Zafer mi hezimet mi: NATO’da ne oldu?

HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN

Ve beklenen oldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ben bu görevde olduğum sürece Finlandiya ve İsveç NATO üyesi olamaz” diyerek çektiği restten geri adım attı ve dün itibariyle bu iki ülkeye üyelik yolu açıldı.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in gözetiminde imzalanan üçlü protokolden sonra AKP medyası ve trolleri “Türkiye’nin büyük zaferi” diyerek kutlamalara başladılar.

ABD Başkanı Joe Biden ise Türkiye ile birlikte Finlandiya ve İsveç liderlerini kutladı.

Peki gerçekte ne oldu?

Türkiye gerçekten yumruğunu masaya vurup her istediğini aldı mı yoksa Erdoğan’ın bildiğimiz U dönüşlerinden birini mi izledik?

Saray’ın propaganda ordularının tarihi zafer diye sunduğu metin gerçekte ne söylüyor?

Sırasıyla gidip tek tek analiz edelim.

Malum olduğu üzere Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan süreç uluslararası dengeleri sarstı. Birkaç yıl öncesine kadar “beyin ölümünden” bahsedilen NATO tekrar önem kazandı.

İsveç ve Finlandiya Rusya’nın yayılmacı politikaları nedeniyle NATO’nun kapasını çalarken Erdoğan meşhur fırsatçılığını devreye soktu ve iki ülkeyi veto edeceğini açıkladı.

Yeri gelmişken hatırlatalım: Başta ABD olmak üzere tüm Batı başkentlerinde Erdoğan’ın fırsatçılığına çok ciddi bir tepki-öfke var. Kapalı kapılar ardında çok sert ifadeler kullanılıyor ancak Türkiye’nin stratejik konumu sebebiyle öfkelerini dizginliyorlar.

Erdoğan daha önce Rahip Brunson ya da gazeteci Deniz Yücel örneğinde olduğu gibi politik çıkarlar için pazarlık kapısını açtı. Unutmayın Erdoğan’ın derdi ABD Başkanı Joe Biden ile arayı düzeltmek ve Halkbank davasından kurtulmak.

Yoksa İsveç ve Finlandiya’daki bir grup PKK’lının iadesi çok da umrunda değildi.

Erdoğan sürekli olarak pazarlıklarda elini yükseltti ve düne geldik. ABD Başkanı Biden’ın Erdoğan’ı telefonla araması – ki bu görüşmenin İsveç ve Finlandiya’nın ricasıyla olduğu ifade ediliyor – sonrası Madrid’de üçlü mutabakat metni imzalandı.

Anlaşmaya göre Türkiye vetoyu kaldıracak bu iki ülke de Türkiye’nin güvenlik kaygılarına dair endişeleri giderecekti.

Eğer yüzeysel bakar hele hele de Havuz Medyasını takip ederseniz ortada tarihi bir başarı var. Söylemlerine göre Erdoğan masaya yumruğunu vurdu ve her istediğini aldı.

Peki gerçek öyle mi?

Saray’ın propaganda araçlarının iddia ettiği gibi bir NATO belgesine Cemaat ‘terör örgütü’ olarak girdi mi?

En baştan söyleyelim ortada tarihi bir zafer filan yok.

Çünkü söz konusu metinde taraf ülkeleri bağlayan ve somut sonuçlar doğuracak tek madde askeri ambargoların kaldırılması.

Eğer askeri ambargoların kaldırılmasını tarihi bir zafer olarak sunuyorsanız orası başka tabi. Kaldı ki ambargoları kaldırmak için blöf yapmanıza gerek yok. Diplomatik kanallarla da bu işi yapabilirdiniz.

Saray’a göre ‘FETÖ’ tabiri ilk kez bir uluslararası metne girdi ve bunu büyük bir başarı olarak sunuyorlar.

Bu da doğru değil.

Birincisi söz konusu üçlü mutabakat metni bir NATO belgesi değil. Üç ülke arasında imzalanmış bir metin. Uluslararası anlaşma olmadığı için kendi parlamentolarından onay da almayacak.

İkincisi ‘FETÖ’ ifadesi daha önce 2016’da İslam Birliği Teşkilatı’nın metnine Türkiye’nin büyük rüşvetleri sonrası girdi.

Ancak birçok ülke ciddiye almadı.

Buradaki kritik nokta şu: NATO’da kararlar oy birliği ile alınıyor. İsveç ve Finlandiya NATO üyeliği için Ankara’nın onayına muhtaç. Yani durum kritik. Buna rağmen bu iki ülke Erdoğan’ın bastırmasına rağmen Cemaat’e terör örgütü demiyor.

Metinde diplomatik dilin incelikleri kullanılmış.

Erdoğan tarafı “FETÖ dedirttik” derken imzacı diğer ülkeler “Türkiye’nin FETÖ dediği organizasyon” diyerek durumu idare ediyor.

PKK konusundaki netlik PYD ve ‘FETÖ’ söz konusu olunca yok.

Yani bu iki ülke Türkiye’nin iddiasının aksine Cemaati terör örgütü olarak tanımlayıp metne geçirmemiş. Küçük ama önemli bir ayrıntı da şu: Türkiye bu tip metinlere ‘FETÖ’yü uzun şekliyle yazdırmaya çalışırdı. Bu metin de o dahi yazılmamış. Kısacası İsveç ve Finlandiya mealen “senin terörist saydıklarına ben terörist demiyorum” demiş oldu.

Türkiye tarafından yapılan açıklamalarla İsveç ve Finlandiya tarafından yapılan açıklamalar arasında uçurumlar var.

En kritik nokta ise şurası: Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö imza töreni sonrası yaptığı açıklamada terörle mücadelede kendi yasalarına göre hareket etmeye devam edeceklerini söyledi.

Bunun anlamı şu:

Söz konusu mutabakat metni bir şey değiştirmeyecek. Türkiye’nin talepleri ilgili ülkelerin yargı makamlarınca incelenecek ve mevcut hukuk neyse o uygulanacak.

Uzun lafın kısası şöyle:

Söz konusu memorandumun somut tek sonucu Türkiye’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılacak olması. Onun dışındaki her şey tamamen havada. Türkiye’nin gazını alacak ama pratikte sonuç doğurmayacak ifadeler.

Bölge uzmanı Minna Alende meseleyi net olarak tanımlamış: “Anlaşmanın metni ilginç. Dili özellikle Finlandiya’nın temelde hiçbir şey yapmaması için yeterince belirsiz tutulmuş. Cumhurbaşkanı Niinistö ayrıca bunun Finlandiya mevzuatında veya uygulamalarında hiçbir değişikliğe yol açmayacağını da doğruladı.”

Peki başta NATO ve Batı başkentleri Erdoğan’ın bu mutabakatı tarihi zafer olarak sunacağını bilmiyorlar mı?

Kesinlikle biliyorlar. Ancak Batılılar Erdoğan’ın kendi halkına söylediği yalanları artık umursamıyorlar.

Erdoğan bugün ABD Başkanı Biden ile görüşür, oradan sıcak bir fotoğraf da alırsa ki dünkü mutabakat sonrası bu kesin gibi, Ankara’ya mutlu mesut döner. Hele bir de Biden, Beyaz Saray’a davet ederse Erdoğan’ın dönüş yolunda uçağa bile ihtiyacı kalmayabilir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Nihayetinde İsveç ve Fillndiya NATO’ya girdi ve karşılığında ambargo bir dahaki sefere kadar kaldırıldı (ki yarın bir gün bir bahane bulup “vermiyorum kardeşim sana silah, sistem vs” dese ne yapacaksın, artik NATO’dan cikartamayacagina göre). İsveç için iyi oldu
    Ama Erdoğan açısından da olayı bu kadar hafife almamak lazım, bence yine de kısmi bir başarısı var. “Gıkını çıkarmadan imzala şunu” diye bilirlerdi. Rahmetli Özal’ın söylediği “İstesek de istemesek de kulağımizdan tutup atacaklar bizi oraya, bari biz de ….” lafı var.

  2. Dünya Politikasında Taşlar Yeniden Döşeniyor:

    – RUSYA nın Ukraynayı işgale kalkışması,
    – ÇİN in dünyaya meydan okurcasına, herhangi bir istemediği bir durumda Taywanı işgal edeceğini, ABD nin savaşla karşılık verme tehditlerine ragmen açıkça dile getirmesi,

    karşısında başta ABD, diğer batılı devletler zor durumda kaldılar.

    Joe Biden in yıllardır söylediği “Çinin Taywanı işgal girişimi karşısında savaşla karşılık verecekleri” söyleminden geçen hafta vazgeçti Beyaz Saray.

    Neden ? Çünkü şu durumda Abd nin Çinle yapacağı bir savaşı kazanma şansı yok ve bunu gördüler.

    Savaş yerine “Yumuşak Güç” ü seçtiler Çine karşı. Yani Ekonomik, politik vs. mücadele.

    Burada Asya ve Afrika ülkeri ile derin ilişkileri olan TÜRKİYE nin önemi 10 katı veya 100 katı arttı.

    Ayrıca NATO nun İsveç ve Finlandiyayı dahil edip güçlenmesi de hayati bir öneme sahipti. Zaten geçen hafta Senato oturumunda bir Senator “İsveç ve Finlandiyanin Nato üyeliği kesinlikle sağlanmalı” diyerek başka bir seçeneğin olmadını dile getiriyordu.

    Burada Tayyip, durumun ciddiyetini anladı ve kabul etmek zorunda kaldı istediklerini.

    Türkiye ABD ilişkileri yeni bir safhaya evriliyor….

  3. Yaaaani, seçim öncesi iç pazardaki k.y.nlara kurbanda yuyecekleri bir kekik otu için yapılmış bir takla gibi duruyor. Kekik sayesinde misss gibi Kokacık etleriiii :))))))
    Saray ve eroinman katil soytarıları da afiyetle yiyecek en.y.leri

  4. Rejimin bu kadar sorunlu bir doneminde boyle bir rest cekmis olmasi, bunun belli bir sekilde gorulmus olmasi kabul etmek lazim ki bir basari…

    Zalimi kucumseyerek bir yere varmak mumkun degil…Turkiyenin konumunu, kaynaklarini vs. hoyratca kullanarak kendini kolluyor..batiyla esasen anladigi dille konusuyor..kendisi de onlar kadar kaypak zaten…
    Turkiye Trubunal ve AIHM onundeki icraata bravo…bu hareketlerin devamina ve yayilmasina ihtiyac var.

  5. Sayin yazar diyor ki, Isvec ve Finlandiya evraktaki metni öyle bir sekillendirdiler ki, neredeyse hic bir sey yapmaya söz vermediler veya bir sey yapmalarina gerek yok. F.TÖ ibaresinin acik halde yazilmasini bile kabul etmediler.
    Isin asli su: Antlasma metninde ne yaziyorsa yazsin, iki ülkenin NATO basvurusunu üye olan tüm ülke meclislerinin kabul etmesi gerekir. Hal böyle olunca Türk tarafi meclis oylamasina kadar iki ülkeye – ve ABD’ye – karsi oldukca genis bir talep ve yaptirim gücüne sahip. Bu antlasma metni Türk tarafinca cok abartiliyor zira ic siyaset malzemesi olarak kullaniyor. Hasili, yolun basinda bu kadar problem cikaran bir Türk tarafi yolun sonuna – yani meclis oylamasina kadar – daha ne prüzler cikarip tavizler kopartmaya calisacaktir.
    Bu antlasma Türk tarafi acisindan bir hezimet degildir zira iki ülkenin NATO üyeligi süreci uzun zaman alacagi icin sayisiz prüz cikartma firsatlari olusacaktir. Örnek: belli isimlerin Türkiye’ye iadesi, Akbank davasi süreci. Ic siyaset acisindan ise acik bir basaridir zira bu malzemeyi medya araciligiyla tepe tepe kullanacaktir. Egriye egri, dogruya dogru.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin