YORUM | ORHAN ÖZCAN
Ülkemizi derinden sarsan, etkileyen deprem felaketi nedeniyle konusu ekonomi, para, finans olan yazılarıma biraz ara vermek istedim. Unutulmaması ve unutturulmaması gereken bir felaket yaşadık ve hala çok taze. Deprem günü ve sonrasında o felaketi izleyen üç gün içinde enkaz altında hala binlerce insan yardım beklerken, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının açık kalması, işlemlerine de devam etmesi de hiçbir zaman unutulmamalı, unutturulmamalıdır. Bu büyük felakette hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.
Bu satırları yazdıktan sonra, bu yazıda bahsetmek istediğim konuya da nasıl geçiş yapacağımı bilemiyorum ama hayat da her şeye rağmen devam ediyor.
Bahsetmek istediğim konu önceki yazılarımda çok sıkça bahsettiğim finansal istikrar konusu. ABD’de FED faiz artışlarını aralıksız yaparken ve bu yolla enflasyonu düşürmeye çalışırken, istihdam piyasasını izliyor, sektörleri izliyor ama tüm bu yakın izlemede resesyon tehlikesinden daha çok finansal istikrarı önemsiyordu. Sürekli vurguladığı, önemsediği konu olan bu finansal istikrar şu anda ABD’nin gündeminde.
Finansal istikrar konusu, ABD’nin onaltıncı büyük bankası SVB (Silicon Valley Bank) ile bir yerel banka ve kripto para bankasının batması ile birlikte büyük önem kazandı. Batan SVB, büyüklük olarak Türkiye’deki üç dört tane özel bankanın büyüklüğüne denk. Ağırlıklı olarak teknoloji start up firmalarına kredi veren, bu alanda uzmanlaşmış bir banka. Banka, mevcut tahvil portföyünü vadesinden önce ikinci piyasada satmak zorunda kalınca ortaya çıkan 1.8 milyar dolar zararını, 2.2 milyar dolar sermaye artırımı ile kapamak istiyor. Ancak, ortaklar bu sermaye artırımına yanaşmayınca iflasını istemek zorunda kalıyor. FED’in faiz artışları sonrası, vadeye kadar elde tutulması gereken tahvil portföylerinin yükselen faiz ortamında potansiyel bir zarar yaratması kaçınılmaz. Vadeden önce satış doğal olarak zararın realize olmasını sağlar. Adı geçen banka da tahvillerini vadeden önce satarak zararı realize etmiş ve iflasa giden yola girmiştir.
Bu yaşanan olayla birlikte en çok sorulan soru, bu olayın 2008’e benzeyip benzemediği..2008 krizi aynen bir faydaki enerji birikimi gibiydi. Enerji biriktiği görülüyordu ama zamanlaması bilinmiyordu ve kontrollu otorite hamleleri yoktu. Şimdi ise durum çok daha farklı. FED bu artışları yaparken 40.000 bankanın olduğu bir ülkede bu durumu mutlaka öngörmüştür. Tahmin etmemeleri, öngörmemeleri mümkün değil.
Öngörülmüştür ancak önemli olan bundan sonra FED’in nasıl bir adım atacağı. Biden yönetiminin , ABD Mevduat Sigorta Fonu’nun (FDIC) bu bankalardaki mevduatların tamamını güvence altına aldığını açıklaması sisteme güveni sağlaması açısından önemli. FED bu aşamada tam bir yol ayrımına gelmiş durumda. Önümüzdeki toplantıda (22 Mart toplantısı) ya beklenenin altında (25 baz puan) bir faiz artışı yapacak ya da artış yapmadan pas geçecek. Bu toplantıda faiz indirimine gitmesi FED’in enflasyonla mücadele kararlılığına rağmen böyle bir karar alması, finansal sistemle ilgili endişeleri belki de gereksiz yere artırabilir. Önümüzdeki günler ve hafta oldukça kritik.
Bir diğer çok sorulan soru bu krizin Avrupa’ya sıçrayıp sıçramayacağı. Bu bankalar nedeniyle kesin olarak sıçramayacaktır. Ancak, hem ABD hem Avrupa, hem faiz oranları seviyeleri hem de büyüklükler açısından birbirine çok benzediğinden ve özellikle Avrupa’da negatif faiz oranlarından şu andaki seviyelere çıkıldığından bankaların ellerindeki tahvil stokları açısından aynı tehlikeden bahsedebiliriz.
Önümüzdeki dönemin her zamankinden çok daha dikkatli, sakin, itidalli hareket ve kararlara ihtiyacı var. Global piyasalar için oldukça kritik günler, önümüzdeki günler.