyüzlülüktür. 

Son yaşanan olaylar net olarak göstermiştir ki; Türkiye basını tamamen rejimin kontrolü altına girmiş ve çökmüştür. Rejimin tek amacı gerçeklerin duyulmasını engellemektir. Yurt dışındaki gazetecilerin sosyal medya hesapları da bu sepeble karartılmıştır. Lakin gerçekler her zaman kendine bir yol bulur. Zalimlere rahat uyku yok.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Dünya Çapındaki Hizmet Hareketi için “KONFEDERASYON” MODELİ Uygunmu? :

    Yeryüzünde var olan çok fazlamalumat,
    Yerel konjonktür değişikleri,
    Yerel hassasiyetler,
    Yerel ihtiyaçların öncelikleri, farklılıkları,
    Hizmet Hareketini bir merkezden yönetmeyi yeterince dezavantajlı hale getiriyor.

    Bu halde “Konfederasyon” modeli, avantajlı ve Hizmet yapısına daha uyumlu görüntüsü veriyor

    Merkezi bir Kişinin/Heyetin bu denli geniş, farklı alan, ülke ve toplumlarda yapılan hizmetleri idare etmesi, insan kapasitesini aşan bir durum .

    İnsan yapısı gereği, sorumluluğunu ve insiyatifini kendi/kendileri aldığı bir hareketle çok daha gayretli ve üretken oluyor.

    Bu da “İyilikte Yarışan” takımları ortaya çıkarıyor.

    Eşgüdümü sağlayan bir merkez: Lojistik, insan kaynakları vb. ihtiyacı olan veya ihtiyaç fazlası veren ülkeler arasındaki eşgüdümü sağlayan, yeni fikirler sunan vb…

    Diğer yandan Merkezi idarenin avantajı var gibi gözükse de, oluşturduğu birçok dezavantajlarından biri; Hizmet Hareketinin mefkuresinin ÜLKELERİN YEREL İNSANLARINCA ÜSTLENMESİNE BİR NEVİ BARİYER olma durumudur.

    Günümüz dünyasında kurumsal işleyişin geldiği en verimli nokta;
    *Her bir ülkedeki Hizmetin kendini müstakil olarak şekillendireceği, yol alacağı bir “Konfederasyon” modeli.

    Her ülkedeki yerel insanların, Risale i Nurları kabulü ve diğer yurttaşlarına iletmelerinde, Hizmet metodlarını benimsemeleri çok daha fazla olur. Yükü kaldıran ellerin katlanarak artmasına vesile olur.

    Bir Kişiden/Merkezden bağlayıcı bir iletinin veya bir buyruğun olmaması verimi arttıracaktır. Dünyanın büyüklüğü ve malumatın çokluğu bunu zaten zorunlu kılmaktadır.

    Hizmet insanlarının yapıları ( Allah rızası ve vermek üzere bir hayat, tevazu, ihlas, vb…) gözönüne alındığında, Konfederasyon fikri kaygılandırmamalı.

    Merhum Fethullah GÜLEN Hoca Efendi zamanındaki Hizmet ortamı kişiye özel ve farklı bir buutta idi. Hoca Efendinin konumu; bir nevi -yeni bir hayat tarzına- doğumla gelen duygusal bağlılık, ilişki, irtibat şeklinde idi kitlelerin O’nunla, dolayısıyla Hizmetle olan alakası.

    F. GÜLEN Hoca Efendinin aramızdan ayrılmasıyla yep yeni bir platforma oturdu Hizmet. İşte tam burada yeni bir “Toplum Sözleşmesi” yapılması nevînden, Dünya üzerindeki yerel heyetlerin, ÜZERİNDE MUTABIK KALACAKLARI BİR MODEL olmalı yeni model.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin