YORUM | AHMET KURUCAN
Afganistan Yüksek Eğitim Bakanlığı kadınların yüksek eğitim görmesini yasakladı. Basına düşen haberlere göre birkaç gün sonra da kız çocuklarının ilkokul eğitimlerini yasakladı. İlkokul eğitiminin yasaklanması ile ilgili haberler ne kadar gerçeği yansıtıyor bilemiyorum ama üniversite eğitimi yasağı konusunda bir şüphe yok.
Yüksek öğretim bakanı konu ile ilgili yaptığı açıklamada aynen şunları söylemiş: “Kız çocuklarının eğitiminin yasaklanmasından dolayı bana kızıyorlar. Bu Resullulah’ın emri, İslam, kadınların eğitim görmesine izin vermiyor. Kadın erkeğin çiftliğidir ve ona eğitim değil, erkeğin hizmeti farzdır.” İbretlik bu sözlerden sonra bakan karara meşruiyet kazandırmak için iki sözde hadis rivayetini zikrediyor. İlki: “Kadınları evlerine kapatın ve onlara yazıyı öğretmeyin.” İkincisi ise “Kadınlara dikiş ve Nur suresini öğretin.” Taberani ve Beyhaki diye de bu rivayetlerin kaynaklarını veriyor.
İmdi bu konuşma tercüme edilip dünya basınına yansır yansımaz sosyal medyada iki tartışma başladı. İlki hadislerin güvenilirliği. Diğeri ise “Gerçek İslam bu” veya “Gerçek İslam bu değil” konuları. Ben bu yazımda ikincisini ele alacağım.
“Gerçek İslam” bir kavram olarak literatürümüze 11 Eylül’de New York’taki ikiz kulelere 19 tane kendilerini Müslüman olarak tanımlayan teröristin yapmış olduğu ve 3000’den fazla insanın hayatını kaybettiği o elim saldırı sonrasında girdi. Belki bazı akademik makalelerde ya da bazı kişilerin konuşmalarında bu kavram kullanılmıştır, emin değilim ama yoğun ve yaygın kullanımı o zaman başladı. Sonra Taliban, el-Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi örgütlerin yaptıkları canice cinayetler sonrası iyice yaygınlık kazandı. Halbuki bundan önce akademik İslam, halk İslamı, kitabi İslam, tasavvufi İslam vb. tabirler kullanılıyordu.
Amaç açıktı; bu terörist faaliyetleri onaylamayan ve bundan dolayı da muştarıp olan samimi Müslümanlar inandıkları dini müdafa adına kullandılar bu kavramı. “Gerçek İslam bu değil” dediler. Yapılan saldırıları kınadılar. Ayet, hadis, Efendimiz dönemi ve Müslümanların 14 asırlık tarihsel uygulamalarından örnekler verdiler.
Bu görüşün karşısında yer alan İslam’a mesafeli hatta düşman kesimler ise aynı kavram üzerinden tam aksini savundu. “Gerçek İslam bu” dediler. “Kitap sayfalarında yazan, oralarda kalıp günümüze asla taşınmayan, Hz. Peygamber başta Müslümanların yüz akı olabilecek dönemlerdeki İslam anlayışı ve yaşantısı değil, bugüne, bugün yeryüzünde yaşayan Müslümanların zihniyet ve yaşantılarına bakmalı. Buna bakınca da karşımıza çıkan gerçek, bu gerçek İslam’ın ta kendisidir” dediler.
Ben her ikisini de katılıyorum. İzahını yapacağım ama önce şunu ifade edeyim, sadece din değil hayatın her alanında kullanılan kavramların anlam çerçevesi baştan çok ama çok iyi belirlenmelidir. Kavramın ortaya çıktığı dönemde ona verilen mana ile aradan geçen kısa veya uzun zaman diliminde değişime uğrayan mana arasındaki fark iyi belirlenmelidir. Çünkü çoklarının dediği gibi dil canlı bir organizmadır. Doğar, büyür, gelişir ve ölür. Kavramlar da bu çerçeve içinde ele alınmalıdır.
Bu bağlamda benim yıllardır yazdığım yazılar ve yaptığım konuşmalarda ele aldığım İslam-islamiyet, din-diyanet, İslam dini-Müslümanların tarihsel tecrübesi, İslam hukuku-Müslümanların hukuku ayrımı işte bunun için çok önemlidir. Çok sıklıkla yapıyorum bu vurguyu. Yazı ve konuşmalarımı takip edenler halk tabiriyle “kabak tadı verdi” bile diyebilir bundan dolayı. Doğrudur da. Kabak tadı vermiş olabilir. Ama asırlardan beri devam edegelen bu kavram kargaşasının net ve kesin çizgilerle ayrılması sabahtan akşama olmuyor. İddiam şu; eğer bu ayrım çok net olarak yapılabilseydi -ki hala zaman geç değil, yapılabilir ve yapılmalıdır da- söz konusu bakanın açıklamalarından hareketle gerçek İslam tartışmalarını hiç yapmazdık. Neden?
İşte şimdi benim her iki kesime de katılıyorum dediğim noktaya geldik. Şundan dolayı, İslam bir dinin adı. Bu dinin değerlerinin beşeri irade, düşünce, yorum ile bir forma bürünmesi gerekir. Bunu nüzul süreci içinde Efendimiz bizzat kendisi yapmış. Yaşayarak da göstermiş. İlahi iradeye muhalif bir şey olduğunda da vahiy ile düzeltmeler yapılmış. Efendimizin vefatından sonra ise bu işi başta ulema olmak üzere Müslümanlar yüklenmiş. Doğal olarak vahyin denetimi de ortadan kalkmış. Böyle olunca beşerin yapmış olduğu bu yorumlar din ile karıştırılmış, dinin asli rükünleri imiş gibi kabullenilmiş. Halbuki söz konusu olan yorumlar ve varılan sonuçlar din değil diyanettir, İslam değil, İslamiyettir, İslam dini değil, Müslümanların tarihsel tecrübeleridir, eğer konu hukuku ilgilendiren bir şey ise İslam hukuku değil Müslümanların sosyal arka plan ve idrak kapasitelerine bağlı olarak yaptıkları yorumlarından müteşekkil hukukudur.
Afganistan’da kadınların yüksek eğitimden mahrum edilmesi de böyle. Bu din değil. Bu İslam değil. Bu siyasi bir karardır. İslam bu eksende söze güç kazandırmak, kararın yaptırım gücünü vicdanlarda onaylatmak için suistimal edilmektedir. Bakanın hadis ulemasının sened ve metin tenkidi yaparak bunlar rivayet, hadis değil, uydurma dediği sözleri Hz. Peygamber’e isnad ederek kullanmasının sebebi budur. Bu da ister istemez İslam’a mesafeli dediğim kesimlerin eline malzeme veriyor ve Gerçek İslam bu diyorlar. Bu açıdan bakıldığında yaşanan bir gerçeklik var. Kadınların yüksek öğretimden mahkum edilmeleri ve bunun hadis rivayetleri, ulema yorumları ile desteklenmesi. O zaman hem teorik hem de pratik açısından ortada duran bir gerçek var ve bu gerçek ister istemez insanlara gerçek İslam bu dedirtiyor. Onun için buna katılıyorum dedim.
Beri taraftan ister ayrımını yapmaya çalıştığımız kavramsal çerçeve isterse Hz. Peygamber (sas) dönemi pratikleri açısından bakıldığında ne Afganistan’daki bu yeni uygulamanın ne de bakanın dini eksende söylediklerinin İslam dininin temel değerleri ve Efendimiz dönemi uygulamaları ile alakası yok. Bu açıdan da gerçek İslam bu değil yaklaşımınıa katılıyorum.
Pekala sonuç ne? Sıradan insanlar İslam başta olmak üzere dinleri değerlendirirken mevcud, verili, halihazırda ete kemiğe bürünmüş uygulamalara bakarlar. O dinin müntesiplerinin yaşantılarına bakarlar. Teorik temellere inmezler. Tarihteki uygulamalara bakmazlar. Eğer akademik ve ilmi bir çalışma yapmıyorsa insanlardan ‘Sen bize değil inandığımız değerlere bak, Peygamberimizin uygulamalarına bak, tarihsel tecrübemizdeki altın dönemlerimize bak’ demek bir mana ifade etmez.
Onun için bu dinin müntesipleri olarak bizler kendimizi düzeltmeliyiz. Bu bakışa sahip insanların ellerine malzeme vermememiz lazım. Hadis rivayetlerini sahih olanını olmayanında ayırt etmemiz lazım. Kadınlar ve kız çocuklarının okumasını engelleme gibi akla ziyan, neresinden bakarsanız bakın temel Kur’ani ve Nebevi değerlerle çatışan uygulamalara son vermemiz lazım. Rasyonel teolojiyi yapacağımız yorumların merkezine oturtmamız lazım. Dünya gerçeklerine bağlı olarak aklın rehberleriğinde yol yürümemiz lazım. Yoksa daha çok “Gerçek İslam bu veya değil” tartışmaları yaparız biz.
Müslüman dünyanin en büyük problemlerinden biri de büyük laflar etmek. Rasyonel teoloji de böyle ici bos olan büyük bi laflardan. Bu büyük lafi ortaya attiginizda kiskirtici bulunmazsa ve kabul görürse yasanacak sey belli: Herkesin bir rasyonel teolojisi olacak. Ankara ekolü kendi rasyonel teolojisiyle geleneksel Islama catacak, Selefi tarikata catacak, o cemaat bu cemaate catacak ve her birinin elinde de rasyonel ilahiyat olacak.
Bu isin cözümü ilahiyatin iceriginde degil, Islamin Türkiyede mesru bir hukuki düzene oturmasinda. Mesru bir düzene oturan din, cemaatlerin, tarikatlerin istihbarat elemanlarinin taa tepelere kadar yükseldigi bir yer olmaktan kendini daha iyi koruyabilir.
Türkiyenin en rasyonel, en makul, en uzlasmaci cemaati Hizmet hareketiydi. Noldu? Ajanlar ve ajanlarin asimile ettigi yöneticiler ve o yöneticilerin asimile ettigi tabanla birlikte yolundan cikti ve takla atiyor, hem de yillardir.
Bi türlü de dört tekerlegin üzerine düsmüyor, cünkü asimilasyon büyük hasar vermis, hem de hic fark ettirmeden..
Simdi bu araba büyük laflarla dört tekerleginin üzerine düser mi, düsüp de kendi yolunu tekrar bulabilir mi?
Sayın Kurucan;
PE’mizin yaşadığı şehirde, “okul” var mı? Varsa, PE -gerek ayetlerle, gerekse beyan ve eylemleriyle (hadis ve sünnet)- okul’a müdahale etmiş mi? bir düzenleme ve şekil ve hatta içerik emri, ikazı olmuş mu?
Bu sorunun cevabını, kesinlik derecesinde bilmemiz mümkün mü?
“… Kadınlar ve kız çocuklarının okumasını engelleme gibi akla ziyan, neresinden bakarsanız bakın temel Kur’ani ve Nebevi değerlerle çatışan uygulamalara son vermemiz lazım….” cümlesini yazdığınıza göre, sorduğum sorunun cevabını biliyorsunuz!
Yazın da biz de öğrenelim.
Öğrenelim ve emin olalım ki; Allah kadın düşmanı değil, Allah kadınları tarla olarak yaratmamış!
Merakla bekliyorum.
Saygılarımla.
Tarla kelimesinin su andaki rayic (guncel) anlamina cok takilma.Sonucta bahce de bir tarladir.
Tarla hayat demektir. Tarla nimet demektir. Tarla ekmek demektir. Tarlaya bakarsan bag olur, bakmazsan dag olur.
Bi sey sorucam da.. Peygamberimiz 7 yasindan itibaren cocuklarimiza namaz kildirmamiz gerektigini söylüyor, sonra kadinlarla ilgili örtünme ayetleri var tabii. Bütün bunlarda modern dünyada cocuklarimizi okutmak istedigimizde feragatte bulunmamiz gereken kisimlar oluyor. Kimi yerde devlet izin vermiyor, kimi yerde cocuk cevresinden etkilenerek yapmak istemiyor vesaire.
Merak ediyorum rasyonel teoloji bu konuda ne diyor? Veya bununla alakali olarak rasyonel teoloji olusmus mu?
Simdi tabii tarikatlere, Taliban´a göre konum alinca rasyonel düsünmüs gibi hissediyoruz kendimizi sanirim. Iyi de adamlar gayet rasyonel düsünüp ben kizimi bu sekilde egitim dünyasina saldim miydi, bi daha geri getiremem, iyisi mi bastan önünü keseyim diyor. Sahsen bana göre de en iyi cözüm degil ama baya rasyonel yani.
Ha cocugu evde tutup bagnaz yetistirerek kendiyle celisiyordur o beni alakadar etmiyor. Adam mesela hani 70li yillara kadar kiz ögrencilerinin koyu muhafazakar bi toplumda milli bayramlarda mini eteklerle nasil yürütüldügünü görmüs ve gayet rasyonel bi sekilde okula göndermeyerek bu tehlikeden uzak tutmus. Parasi yok ki, cocugunun Islama uygun bir sekilde giyinebilecegi baska bi ülkeye göndersin. Bence gayet rasyonel.
Peki o zaman bizim rasyonelimiz ne? Böyle hani herhangi bi seyden feragat etmeden, gelecek nesillere bu isi ne kadar önemsedigimizi gösterecek sekilde ve bagnazliga da düsmeden. Bugün buldugumuz bir ara cözümü 20 sene sonra gelenek haline sokup Islamin vazgecilmeziymis gibi algilamadan.. Var mi böyle bi caba?
Bence yok! Sanirim sadece laf üretiyoruz. Ama hep birlikte!