Yetişin kardan adamı kaçırdılar!

YORUM | NEVİN ERDEM 

Yusuf Bilge Tunç’un kaçırılmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl, Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in kaçırılmasının üzerinden ise bir ay geçti.

Kaçırıldıkları kesin, nerede oldukları ise belirsiz.

Her şey onları kaçıran “güç” nasıl istiyorsa öyle ilerliyor.

Türkiye 15 Temmuz sonrası 1990’ların karanlık dönemlerine geri döndü. O karanlık dönemler aydınlatılabilseydi, dönülmezdi. Ama aydınlatılamadı maalesef.

Birçok Kürt kaçırıldı, işkence gördü, gözaltında kayboldu.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Cumartesi Anneleri 1995’ten beri evlatlarını bulmaya çalışıyorlar, etkin bir soruşturma istiyorlar.

Veli Küçük, Levent Ersöz ve Cemal Temizöz hakkında başlatılan soruşturmalar bir fırsattı. Bölgede büyük heyecan yarattı. Ancak olmadı. Karanlıklar aydınlatılamadı.

İktidar bu eylemlerin failleriyle anlaştı. Hep birlikte daha ‘ustalık işi’ kötülüklere imza attılar.

Bugüne kadar Türkiye’deki kaçırılmalarda hükümetler saldırganlara ya doğrudan yetki vermiştir ya da desteklemiştir.

Elbette bu yetkilendirmeler ve desteklemeler, Nazi Almanya’sındaki gibi yasal düzenlemelerle yapılmamıştır. Ancak amaç ve yöntem birbirinin benzeri.

Hitler rejimi, Yahudi soykırımının henüz zirveye çıkmadığı 1941’de Nacht und Nebel (Gece ve Sis) Kararnamesini çıkardı. Rejim, kendisine tehdit olarak gördüğü kişilerle ilgili mevcut ağır cezaları (bunların içinde hayat boyu ağır koşullarda zorla çalıştırma cezaları da var) dahi yeterli görmeyerek, bu kararnameyle insan kaçırmayı yasal hale getirdi. Kararnameye göre, ulusal güvenliğe tehdit oluşturan kişiler:

1: Hiçbir iz bırakmadan kaçırılacaklar,

2: Kaçırılan kişinin nerede olduğu, hatta hayatta olup olmadığı ile ilgili hiç kimseye hiçbir bilgi verilmeyecek.

Nacht und Nebel Kararnamesi kapsamında 1944 yılına kadar 6-7 bin civarında insan kaçırıldı.

Kaçırılmalar bir kararnameyle düzenlenmiş olmasına rağmen, hukuka açıkça aykırıydı ve savaş sonrası tespit edilen failler yargılandılar, ağır cezalara çarptırıldılar.

Nitekim Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nde de insanlığa karşı suçlar arasında düzenlenen zorla kaçırmalar, yasa ya da kararnameyle dahi suç olmaktan çıkarılamaz.

Türkiye’de son dönemde, aynen Nacht und Nebel Kararnamesi’nde belirtildiği gibi, insanlar iz bırakılmaksızın kaçırılmaya çalışılıyor. Kaçırılan kişinin nerede olduğu, hatta hayatta olup olmadığı ile ilgili hiç kimseye hiçbir bilgi verilmiyor.

Güpegündüz Ankara’nın göbeğinde siyah bir Transporter’a bindirilerek kaçırmada nasıl iz bırakılmamış olacak, denilebilir. Unutulmamalıdır ki, politik motivasyonlu insan kaçırma suçlarında ulaşılmak istenen amaçlar, verilmek istenen mesajlar vardır. Genellikle, sadece kaçırılan kişiler değil, kaçırılanların aileleri, akrabaları, arkadaşları, komşuları ve toplumun her bireyi doğrudan bu mesajın hedefidir.

İnsan kaçırma suçlarında amaca ulaşılması için, kaçırma olayının hedef kitle tarafından bilinmesi, ama kaçırılanın nereye götürüldüğünün, başına neler geldiğinin bilinmemesi önemlidir. Bilinmez bir kötülük düşüncesinin korkutucu gücünden yararlanılır.

2019 yılında kaçırılan 6 KHK’lı yaklaşık 6 ay sonra emniyet müdürlüklerinde ortaya çıkmışlardı. Bu süre içinde bu kişilerin nerede oldukları, yaşayıp yaşamadıkları bilinmiyordu. Bu kişiler kaçırılma sürecinde yaşadıklarını (muhtemelen tehdit edilip korkutuldukları için) anlatmadılar. İçlerinden sadece Gökhan Türkmen ve Yasin Ugan aylar sonra duruşmada işkence gördüklerini anlattılar.

15 Temmuz sonrası iktidarın politikalarını meşrulaştırma aracına dönüşen yargı, kaçırma olaylarında da adeta suç faillerinin muhafızı rolünde. Kaçırılanların şikayetlerini sadece usulen kayda alıyor. Kaçıranların başına bir şey gelmemesi, kimliklerinin ve bağlantılarının deşifre edilmemesi amaçlanmışçasına bir soruşturma yürütülüyor. Olay yeri incelemesi, kamera kayıtlarının tespiti, HTS kayıtlarının incelenmesi gibi önemli işlemlerin etkin bir şekilde yapılmaması bu amacı açığa çıkarıyor.

Medya ise, kaçırılma olaylarında adeta üç maymunu oynamaktadır. Bir kardan adamın çalınmasını önemli haber olarak ele alan medya, canlı-kanlı bir insanın kaçırılmasında sessizliğe gömülmektedir. Tutarsızlık had safhada.

“Yetişin kardan adamı kaçırdılar!” diye bağırsanız, daha fazla ses verecekler gibi!

Yargı veya medya etkin bir şekilde görevini yapacak olsa, iktidar talimatlı insan kaçırmaların olması mümkün değildir.

Nitekim, geçen hafta kaçırılan Gökhan Güneş, ideal seviyede olmasa da, medyada gündem olmasının etkisiyle, 5 gün sonra serbest bırakıldı. Güneş, kendisini kaçıran kişilerin kendilerini ‘görünmeyenler’ olarak adlandırdıklarını ve ona işkence yaptıklarını söyledi.

Kaçıranlarla ilgili yargının ne yaptığına bakacak olursak, yargı bildiğiniz gibi!

Ne yıllar önce kaçırılan Cumartesi Anneleri’nin çocuklarıyla, ne son yıllarda kaçırılıp, aylar sonra emniyette bulunan KHK’lılarla, ne Gökhan Güneş olayı ile ne de hala bulunmayan Yusuf Bilge Tunç ve Hüseyin Galip Küçüközyiğit ile ilgili etkin bir soruşturma var.

Bu insanlık dışı eylemlerin failleri, Türkiye’nin geçmişte yapılan yaygın hukuksuzluklarla hesaplaşmalarındaki başarısızlıktan cesaret alarak bu eylemleri gerçekleştiriyorlar.

Siyasal İslamcı iktidarın şimdilik bu insanlık düşmanı canavarları korumaya gücü yetiyor.

Ancak Nazi Almanya’sı örneği ortada. Bırakınız iktidardakilerin yönlendirme ve korumalarıyla bu insanlık suçunu işleyenleri, yasal düzenlemelerle kendilerini güvende görenler dahi, bu hak ihlalleri nedeniyle yargılandılar, mahkum oldular.

O gün geldiğinde, iktidardakiler kendilerine güvenen insanlık dışı eylemlerin faillerini değil, kendilerini dahi koruyamadılar.

İbret alınmazsa, tarih tekerrürden ibarettir.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin