“Yeni Faz” Kavramları (5): Bir uyanışın arayışı!

Fethullah Gülen, 2005 yılında The Muslim World’e verdiği mülakatta Rönesans’ın yeniden doğuş, diriliş ve intibah olduğunu, böylesi bir intibahın İslam coğrafyasında, hicrî 3. ve 4. asırlarda en göz kamaştırıcı şekliyle gerçekleştirildiğini ve bir manada Batı Rönesansı’na da örnek teşkil ettiğini söylerken Batı’ya gerçek İslam’ın portresini çiziyor.

M. NEDİM HAZAR | YORUM

“Geleceği omzunda bayraklaştırıp onu yükseltmeyi taahhüt edenler, her hamlede böyle bir mesuliyetin ağırlığını vicdanlarında duydukları ölçüde, samimiyetlerini göstermiş olacaklardır. Bu kutsiler kadrosunun davâ ve düşünceleri hayata bağlı olmayacak aksine, hayat onların hakikat anlayışına uyacaktır. Ve onlar, duyulup bilinmeden şuursuzca yaşanan hayata, aşktan mahrûmiyete, vicdanlarındaki mesuliyetsizliğe başkaldırarak “var” olduklarını göstereceklerdir.

Rehberleriyle bu hâle gelmiş bir toplum kendini yenilemeye (Rönesans) hazırlamış demektir. Emâreleri ufkumuzda belirmeye başlamış, böyle bir yeni var oluş hakkında, çok iyimser görünüyorsak, Rahmet-i Sonsuz’un inayetiyle “millet ağacı”nın sıhhatine itimadımızdandır.”

Sizce yukarıdaki satırları Fethullah Gülen ne zaman kaleme almıştır?

Hemen cevaplayayım; Şubat 1983’te. Sızıntı dergisinin başyazısında seçtiği kelimelerin ve anlamlandırdığı kavramların peşine düştüğünde 40 yıl sonra bile bir tür “fikri takip” söz konusu olduğunu söylemek mümkün.

Kutsiler ve ille de Rönesans’a kendisinin verdiği karşılık: Yenilenme.

Evet yaklaşık 40 yıl önce bir yenilenmeden bahseden Hocaefendi, yarım asır sonra tam anlaşılmadığını fark ettiğinden olsa gerek, yenilenme cehdi nitelendirmesiyle kavramı daha da derinleştiriyor.

Evet, rahatlıkla söyleyebiliriz ki Gülen terminolojisinde ‘Yenilenme’, tamı tamına Rönesans’ın karşısına gelip oturuyor. Keza bi yazısından tam bir yıl önce 21. asra dair bir takım varsayımlarda bulunurken bu kez Rönesans yerine Uyanış kelimesini tercih ettiğini görüyoruz:

“Meydana gelmesi kat’î görünen böyle bir indifa geçen asrın getirdiği bütün bunalımların rağmına, iyi şeylerle neticeleneceği kanaatindeyiz. Denebilir ki beşer, yirminci asra, mide ve bağırsaklarının zebûnu olarak girmesine karşılık, önümüzdeki asra, kalbiyle, rûhuyla ve insanlığıyla girebilme hazırlığı içindedir.

Bu ise uzun bir fetretten sonra, bu mazlumlar ülkesinin yeniden dirilişi ve “Rönesans” ı demektir. Kim bilir, belki o zaman, batmak üzere olan dünyanın diğer kesiminin elinden tutup kaldırma fırsatı doğar. Böyle bir fırsatın elde edilmesi çok mühimdir. Zira; bunca zaman, bu kuşağın insanına göz açtırmayan milletlere, yeniden bir civanmertlik dersi vermek, hem geleceğin dünyasına ayrı bir bakış zâviyesi kazandırma hem de felsefî tarihin yeniden ele alınması bakımından oldukça önemlidir.” (Sızıntı, Şubat 1982)

Bir yıl daha geriye gidelim mi?

Sızıntı’nın 1981 Ocak sayısı başyazısından: “Evet, o, varlığının özü olan ruhunu, geçmiş deyip üzerine bir mezar ördüğü kültürünü ve bütün duygu dünyasını bir haliçe gibi saran değerlerini göremedi, bilemedi ve tanıyamadı. Rönesans şarabını içerken de, fezâ fevvâresine kapılıp yukarılarda dönerken de…”

Yine muhteşem, yıpranmamış bir tabir: Feza Fevvaresi… Yani uzay fıskiyesi…

2005 yılında The Muslim World’a verdiği mülakatta ise Gülen, doğrudan Rönesans sorusuna muhatap oluyor:

Soru: Amerika Birleşik Devletleri ve Batı’daki birçok yazar Batı’nın gelişimini Rönesans ile ilişkilendiriyor. İslam dünyasında bir Rönesans olması mümkün mü? Bir Rönesans gerekli mi? Sizin düşünceleriniz nelerdir?

Cevap:Rönesans, yeni bir doğuş, canlanma ve uyanış olarak bilinir. Bazıları bunun eski zamanların resmi ve manevi değerlerini yeniden canlandıran bir hareket olduğunu ya da kaynaklara geri dönme, onları yeniden okuma ve değerlendirme akımını temsil ettiğini söylemektedir. 

Bazıları da bu hareketin düşünce alanında klasik yazılara odaklanarak ve efsanevi mistiklere odaklanarak antik çağların siyasi, hukuki ve ahlaki değerlerine odaklandığını söyler. 

Eğer Rönesans tüm bunlardan ibaretse, bazı kısımları övgüye değer olsa da, tüm yönlerini kabul etmek mümkün değildir.”

Görüldüğü üzere Hocaefendi öncelikle meselenin çerçevesini çizmeye çalışmakta ve ciddi bir mesafe ayarlamasıyla başlamaktadır. Devam ediyor:

“Rönesans, Jules Michelet gibi filozofların öncülüğünde dini otoritelerin egemenliğine karşı bir başkaldırı ise ve özgürlük yanlısı olarak anlaşılıyorsa, bireycilik formatı altında eleştirel ve tamamen din karşıtıdır. Her ne kadar bazıları bu hareketin gelişimini İtalya’ya dayandırıp Dante ve Giotto di Bondone gibi filozoflara bağlasa da, bunu insanlık için faydalı görmek ve dolayısıyla hareketi bu formatta kabul etmek pek mümkün değildir. Kabul edilemeyecek bir başka yorum da, Batı’daki kaotik düşüncenin bir sonucu olarak kafası oldukça karışık olan bazı düşünürlerin Hümanizmi aşırı bir biçimde bir din olarak kabul etmiş ve düşüncede başka bir dengesizliğe neden olmuş olmalarıdır.”

Kullandığı referans isimlere bakıldığında Fethullah Gülen’in meseleye birikim olarak hakim olduğunu görmek şaşırtıcı olsa da, modernizmin düşebileceği önemli bir vartayı da işaret etmekte. Okumaya devam edelim, bakalım İslam’ın bakışını nasıl görüyor:

“İslam, üçüncü ve dördüncü yüzyıllarında bir Rönesans gerçekleştirmiş ve bir ölçüde Avrupa Rönesans’ı için bir paradigma olmuştur. Tüm samimiyetimizle, kaybolan insani değerlerin yeniden keşfedilmesini ve insanlığın evrensel insani ahlakla yakınlaşmasını içerecek bir Rönesans’ı destekliyoruz. Yine, diktatörlüğün sorgulanmasına ve diktatörlerin son bulmasına olanak tanıyan ve demokratik bir toplum için çalışan bir Rönesans’ı destekliyoruz. Güzel sanatlarda büyük başarıları teşvik eden ve uzun zamandır kaybolmuş olan evren kitabının dikkatli bir şekilde okunmasını teşvik eden bir Rönesans’ı büyük ölçüde alkışlıyoruz. Araştırma özlemini, bilgi tutkusunu ve dinin yüzyılımızın anlayışına uygun olarak yeni bir üslup ve yeni bir tarzda ifade edilmesini teşvik eden bir Rönesans’ı destekliyoruz.”

Fethullah Gülen Hocaefendi
Fethullah Gülen Hocaefendi

Buradaki kilit cümlenin, “Diktatörlüğün sorgulanmasına ve diktatörlerin son bulmasına olanak tanıyan ve demokratik bir toplum için çalışan bir Rönesans’ı destekliyoruz.” olduğunu ayrıca vurgulamaya gerek var mı bilmem!

Ve sorunun son kısmında, tüm bu çerçevelerden damıtılarak gelinen nokta ise Gülen’in Rönesans kavramına temel bakışını çok iyi özetliyor: “Aklın yanı sıra kalbin, ruhun ve zihnin de uyanışının arayışı içindeyiz. Ancak bunun sonucunda ortaya çıkan çaba ve çalışmaların meyvelerinin hasat edileceğini varsaymak mümkün değildir. Her şey için uygun bir zaman vardır. Bekleyip göreceğiz. “Güneş doğmadan önce, en karanlık geceden ne çıkacağını kim bilebilir?”

Bugünkü yazımızı noktalamadan önce, bu mühim röportajın yankılarına kısa bir göz atmaya ne dersiniz?

Mesela Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay şöyle değerlendiriyor bu önemli söyleşiyi… “Rönesans konusundaki değerlendirmesini de son derece isabetli buluyorum.” dedikten sonra röportajın genelinde yer alan şu fikirleri tekrar alıntılıyor: “Eğer Rönesans, yitirilmiş insanî değerlerin keşfedilip ortaya çıkarılması; insanların yeniden evrensel ahlâkî değerlere yönelmesi; müstebid idare ve idarecilerin sorgulanması hatta bazılarının bertaraf edilerek demokratik telakkiye yürünmesi; sanata, bediiyyata yönelmede patlamaların yaşanması; o güne kadar ihmal edilegelen tekvinî emirlerin dikkatle okunup yorumlanması; hakikat aşkı, araştırma iştiyakı, ilim tutkusu gibi hususların gelişip yaygınlaşması ve dinin vazgeçilmezliğinin, çağın idrakine göre yeni bir eda ve yeni bir üslupla bir kere daha seslendirilmesi ise bu çerçevedeki bir hareket İslam coğrafyasında, Hicrî 3. ve 4. asırlarda en göz kamaştırıcı şekliyle gerçekleştirilmiş ve bir mânâda Batı Rönesansı’na da örnek teşkil etmiştir. İşte biz, bütün samimiyetimizle böyle bir Rönesans telakkisinin hep yanındayız ve yanında olacağız. Akılda, kalbde, ruhta ve tefekkürde diriliş de diyeceğimiz böyle bir oluşumu tahakkuk ettirme peşindeyiz.”

Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu ise bu röportajı, “Rönesans’a İslami bir bakış getirdi.” diyerek özetliyor: “İslam dünyasında bir Rönesans’ın mümkün ve gerekli olup olmadığı sorusuna cevap veren Gülen, daha önce demokrasi kavramına yaptığı gibi, burada da “Rönesans” kavramına şartlı tanımla yaklaşıp onu müspet ve menfi açıdan ayrımlaştırarak ona olumlu İslamî anlam yüklendiğinde böyle bir Rönesans telakkisinin hep yanında ve destekçisi bulunduğunu; “akılda, kalpte, ruhta ve tefekkürde diriliş” denecek böyle bir oluşumu gerçekleştirme peşinde olduğunu açıkça belirtiyor.”

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Rönesans kavramını kendi terminolojisine nasıl eklemlediğini aramaya devam edeceğiz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin