Yeter artık!

YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN

İçimden gök gürültüsü gibi haykırmak geliyor berbat yüzlerinize, “Kardeşim, yeter artık!” diye. Keşke duysa tüm Türkiye birkaç dakikalığına da olsa! Bizleri bir çekmeceye tıkıştırdınız, asılsız suçlamalarla. O da yetmedi, çoluk çocuğumuzu, eşimizi, anne babamızı, kardeşlerimizi de takibata aldınız, bizlerle beraber fişlediniz, kamuda çalışıyorsa bizim gibi KHK ile ihraç ettiniz, özel sektörde çalışıyorsa işverenine baskı yaparak işinden ettiniz, okuyorsa okulundan attırdınız! Yetmedi, bizler gibi gıyabında “yargıladınız”, savunma bile almadan mahkûm ettiniz.

Çoğumuzu gözaltına alıp aylarca mahkemeye çıkartmadınız, balık gibi üst üste iğrenç havasız yataksız pislik ortamlarda perişan ettiniz. İşlediğimizi iddia ettiğiniz “suçun” ne olduğunu açıklamadığınız gibi, bu “suçun” yasalarda belirtilmemiş olmasıyla falan ilgilenmediniz. “Gücümüz var, istediğimizi yaparız!” diyerek onlarca değil, yüzlerce değil, binlerce değil, on binlerce değil, yüz binlerce değil!

Milyonlarca insanı apaçık, anayasayı ve yasaları ihlal ederek, herkesin gözü önünde, gizlemeden-saklamadan, yüzünüz bir an bile kızarmadan, dünya ne der diye bile sormadan, memleketin taraf olduğu uluslararası akitleri çiğnemek pahasına, memleketin demokrasi ve özgürlükler standartlarını sıfırlayarak takibata aldınız, mağdur ettiniz!

Bu mağduriyetlerin giderilmesi olanaksız, çünkü kimimiz öldü işkence hanelerinizde, kimimiz fiziksel veya mental olarak sakatlandı. Kimimiz yollara vurdu, kaçtı kurtuldu, kimimiz nehirlerde ve denizlerde boğuldu, kıyıya vurdu! Kaçanlar geride sadece yurtlarını, mal-mülklerini, akrabalarını bırakmadı; anılarını ve geçmişlerini de bıraktı!

Ölenlerimizin mezar yerlerini çok gördünüz, hainler mezarlığına cenaze namazsız gömdünüz. İşkence yaparak bağırsaklarını patlattığınız zavallıları, kafasını duvarlara vurarak aklını aldığınız askerleri, kızına-karısına tecavüz etmekle tehdit edip konuşmalarını önlediğiniz kaçırılmış garibanları, soğukta üzerindeki paltoyu ve kazağı soydurduğunuz küçük Kürt kızını, tecavüze uğrayan Kur’an kursu çocuklarını unutacağımızı mı sanıyorsunuz?

Haykırmak geliyor içimden, gök gürültüsü gibi berbat yüzünüze: yeter gayrı be! Siz bu yapılanlar yanınıza kar kalır mı sanıyorsunuz? Kontrol ettiğiniz fosseptik medyasıyla sabah akşam şeytanlaştırdığınız ve insan olmaktan gelen haklarını gasp ettiğiniz masum mağdurların ahı çıkmaz mı sanıyorsunuz! Yarım milyon insanın “işlemden geçtiği” bir aparat kurdunuz. Aile bireyleriyle beraber dört milyona yakın mağdur yarattınız. İnsanları aç bıraktınız! Onurlarını, izzetlerini ayaklarınızla çiğnediniz! Yalan söylediniz, iftira attınız, karaladınız, toplumdan tecrit ettiniz. Pasaportlarını ellerinden aldınız, emeklilik haklarını gasp ettiniz, sağlık güvencesinden mahrum bıraktınız!

En temel insan haklarını ihlal ederek bu insanların avukat hakkına, kendilerini savunmalarına bile engel oldunuz! Onları savunan avukatları da “Fetö’cülükle” suçladınız, avukatlık yaptırmadınız, tehdit ettiniz, olmadı hapse tıktınız! İçeride sefil-perişan ettiğiniz tutsaklara yardım toplayanları bile fişlediniz, haklarında soruşturma başlatarak gözdağı verdiniz! Anneleri bebekleriyle hapsettiniz, hamile kadınların düşük yapmasına neden oldunuz, yeni doğum yapan anneleri doğumun hemen ardından doktor raporlarına karşın hayata yeni gözlerini açmış minicik bebekleriyle beraber yüzlerce kilometre uzaktaki hapishanelere “naklettiniz!”. Uzak diyarlarda üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan insanları çeşitli yollarla kaçırdınız. Ne lanet bir yönetim, ne hukuksuz bir rejim, ne kanun tanımaz eşkıyalarmışsınız siz be! Siz Moğol istilasından ve Ermeni’lerin katledilmesinden sonra bu topraklara gelen en büyük kötülüksünüz!

Hukukla, anayasayla, yasalarla bağınız o kadar kopuk ki, ne taraf olunan bağlayıcı uluslararası antlaşmaların, ne devletin direği anayasanın, ne mülkün temeli kanunların bir geçerliliği kaldı hükmünüz altında. Ekin tarlasına dadanan çekirge sürüsü gibi, hayata dair ne varsa tüketiyor, tüketiyor, tüketiyorsunuz! Bu ülkenin yetiştirdiği en iyi hocaları, en iyi doktorları, en iyi askerleri, en iyi bilim insanlarını, en iyi yazarları, en iyi gazetecileri içeri tıktınız. Hak arayan Kürdü, zulme karşı imza toplayan akademisyeni, köşe yazısı yazan gazeteciyi, müvekkilini savunan avukatı, Anayasa Mahkemesi yargıcı olan hukukçuyu, kendi halinde öğretmeni, kermes yapan ev kadınını, Amerikalı Protestan din adamını, profesyonel Basketbolcuyu, ülkenizde binlerce askeri, nükleer silahları, uçakları ve onlarca askeri üssü bulunan ABD’yi, Ermeni yazar-çizerleri, LGBT kimliğini ve birey haklarını savunanları, feministleri ve komünistleri, Açık Toplumcuları ve AB taraftarlarını, aklınıza geleni, tutabildiğinizi-tutamadığınızı – tüm bu kitleyi aynı suçla suçlayacak kadar manyakça tezler ortaya attınız! Interpol’e kadar üye olunan tüm uluslararası örgütleri bu şizofrenik ve izansız, dahası hiçbir delile dayanmayan bomboş suçlamalarla araçsallaştırdınız! Onlara da illallah dedirtip, zaten eriyen ülke imajını Kuzey Kore seviyelerine kadar düşürdünüz! Bu arada cukkaları ihmal etmeden, tam teçhizat vergi parazitliğine ve nitelikli dolandırıcılığa, organize uluslararası kara para işine ve cihatçı manyakların finansmanına, yurt içinde ve yurt dışında yemediğiniz nane kalmadı! Yine de korkmadan, çekinmeden “durmak yok, yola devam” dediniz! Sizi destekleyen milyonlara din-iman-Allah-Peygamber diyerek yaptıklarınızı meşru göstermeyi başardınız. Arkanızdaki derin işbirlikçilerinin bir dediklerini iki etmeden, on yıllarca tabanınıza ve bu millete anlattığınız hikâyenin tam tersini yapmaya razı oldunuz! Değerlerinizi, arkadaşlarınızı, dünya görüşünüzü, halkınızı, tüyü bitmemiş yetimi sattınız! Herkesi yalanlarınızdan oluşan bir diskura, bir absürt hikayeye, bir sürreal sanal gerçekliğe inandırdınız!

Merak ediyorum: nasıl bu kadar iyi rol yapıyorsunuz siz be! Benim babam aktördü, bilirim kolay değildir hayali bir senaryoya göre yüz ifadesi ve ses tonu oturtmak. Üstelik siz bunu yedi-yirmi dört yapıyorsunuz! Sabah uyanıp aynaya baktığınızda hiç mi isyan etmez ruhunuz sizin? Eşiniz, oğlunuz, kızınız, torununuz, dostlarınız, hatta adamlarınız bilirken yalan söylediğinizi, nasıl olur da kendinize saygıyı kaybetmezsiniz! Merak ediyorum, bu nasıl varoluştur diye! Ve bu yalana kulluk eden, üç kuruş maaşa bu berbatlıkları rejiminin zulüm maşalığı rolünü severek, büyük bir motivasyonla oynayan kadrolar: Sizler nasıl bakıyorsunuz eşlerinizin, çocuklarınızın, annenizin-babanızın yüzüne!

Haykırmak geliyor be yüzünüze gök gürültüsü gibi: yeter artık! Size hakaret etmem, sizin kendinize hakaret etmenizdendir, her nefes alış verişinizde! İnsan doğarak insan olmaz, yaşadığında insan olmayı seçebilir, bir opsiyon olarak! Öz saygı gereklidir. Değerler manzumesi lazımdır! Başkalarını etkilemek için değil ama! Gerçekten, içten gelerek, iyi olmaya gayret etmek! Bundan bahsetmekteyim! Hiç mi bir öğretmenin nasihati, annenizin hayır duası, okuduğunuz bir kitabın kahramanından ruhunuza geçen asillik, bir kediyi okşamanın onda yarattığı minnet, ne bileyim, ekmeğin kokusuna saygı, yapılan yanlışlıktan sonra yüzü kızartan naif çocukluk parçacığı duygu – hiç biri mi yok aynı anda bunların sizde? Nasıl insansınız kardeşim siz? Sadece iki ayaklı doğarak değil, insan olmayı seçerek insan olsaydınız, yine de bu zulmü yapar mıydınız yoksa? Nerede başlar-nerede biter insan olmak amacının bir yerlerde yitip gitmesi! Yeter artık diyorum, siz duymuyorsanız da, sizin dediklerinizi yapanlara! Bitirdiğiniz sadece devlet falan değil! Yoksa inanın bunca dil dökmez, yerin dibine batsın derdim sadece! Ama esas bitirdiğiniz iyi insan olma gayretidir, bu topraklarda! Ne olur yapmayın artık! Çocuğunuzun, annenizin, sevdiğiniz birinin yüzüne bakın ve kendiniz olun! Çünkü hala inanmak istiyorum, bir yerlerde bir iyilik zerreciği kalmıştır birilerinin yüreğinde diye! O gün geldi artık çünkü bence. Geçen her gün, geri dönüşü imkânsız noktaya biraz daha yaklaştırıyor Türkiye’yi. Kopacak büyük fırtınada sizi küçük çıkarlarınız da kurtarmayacak. Yazık olacak bu ülkeye, insanlarına!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Hic kimse kaderin hukmunden kacamaz. Cenabi hak arindirir, mutlaka arindirir, cogu zaman insanin nefsini arindir, islah olmuyorsa iyileri kotulerden arindirir. gorelim mevlam neyler neylerse guzel eyler.

  2. Nasıl ki dünyadaki fanatik cihatçı yobazlar Suriye de ahmakça dövüşmek için toplandılar, Türkiye deki bütün zalim ve makyavelist tiplerde akp de toplandılar. Bunların hiçbiri seni beni ve ülkeyi düşünmezler….
    Ne diyordu Soylu? ezeli ve ebedi lider..
    Vebu söze rağmen hala koltukta
    Düzen bu, ülke bu…
    Adam direksiyonu ele geçirmiş, vallahide billahide toslamadan o direksiyonu bırakmayacak…

  3. Selamlar.

    Yaklasik üç yıla yakın yurdumuzun bir yerinde, pekçokları gibi, kabus gibi günlerin , bugun veya yarin biter duygusuyla,
    ve saklambaç oyunu gibi köşe bucak gayb yasayarak gecirdim, sonunda da ongün önce ardımıza baka baka yurdumuzdan ailemle birlikte, sevdiklerimizi arkamizda birakarak (hatta vedalaşamadan) komsu ülkeye ayakbastik.

    Bu süreçte  pek çok mağdur gibi anlatacak epey yasanmisliklar mevcut.
    Şuanki ruhhaletimiz küçuk bir çocuğun travma sonrasi dili tutulmasi gibi, duygularımızı tarif edememe durumu yasiyoruz,
    Bazen öyle anlar oluyorki , nefesler tıkanıyor, veya boğazlar düğümleniyor….

    Rabbimin lütfu, ikramı göz yaşlari sayesinde nefes alma imkanı oluyor. yoksa insan infilak ederdi herhalde…

    YEYER ARTIK yazınızı soluksuz ve gözyaşlariyla okudum.Yazınızda bizimde cılızda olsa bir sesimizin ve hikayemizin oldugunu hissettirdiginiz için ;
    Ve ayrıca mahalle ayırt etmeksizin bütün Mağdur ve Mazlumların hikayesini haykırdığız için onlar adına da, size çok çok TESEKKUR etmek istiyorum. 

    (Tr deyken geriye dönuk bir cok yazinizi refarans olarak kullandim, onlar icin de ayrica Tesekkur Ederim. 

    Hürmetlerimle..

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin