Yurtdışında Türkiye’yi şikâyet etmek

HABER İZLENİM | Av. MEHMET TAHSİN, STRAZBURG 

Bir zamanlar hızlı İslamcı, şimdilerde sıkı bir Erdoğan Rejimi muhalifi olan, ekranlarda sıkça rastladığımız bir gazeteci var. Son yıllarda AKP ve Erdoğan’a çok ağır (ve yerinde) eleştiriler yöneltiyor. Muhaliflerin başına gelenlere bakarsak geçen yıl birkaç serserinin tekme tokat dövmesi dışında şu ana kadar çok şükür başına bir şey gelmedi.

Her mahallenin bir delisi olur. Yaklaşık 5 yıl önce, bizim mahallenin bir delisi de bu gazeteciye sarmış. Elinde herhangi bir delil olmadığı halde “Bu adam bu kadar eleştiri yapıyor ama neden hiçbir şey olmuyor. Demek ki MİT’in adamı…” diye mesajlar atıyor.

Bunu gören eski İslamcı yeni muhalif yazar çıldırıyor ve başlıyor saydırmaya. Ona göre Cemaat AKP ile elele verip ülkeyi yıkıma götürmüş. Ülkeyi yakıp yıktıktan sonra da yurtdışına kaçmışlar ve şimdi oradan Erdoğan’ı eleştiriyorlarmış vs…

Ben de kendisine uzunca bir mail yazdım ve yurtdışında bulunanların Erdoğan karşıtlığı üzerinden Türkiye düşmanlığı yaptıkları tezine katılmadığımı ifade ettim.

Aynı gün yazdığı cevapta, Cemaat hakkında genelleme yapmadığını, içlerinde çok temiz, çok düzgün insanlar olduğunu ama kendisine yazılan onca iftira ve hakarete tek bir Cemaat yetkilisinin çıkıp da “Durun yahu ne yapıyorsunuz” dememesinin bütün Cemaati bağladığını belirtti. Ona göre Fethullah Gülen’in Washington Post’a yazı yazıp, “Türkiye’de diktatör var, insanlara zulmediyor” demesi Erdoğan eleştirisi değil, ülkeye kötülük sayılırmış. Bize düşen ülkedeki bu büyük sorunu kendimizin çözmesiymiş, gidip başkasına ağlamak, sızlanmak değilmiş.

O yazışmamızın üzerinden 5 yıl geçti. Kendi kendine çözülen hiçbir şey olmadı. Ülke daha da kötüye gitti. İlk zamanlar Gülen Cemaati ve Kürtlere karşı yapılan hukuksuz uygulamalar yaygınlaşarak tüm muhalif kesimi tehdit eder hale geldi.

Eski İslamcı yazar, iktidar eleştirileri yüzünden serseri bir grup tarafından güpegündüz sokak ortasında dövüldü. Bir gazeteci televizyon programında “öküz saraya çıkınca kral olmaz ama saray ahır olur” dediği için sabaha karşı evinden alınıp 50 gün hapiste tutuldu. Bir başkası, eski bir emniyet müdürü, Cemaat’e yapılan soykırım uygulamalarına destek verdiği halde sırf “Selahattin Demirtaş hapiste olmamalı” dediği için hakkında soruşturma açıldı, bütün rütbeleri söküldü.

Bunlar artık Türkiye’nin rutini. “Silivri soğuktur” diye bir deyim bile var. Son çıkarılan sosyal medya yasasıyla birlikte konuşmak için ağzını açan herkesin hapse tıkılması için yasal altyapı oluşturuldu.

Belli ki yakın vadede içeriden bir çözüm görünmüyor. Her geçen gün atmosfer daha da boğucu hale geliyor. İktidar mensupları ülkenin dört bir yanında harıl harıl inşa edilen yeni cezaevlerini yatırım hamlesi olarak pazarlıyor.

Neredeyse 8 yıldır, bir hırsız çetesine saygı duymadığı, ‘Reis’lerinin önünde eğilmediği için hayatı cehenneme çevrilmiş bir grup var. Aileleriyle birlikte sayısı milyonlara ulaşan bu gruba reva görülen muamele, vicdan sahibi sıradan bir insanın bile isyan etmesine yetecekken toplumun aklı başında diyebileceğimiz aydınlarından birkaç istisna dışında ses çıkmıyor.

Hukuk devleti olan hiçbir ülkede suç teşkil etmeyecek eylemler yüzünden yüz bine yakın insan cezaevinde girip çıkmış, yüz bine yakın insan da Yargıtay’da bekleyen dosyasının onanmasını müteakip hapse girmeyi bekliyor.

Hayatlarının baharında, en ufak bir kusurları olmadığı halde darbe suçuyla müebbet hapse mahkûm edilen gencecik Harbiyeliler Yargıtay’ın 6 yıl sonra ‘pardon’ demesiyle tahliye ediliyor. İnsanlığını yitirmiş canavar sürüsü “Nasıl serbest kalırlar!” diye kampanya başlatıyor. Muhalefet, bütün bu haksızlıkları görüyor ancak az biraz sesini çıkardığında kendisine yöneltilen dört harfli uğursuz kelime, ‘FETÖ’yü duyar duymaz gözüne far tutulmuş tavşan gibi kala kalıyor.

YABANCILARA ŞİKAYET KONUSU

2015 yılında, şirketlerine kayyım atanan bir iş adamı sadece AİHM’e başvurduğu için suçlanıyor ve AİHM başvuru dilekçesinin eklerinin bulunduğu kolilere İstanbul Atatürk Havalimanında el konuluyor. Ertesi gün havuz medyası “koli koli ihanet” manşetiyle çıkıyor. Aynı iş adamı ertesi gün tutuklanıyor ve hapse atılıyor. 6 yıldır da sırf bu nedenle hapiste!

Sebep? Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türkiye’yi yabancılara şikâyet edemezmiş! O zamanlar bunu kendisine aktardığım eski bir Yargıtay Başkanı, “Aptal mı bunlar, AİHM yabancı bir mahkeme değil ki! Türk hakimlerin de içinde çalıştığı, Türkiye’nin yetkisini kabul ettiği bir yargı merciidir,” demişti.

AİHM’İN SUSKUNLUĞU

Maalesef AİHM kendisinden beklenen performansı göstermedi. Gerek iş yükünün ağırlığından gerekse önüne gelen dosyalarda seçici davrandığından, belki de Türkiye’deki rejimi üzmek istemediğinden olabilir, şu ana kadar sadra şifa bir karar vermedi, veremedi.

Yıllardır dünyanın çok farklı yerlerinde AKP rejiminin hukuksuz uygulamalarına karşı yüzlerce protesto eylemi düzenlendi. ABD’nin ünlü Times meydanındaki dijital panolara verilen #StopErdoğan ilanı, #TutsakBebekler kampanyası ve cezaevinin karantina hücresinde plastik bir sandalyede hayata veda eden merhum Mustafa Kabakçıoğlu anısına #BeyazSandalye eylemleri hafızalara kazındı.

Geçen cuma günü Strazburg’da 24 sivil toplum kuruluşunun katılımıyla yapılan eylem de bunlardan birisiydi. Diğerlerinden farkı, hem bugüne kadar yapılan eylemlerin en büyüğü hem de Türkiye’de yaşanan hukuk ihlallerine karşı önündeki başvuruları bir an önce karara bağlamak suretiyle dur demesi gereken Avrupa Konseyi ve AİHM önünde yapılmış olması.

Anayasa Profesörü Hüseyin Demir’e göre Türkiye artık bir hukuk devleti değil. Tamamıyla keyfi bir yönetim var, bu keyfi yönetim kendi ağzıyla itiraf ettiği cadı avına hız kesmeden devam ediyor. Bunun önünü kesmenin yolu Avrupa’nın buna hukuk yoluyla müdahale etmesi, AİHM’in kararlar vererek Türkiye’yi hukuka dönmeye zorlaması. Fakat bunu bugüne kadar göremedik. AİHM’in bazı dosyaları öne alıp karar veriyor, bazılarını görmezden gelerek yanlı bir tutum izliyor.

Bana göre o günün en çarpıcı cümleleri, AİHM hakimlerine seslenen KHK’lı Yargıtay Hakimi Kemal Karanfil’e aitti: Türkiye’de 18 yıl hakimlik yapan bir kişi kaçakçıya para vererek Meriç’i geçmek zorunda kaldı. Ve benim gibi yüzlerce hakim geldiyse buraya, Türkiye’de hukuk olmadığını bilin artık!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Normalde bir sürü insanı yok sayıyorlar ama bu insanlar dışarda bir mahkemeye başvurduğunda yada gazeteye ropörtaj verdiğinde hemen varlıkları hatırlanıyor. Bunların korktuğu birşeyi yaptığınızda hemen korkuyorlar ve zulmettikleri insanları hatırlıyorlar. Aman sakın yapma, içimizde halledelim diyorlar hemen. Halbuki derdini kimse ile paylaşmassan zalimler çok mutlu olurlar. Seni de yok sayarlar. Öldürdüm, bak sesi de çıkmıyor derler, huzur içinde olurlar. Ama birisi çıkıp kendilerinden olmayan bir mahkemenin kapısına dayanınca hemen korkmaya başlıyorlar ve birden bire sizi hatırlayıveriyorlar. Ya ne yapıyorsun kardeşim, gel bu işi içimizde halledelim diyorlar. Sonra bakıyorsun seni yok sayıyorlar, hiçbir şey halletmiyorlar. Senin ölün bile onu korkutuyor. Ya canlanırsa ya mahkeme kapısına giderse, ya beni şikayet ederse, yaptıklarımı anlatırsa diye yok saydığı öldürdüğünü sandığı canlının tekrar canlanmasından ve sesini yükseltmesinden korkmaktadır. Elinden gelse hepsinin ağzını arkadan gelip susturmaya çalışacak. Bence bu anlamlı program bile içlerine korku girmesine sebep olmuştur. Güçleri yetseydi oradaki polisleri satın alıp saldırtırlardı. Ama güçlerinin bir sınırı olduğu ortaya çıkıyor. Yani acizlikleri ortaya çıkıyor. Dünyada ne aslında ne kadar aciz oldukları ortaya çıkıyor. Kendi çaplarında mutlular ama mesele dünyaya saçıldığında huzurları kalmıyor. Belki aihm sayesinde biraz soluk alıyorlar ama mesele uluslaratası gazetelere yansıdığında yada herkesin duyabileceği şekilde programlar yapıldığında aihm nin de eli kolu bağlı kalıyor ve zalimlere zaman kazandıramıyor. Zalimler kontrolü çok sever. Böylelikle hiçbir şey dışarı sızmaz. Hatta böyle kapalı aileler vardır. İçeride çocuklara istismarda bulunurken onları eve kapatırlar ve kimse ile görüştürmezler. Eğer türkiyenin yeni durumu nedir diye sorarsanız istismarcı bir ailenin benzer modelidir diyebilirim. Psikolojik, fiziksel ve cinsel istismarlarını gizlemek için bütün kurumları kontrolleri altına aldılar. Kurumların başına kaleden bina olan miti diktiler. Bir milleti istismar etmek için ne gerekiyorsa yapıldı. Muhalefet bu sistemi devir alacağı için yani siyasi kanadı devir alacağı için onlar da tıpkı aihm gibi sessiz destek verdiler. Aihm sessiz kalarak sanki uluslararası bir meşruiyet verdi bu istismarcı rejime. Muhalefet de sessiz kalarak sanki herşeyin normal olduğu havasını yaşatmaya çalıştı. Yani bu rejimden korkmayın demek istedi. Halbuki korkmayın dedikleri insanları psikolojik, fiziksel ve cinsel istismar sisteminin içine sokuyorlar. Öyle kapalı bir toplum kurmaya çalışıyorlar ki dışarı bir ses, görüntü çıkmasın. Dışarı kaçarsa aihm örtmeye çalışıyor. Ama kontrol mekanizmaları özgürlüğüne düşkün ve insani değerleri yaşamaya ve yaşatmaya çalışan insanlara yeterli gelmeyecektir. Bundan sonra dünyadaki her ses bir balyoz gibi türk rejimine inecektir diye düşünüyorum. Bir ailenin çocuklarını suistimak, istismar etmesi yıllarca gizlenebilir. Maalesef çok sayıda olduğunu düşündüğüm bu durumlar maalesef açığa çıkmıyor pek. Ama iştahları çok kabarıkmış. Sadece çocuklarını istismar etmekle kalmayıp bütün milleti istismar dünyasına sığdırmaya çalışmaktalar. Bunlar bir ekip olarak çalışmaktalar. Bunlar hem iktidarı hem muhalefeti hem mahkemeleri hem orduyu kontrol etmekteler. Dışarıdan çok sayıda dostları bunların türklere çökme isteğine yardım etmektedir. Acaba kafalarında türkler hakkında nasıl bir planları var. Yani türkleri ne olarak görecekler? Hizmetçi mi, köle mi, ikinci sınıf mı, değerlerini yok mu sayacaklar, ellerine silah verip onları tabancayla mı kandıracaklar, hangi değerleri bırakmaları istenecek? Normal bir aile çocuklarını dışarı ile görüştürür, konuşmasına fırsat verir. Neden insanları susturmak istersin ki? Neden hep ceza üzerine yasalar çıkarırsın ki? Neden cezaevi yatırımlarını arttırırsın ki? Bunların hepsi onlarca yıl sürecek bir suistimalın habercileridir. Bir kuş gibi basit bir tuzağı farkedemiyoruz.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin