Yavuz Sultan Selim’i, bir de böyle tanımaya var mısınız?

M. AHMET KARABAY | YORUM

I. Selim ya da nam saldığı unvanıyla Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı. 1512-1520 yılları arasında hükümdarlık yaptı ve bu 8 yıllık kısa denebilecek sürede imparatorluk topraklarını yüzde 70’ten fazla büyüterek 3,4 milyon (bugünkü Türkiye topraklarının 5.8 katı) kilometrekareye çıkardı. Çaldıran’da Safevi hükümdarı Şah İsmail’i hezimete uğrattı, Mercidabık ve Ridaniye zaferleriyle de Anadolu’nun tamamını, Mısır ile birlikte Mekke ve Medine’nin bulunduğu kutsal toprakları imparatorluk sınırlarına kattı. Hilafetin Osmanlı’ya geçişini sağladı.

Buraya kadar özetlediğim, bize resmi tarihin anlattığı. Bir de muzafferlerin yazdığı değil de yaşanan tarihin kaydettiğine baktığımızda karşımıza nasıl bir I. Selim portresi çıkıyor onu aktarmaya çalışacağım.

Daha önce Pazar günleri çok sıcak bir gelişme olmadığı takdirde gündem dışı özellikle de tarihi konulara değineceğimi belirtmiştim. Buradan hareketle bugün tarih sohbeti yapacağız.

Tarih konularında yazdığımda genelde dipnotlar ve kaynaklar belirtmeye özen gösteriyordum. Bazı yorumlarda “köşe yazısını kaynağa boğmanın çok doğru olmadığı” yolundaki uyarılar üzerine, 28 Ocak’taki Sünnetinde suikasta uğrayan padişah yazımda kaynaklara yer vermedim. Kaynak vermemem hayli eleştiriye uğradı. Bundan dolayı, bundan sonra tarih konuları yazdığımda, mutlaka önemli ayrıntılarda mümkün olduğunca birinci el kaynakları yazacağım.

II. BAYEZİD, SELİM’İ HİÇ İSTEMEDİ

Hükümdar şehzadeleri daha çocukluğundan itibaren devleti yönetebilecek şekilde yetiştirmeye özen gösterirdi. Osmanlı tahtına geçme sırası gelenek olarak büyük kardeşin olurdu. II. Bayezid’in (hd. 1481-1512) son döneminde hayatta olan üç oğlu vardı. Yaş sırasına göre Ahmed, Korkud ve Selim. Sıralamaya bakılırsa hükümdar olma ihtimali en az olan Selim idi.

II. Bayezid, Ahmed’i İstanbul’a en yakın olan Amasya’ya, Korkud’u Teke’ye (Antalya), Selim’i de en uzak sancak olan Trabzon’a gönderdi. Ancak, Selim’in kardeşlerini bertaraf edip babasının yerine geçme planları vardı. Trabzon’da bulunduğu sıralarda İran’da hüküm süren Safeviler’e karşı mücadeleye girişti. Gürcistan’a düzenlediği saldırılarla, 10 binden fazla esir ve bol ganimet sunarak Yeniçerilerin gönlünü kazandı. (1) Bu ganimet dağıtımı ileride şehzade Selim’in çok işine yarayacaktı.

Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın Anadolu’ya gönderdiği Kızılbaş davetçilerden olan Şahkulu’nun Teke yöresinde başlattığı ayaklanma ve ayaklanmaya verilen tepkiler şehzadelerin konumunu değiştirdi.

Yıllarca dini konulardan başka bir şeyle meşgul olmadığı bilinen Şahkulu’nun 1511’de, Şehzade Korkut’un sancakta olmadığı sırada başlattığı ayaklanmanın boyutu zaman içinde değişti. Şahkulu önce bölgede, ardından kuzeye yönelip Burdur’daki Osmanlı askerlerini bozguna uğrattı. Padişahın gönderdiği Beylerbeyi Karagöz Paşa’yı da Kütahya’da dağıttı. Ayaklanmacılar, beylerbeyini yakalayıp kazığa oturttu. (2)

İsyanı bastırmak için bu kez Sadrazam Hadım Ali Paşa görevlendirildi. Doğu’ya yönelen Şahkulu ve birlikleri ile Sivas’ta temas kuruldu. Zaferden sonra şehzade Ahmed ile İstanbul’a dönmeyi planlayan Sadrazam, girişilen savaşta hezimete uğratılıp öldürüldü. (3)

Bu yaşananlar, Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgasının seyrini değiştirdi. Yeniçeri arasında, Ahmed ve Korkud’un devleti yönetemeyeceği görüşü yaygınlaştı. Şehzade Selim, babasından hayatta olduğu sürece hiçbir şehzade biri lehine tahttan çekilmeyeceğine dair söz aldı.

Ahmed yanlısı devlet adamları, Selim’in bu girişiminin bir tür isyan sayılacağını II. Bayezid’e işlemeye başladı. Anadolu’daki karmaşanın sürmesi, şehzadeler arasındaki sürtüşmeyi doruğa çıkardı. Trabzon’dan Kefe üzerinden Rumeli’ye geçen Selim, hükümdardan sürekli taleplerde bulunuyordu. Bu gerginlik baba ile oğlu Ağustos 1511’de Çorlu’da karşı karşıya getirdi.

Osmanlı tarihi ilk kez şehzade, babasına karşı ordu oluşturup savaşmasına sahne oldu. Girişilen savaşta Selim, padişahın kumandanlarından (daha sonra I. Selim tarafından vezir yapılacak) Ferhat Paşa’nın desteğiyle canını ancak kurtarabildi. (4)

Savaşa girerken yanında 30 bin kişilik kuvvet olan Selim, kendisini takip eden 3 bin kişilik birlikle yeniden Kefe’ye geçti. Payitahttaki adamları aracılığıyla II. Bayezid’in büyük şehzade Ahmed lehine tahtı bırakacağı haberini alan Selim, yeniden İstanbul’a dönüşün yolunu aradı. Yeniçeriler, Ahmed taraftarı vezir ve paşaları yıldırmak için evlerine yönelik saldırılar başlattı.

Oğlunun niyetini fark eden padişah, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’yı üzerine gönderdiğinde Selim çoktan Edirne’ye varmıştı.

II. Bayezid, destekçilerine saray içinden yeni isimler katılmaya başlamasıyla birlikte şehzade Selim yanlısı kliğin dediklerini yapmaya başladı. Bu tavizin Selim ve yandaşlarını yatıştıracağını düşünen padişahın yanıldığı kısa sürede ortaya çıktı.

Ahmed’e karşı (kimi tarihçilere göre Şah İsmail’e) gönderilecek orduya serdarlık yapmak için İstanbul’a çağrılan Selim, Yeniçerilerin “Selim’i padişah görmek isteriz” diye diretmeleriyle her şeyi değişmiş oldu. Kanlı bir darbe riskiyle karşı karşıya kalan II. Bayezid, tahtını Selim’e bıraktı. (5)

Tahta bir darbe ile oturan I. Selim, köşesine çekilmek üzere Dimetoka’ya (Yunanistan) gitmek isteyen babasının yanına adamlarını kattı. Eski hükümdar, yolculuk sırasında 26 Mayıs 1512’de aniden öldü. Avrupalı tarihçiler, II. Bayezid’in zehirlendiği konusunda hemfikirler.

Tarihçi Hezarfen Hüseyin (ö. 1691), eski padişahın “şehadet şerbetini içtiğini” yazar. (6)
Şükri-i Bitlisi de Selimnamesi’nde devrik padişahın zehirlendiğine gönderme yapar. (7)
Keşfi Mehmed Çelebi ise Selimnamesi’nde nasıl zehirlendiğinin ayrıntılarını anlatır. (8)
Evliya Çelebi, “mesmumen merhum” zehirlenerek öldü diye yazar. (9)
Peçevi İbrahim Efendi, Selim’in “Babası Sultan Bayezid’i dahi tesmim (zehirledi)” ettiğini kayda geçer. (10)

 

KORKUD’A MEKTUPLU KUMPAS

Kendisi lehine fedakarlık eden babasını zehirleyen I. Selim, tahtta rahat oturabilmesi için iki kardeşini daha ortadan kaldırması gerekiyordu. Önce hanedan soyundan gelen erkek çocuklarını teker teker öldürttü. Ardından ağabeyi Korkud’a bazı devlet adamlarının ağzından padişahlık için destek sözü veren sahte mektuplar yazdırarak kumpas hazırladı. (11) Korkud’un bu mektuplara heyecanla yaklaşması, I. Selim için delil sayıldı ve Mart 1513’te ağabeyini öldürdü.

Büyük ağabeyi Ahmed’i ise tahtı ele geçirmek için yeterli askeri gücü bulunduğuna ilişkin paşaların ağzından mektuplar gönderip ikna etmeye çalıştı. (12) Buna inanan Ahmed, 15 Nisan 1513’te Bursa Yenişehir ovasında I. Selim’in askerlerinin karşısına çıktığında yanındakiler bir bir karşı safa geçti. İzmit yakınlarında yakalanarak öldürüldü.

Ahmed’in idamından oluşan olumsuz havayı dağıtmak için Bursalılara 70 bin akçe ile bin koyun kurban ettirip etini dağıttı. İhsanları alan Bursalılar, hükümdarlarına yeniden bağlandı.

HÜKÜMDARLIĞININ YARISINI SEFERDE GEÇİRDİ

Ülkenin tek sahibi olan I. Selim bu tarihten itibaren doğuya yöneldi. Safevi sorununu kökten çözmek İçin Şah İsmail’le savaşmaya karar verdi. Mezhep farklılığı bulunan iki Türk ordusu 23 Ağustos 1514’te Çaldıran’da karşı karşıya geldi. Şah İsmail kuvvetleri bozguna uğradı. Savaş meydanındaki ganimetleri alan I. Selim, ardından Tebriz’e girerek Şah’ın hazinelerine de el koydu.

Kazandığı zaferin ardından I. Selim Mısır seferi hazırlığına başladı. Bu kez hedefte hem aynı mezhepten, hem de Türk olan Memluk Devleti vardı. Osmanlı padişahı, 1516’da Mercidabık savaşıyla Suriye yolunu açarak Mısır’a yöneldi. 22 Ocak 1517’de Memluk Sultanı Tomanbay’ı yenerek Mısır’a sahip oldu. Tomanbay’ı Kahire’deki kale kapısında asarak idam etti.

Abbasi halifeliğine son vererek, Hz. Muhammed soyundan gelen halifeliğin akışını değiştirdi. Bu tarihten sonra halifeler 4 Mart 1924’e kadar Arap soylu değil, Türk soylu olacaktı.

Oğlu I. Süleyman, 46 yıllık padişahlığının 10 yılını seferde geçirecekti. I. Selim ise 8 yıllık hükümdarlığının yarısına yakınını İstanbul’dan uzakta geçirdi. Günümüz tarihçilerinden Hakan Karateke, I. Selim’in 1323, I. Süleyman’ın ise 3721 günü İstanbul’dan ayrı geçirdiğini hesaplar. (Baba, hükümdarlığının yüzde 45,1’ini, oğul ise yüzde 22.1’in payitahttan uzakta geçirdi.) (13)

‘SELİM’E VEZİR OLASIN’ BEDDUASI

Osmanlı tarihçileri, I. Selim’in, çevresindekilere uyguladığı şiddeti bütün ayrıntılarıyla kayda geçirdi. Yanlışını gördüğü sadrazam ve vezirleri bile hiç sorgulamadan ölüme gönderdi. Bundan dolayı döneminin bürokratları, birine beddua etmek istediklerinde “Sultan Selim’e vezir olasın” demeye başladılar.

Memluk seferi sırasında Hersekzade Ahmed Paşa’yı ve Dukaginzade Ahmed Paşa’yı azlettikten sonra çadırlarını başlarına yıktırdı, ardından da Dukaginzade’yi bizzat bıçaklayan I. Selim, Paşayı ağır şekilde yaraladıktan sonra yanındakilerden kafasının kesilmesini istedi. Divan toplantısı sırasında Nişancı Tacizade Cafer Çelebi ve vezir İskender Paşa’yı hiç cevap hakkı vermeden ölüme gönderdi. Yine Mısır seferinden İstanbul’a dönerken Sadrazam’ı Yunus Paşa’nın kafasını kestirmekle yetinmeyip, kesik kafasını üç gün yanında taşıdı.  (14)

Hemdem Paşa’nın ise kafasını kestirdikten sonra kesik kafasını gün boyu tekmeledi. (15)

I. Selim’e 8 yıllık saltanatı süresinde altı sadrazam hizmet etti. Bunlardan yalnızca Piri Mehmet Paşa, padişahın ölüm fermanından kurtuldu. Piri Mehmet Paşa’nın da bir gün padişaha, “En son bir bahane ile beni de öldüreceksen hemen bir gün evvel canımı alsan iyi olur” diye korkusunu dile getirdiği aktarılır. (16) Burada bir not eklemem gerekiyor. Sadrazam Sinan Paşa Ridaniye Savaşında, Hersekzade Ahmet Paşa da Mısır seferi dönüşünde Halep’te eceliyle öldü.

I. Selim’in sivillere ilişkin yaptığı kıyımlar konusuna ise hiç girmedim. I. Selim, 22 Eylül 1520’de, daha önce babası ile savaşa girip canını zor kurtardığı Çorlu’da öldü.

 

_______________

  1. İbn Kemal (Kemalpaşazade), Selimname (1997), 124a, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi
  2. Solakzade Mehmet Hemdemi Çelebi, Tarih-i Ali Osman, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, (B.199), 187b.
  3. Şehzade Ahmed tarafından divan-ı hümayuna gönderilen mektup, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, E.6352 (Eb756/77)
  4. Sadüddin Hoca Efendi, Tacü’t-Tevarih, c. 2, s 160.
  5. Solakzade Mehmet Hemdemi Çelebi, Tarih-i Ali Osman, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, (B.199),196a
  6. Hezarfen Hüseyin, Tenkih-i Tevarih, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi. 2396, 175b)
  7. Şükri-i Bitlisi, Selimname, 29b.
  8. Keşfi Mehmed Çelebi, Selimname, 19a,-19b.
  9. Evliya Çelebi, Seyahatname, c.1, s.68.
  10. Peçevi, Tarih-i Peçevi, (1283), c. 1, s. 430
  11. Mustafa Ali, Künhü’l-Ahbar, c.2, s. 232a; Sadüddin Hoca Efendi, Tacü’t-Tevarih, c. 2, s. 231.
  12. Şehzade Ahmed tarafından defterdar Muslihiddin’e gönderilen mektup, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi. E.3062/12.
  13. Karateke Hakan, On the Tranpuillity and Repose of the Sultan, s. 118-19
  14. Haydar Çelebi, Ruzname, s. 464, 467, 476, 492.
  15. Anonim, Tarih, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, (R.1099), 117b
  16. Ali, Künhü’l-Ahbar, c. 2, 1205-1206

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

37 YORUMLAR

  1. Bu yazı bana F. Gülen´in olaya yaklaşımını hatırlattı. Kırık Testi´de şöyle diyordu:
    “Fatih, Yavuz ve Kanunî (aleyhimurrahmetu velgufran) gibi Osmanlı sultanları, bu konuda ciddî bir terbiye ve rehabilitasyondan geçtikleri için dünya hükümdarı oldukları dönemde bile tiranlığa girmemiş, tevazu ve mahviyetten ayrılmamışlardır.”
    Yavuz hakkında ise şöyle demişti: “Aynı şekilde Yavuz Cennetmekân, Mercidabık ve Ridaniye seferlerinden dönüp Üsküdar’a geldiğinde, halkın teveccüh ve alkışlarından kaçmak için gece yarısına kadar Üsküdar’da kalmış; halk uykuya dalınca da gece yarısı sessizce Topkapı Sarayı’na girmiştir.”
    Ve şu tespitte bulunuyordu: “Onlar hakkında bir kısım nâseza, nâbeca sözler söylenmesi, ta’n u teşnide bulunulması ise cehaletten kaynaklanan ezbere konuşmalardır.”
    Yine Yavuz Mısır seferinde iken önünde Hz. Muhammed´i gördüğü anekdotunu anlatıyordu hatırladığım kadarıyla.
    Yavuz´u cennetlik ilan eden Gülen yukarıdaki yazıda verilen bilgileri bilmiyor muydu? Yoksa kutsal devlet anlayışını mı dile getiriyordu? Öyle bir devlet ki, hiç bir kusuru yok, devlet için ölen herkes şehit, cennetmekan. Öyle bir devlet ki, o devletteki iktidar için beşikteki bebek de öldürülse gücü ele gecirenin üzerine leke konmuyor, kardeşler katledilse, oğullar boğdurulsa, babalar zehirlense de.
    İktidar uğruna insan hayatını hiçe sayan, canice davranan böyle insanlara Hz.Muhammed görülebilir, yaptıklarını onaylayabilir mi? İstanbul´un fatihi diye övebilir mi? Bu soruların cevabı „evet“ ise, nerede kaldı İslam´ın ahlakı, insan hayatının dokunulmazlığı, her hayatın değerli olduğu prensibi?
    Masum bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibi olmuyor muydu? Yoksa bu hüküm garibanlar için mi geçerliydi, İslam´ın hükümleri de insanların sınıfına ve gücüne göre farklılık gösteriyordu?
    Burada amaç birilerinin eksiğini açığını bulmak değil. Herkes gelişebilir, hayatının her döneminde aynı görüşlerde olmak zorunda değil. Ama artık şu da net görülüyor ki, eğer son yılların felaketi yaşanmasaydı, büyük olasılıkla cemaat da hala devletçilik putuna bağlılık çizgisine, tarihi egemenlerin gözünden okumaya devam edecekti.

    • Kutlarım, harika bir yorum yaptınız. Yurtdışındaki bir kısım at gözlüler hala olaya böyle bakıyor. Oysa Şeyh Edebali “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demişti. Aslında dinin özü de budur bence. Ancak Türk ulusu hep tersini yaptı, maalesef bu yapıda, yapının başındaki de devleti hep kutsadı. Sonuç ortada. Kimse eleştirilmez değil. Olan garibanlara oldu.

    • Bildiklerimiz ve bilmediklerimiz..Bize öğretilenler ve öğretilmeyenler..Sevabi ve günahiyla gidenler..Resmitarih ve gayri resmi tarih..Herseyi mukayeseli degerlendirmek lazim

  2. Yavuz Sultan Selim
    yazdıklarınızın tümünü yapmış mı?
    yapmış da olabilir..
    Demokrasi ile yönetecek dönem olmadığı için, kılınç ile yönetmesi doğaldır. Tarihi bilgi gibi verilen bazı bilgiler zihin okuma/ yorum olduğu için o nada tam itibar edilmez.
    Benim en çok merak ettiğim, yazılanların tümünü yapma saiki neydi?
    Allah rızası mı?
    yoksa
    dünyevi arzular mı?
    Buradan da bir zihin okunması olsa o zaman nefret mi edelim, sevelim diye karar verebilirim.
    Kardeş, sadrazam kim varsa kılınçtan geçiren bir tarihi şahsiyeti nereye oturtmalıyım diye bilmeliyim.
    Yavuz Sultan Selim i islam birliğini sağlayan patişah diye seviyoruz.
    Bu pencereden bakanda bir kürt olarak seviyorum. Yoksa Kürtleri sömürgeleştiren patişah gibi baksam sevmem mümkün değil.

  3. Değerli yazar
    Kaynak gösterme konusunu çok yanlış anlamışsınız ve yanlış uyguluyorsunuz.
    Lütfen bu tür yazılar yazacaksaniz;
    1) Tarihte Usul ve Tarih Metodolojisi türü birkaç kitap okuyunuz.
    2) Görmediğiniz hiçbir materyali kaynak olarak gösteremezsiniz. Örneğin yurt dışında iseniz Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi de dijital değilse onu görme şansınız yoktur. Dolayısıyla etik olarak gösterilmez.
    3) Yazılarınızın yayınlanmış kitap ve makalelere dayandığı anlaşılıyor. Siz sadece bunları kaynak gösterebilirsiniz.
    Vesselam
    Kolay gelsin

    • Madem tarihçisiniz keşke kaynakların doğruluğunu kritik etseydiniz Hiç zahmet etmeden usule ilişkin kelam edeceğinize.. biz de aydınlanmış olurduk size zahmet..

    • bence de cok okumak lazim. ve sunu görmek lazim: Günümüz sartlari bize daha iyisini düsünmeye zemin sagliyor. Bak bugün Almanya´da hayvanlar daha rahat etsin diye ete vergi konmasi konusuluyor. Ortacaglarda bu degerler yok muydu, tabii vardi ama zemin buna hazir degildi. Bütün rakiplerin araclari ayniydi ve bir hükümdar bir memleketi yagmalamak yerine imar ettiginde bu o zamanin ruhuna göre en dogru olan seydi ve bu yolda yapilanlar göze batmiyordu.
      O bakimdan Cengiz´le Yavuz Sultan Selim´i karsi karsiya getirirsen, Yavuz Sultan Selim bin defa yikanmis olarak karsina cikar. Diyeceksin ki Yavuz Sultan Selim ile Erdogan´in ne farki var? Cok fark var ve ikisini kiyasladigin zaman Yavuz Sultan Selim yine bin defa yikanmis olarak karsina cikar.
      Erdogan hükmettigi cagda, hayvanlari rahat ettirmeyi bile masaya yatiracak potansiyele sahip bir sistemle ülkeyi yönetebilecekken, bu imkanlara sahipken, su an tuttugu yolu secti, dünyada en bayagi yönetim sekli olarak görülen bir idareyi kendi halkina layik gördü.
      2024 yilinda Yavus Sultan Selim´i masaya yatirmak kadar bos beles bi is olamaz.

      • Hangi zamanda yaşarsanız yaşayınız Kuran’da açık muhkem hükümleri sabit farzları ihlal edemezsiniz..

        Masum insanların canına kıymak için iktidarda kalmayı zorunluluk kabul edilebilecek hiçbir dönem yoktur..
        Eğer bu mümkün olsaydı Kuran’a da gerek kalmazdı…
        Görünen o ki herkes hukuk değil kendine yakın hissettiği yorumun doğruluğuna inanıyor..

        Biz bu kafayla hiçbir zaman insan olamayacağız..

        • Konuyu anlamadan insanlarin insanligi hakkinda yargida bulunmak bence en büyük sorunumuz. Hadi kalk zamanin ruhu da neymis, ben Kurani tanirim diye Dogu´da, Bati´da, Kuzey´de, Güney´de gez bakalim noluyor. Niye Bati´yi referans aliyorsun bicok konuda. Kuran hükümlerine uygun diye mi? Niye Putin yerine hala bunak Biden´i tercih ediyorsun? Söyle bi baksan o daha yikici, niye hala Biden diyorsun? Bi sebebi var ve o da Kuran hükümleri degil di mi? Sapla samani ayiramayan insanlar insanlik yargisi dagitiyor, ne günlere kaldik!!

  4. Sayın M.Karabay
    Üstad Bediüzzaman dan başlayarak tarihte bulabildiğiniz tüm şahsiyetlere laf atmayı, haklarında dijital materyallere dayalı yazılar yazmayı maharet sayıyorsunuz. Yazıklar olsun. Umarım birgün sizide (müstear isim kullanıyorsunuz galiba) birgün birileri asıl isminiz ile böyle yerden yere vurur. Yok şunu birde böyle tanıyın, yok bunu böyle tanıyın….
    Osmanlını son dönemlerinde ki Jön Türkler gibisiniz….
    Bir tarihi şahsiyetin size yaranabilmesi için nasıl biri olması gerekiyor…
    Hz. İsa nın bir sözü var: İlk taşı günahsız olanınız atsın !
    Hangimiz günahsızız ki durmadan birilerini taşlıyoruz….

    • Bence de size yazıklar olsun İbrahim bey..

      Kuran’a ve sünnete aykırı olan bir şey söyleyene yazıklar olsun denir. Bunun analizini yapmak yerine tarihi şahsiyetleri Kuran ve Peygamber gibi kutsallaştıran bir cehaletin farkında bile değilsiniz.

  5. Yazarın ‘28 Ocak’taki “Sünnetinde suikasta uğrayan padişah” yazımda kaynaklara yer vermedim. Kaynak vermemem hayli eleştiriye uğradı. Bundan dolayı, bundan sonra tarih konuları yazdığımda, mutlaka önemli ayrıntılarda mümkün olduğunca birinci el kaynakları yazacağım.’ notu güzel👍
    Bu nottan hareketle; 1) Sünnet yazısını editleyerek “sizin” kaynaklarınızla paylaşmanız etik olur. 2) “Birinci el kaynak”:) demek sizin bizzat ulaştığınız/dokunduğunuz/okuduğunuz kaynaklar mı yoksa özür dileyerek ikinci, üçüncü el suyunun el kaynak suları mı? Bu konuda sayfa editörü veya yazardan açıklama şık olur? 3) Müstear isimle yazmanızı anlayabiliyorum fakat madem bu tür netameli konularda yazıyorsunuz (Tr dışındaysanız) bizi gerçek isminizle tanıtmaya var mısınız?

  6. Değerli Yazar bey.
    Yazdıklarınız YouTube kanalı ‘Harp Tarihi’nde anlatılanlar.
    Keşke bir alanınız olsa da o konuda yazsanız. Ve haftada bir kere yazsanız. Hergun veya gün aşırı yazmanız antipatik hale gelmenize sebep oluyor.

  7. Hocaefendi hiçbir Osmanlı padişahına kötü söz söylemezsen bu müstear isimli yazarınızı daha ne kadar yazdıracaksınız editör. Hizmet’in adıni kirletiyor. Yavuz’un kılı olamayacak adam boş konuşuyor. Ve bu yazılar tüm hizmete mahal ediliyor. Hizmet insanları bu düşüncede değil. Tarih zamanındaki şartlara göre degerlendirilir

  8. O dönemde yaşananlardan bazıları doğru olmayabilir. Yine o dönemde var olan bütün yöneticilerdeki sistem bu olsa gerek. Makyavelizmin yazıldığı bir dönem olduğundan bazı şeyleri kendi döneminde değerlendirme yapılırsa daha iyi olur kanaatindeyim.

  9. Bi komsumuz vardi. Kücük cocugunu zaptedemediginde “Ben tutamadim Allah tutsun” derdi. Bazi insanlar iste tam da o cocuk gibi oluyor. Sen düsünüyorsun ve enerjin belli safhada iken o düsünmüyor ve enerjisi sanirsin sinirsiz.
    Evet abiler, ablalar, sayet bu zamana kadar belli-basli kitaplari okuyup, belli-basli insanlarin sohbetlerine katildiysaniz, bugünden sonra bilin ki, Yavuz Sultan Selim, bircok Osmanli sultani büyük zalimlerden biriydi. Simdi eger bu gercegi bundan böyle temel alirsaniz, basiniza bi daha böyle hükümdarlar, devlet baskanlari cikarmazsiniz.

    Bakin abiler, ablalar, böyle seyler birer domino etkisi yapiyor anliyor musunuz? Mesela Hz. Osman´a bu zamana kadar baktiginiz gözle bakmasaydiniz, tarih bambaska bi seyir alacakti. Mesela bak Tayyip diye birisi olmayacakti. Tayyip varsa, sizin kafanizdaki romantik Hz. Osman tasavvurundan dolayi var. Simdi eger senin böyle bir tasavvurun olmasa Tayyip meydanlarda Hz. Osman´dan, Hz. Ömer´den dem vurabilir miydi? Vuramazdi.

    Öyleyse biraz large ol, kim oldugundan, hangi baglamda söyledigine bakmadan, baska tarihcileri de isin icine kat ki, Hz. Ömer algin hemen hemen bir deistin-ateistin algisindan farksiz olsun. Hani böyle yemisim Yavuz Selim´ini rahatligina er ki, adam meydanlarda seni bi daha katakulleye getiremesin. Oralara oynayamasin. Annadin mi? Cok önemli bi sey bu,biz hep kaciriyoruz da, yazar Allah´tan ciplak uyarici olarak bize isik tutuyor.

  10. Değerli KArabay kardeşim,
    Sizin tarihle ilgili yazma usuluyle elli sene sonra birileri sizi yazdıklarında terörist bir portre yazmaları kaçınılmazdır. İsmail Hamiye baktınız mı? Tarihi Cevdete baktınız mı? Mesela Mizancı Murattan haberiniz var mı? Enazından DİA dan Feridun Emecenin Selim I maddeisne bakabilirdiniz.. Sizi tanımıyorum .. Tarihte retorik olmaz. Maalesefe yukarıda bir arkadaşın dediği dijital materyellerden bir yere varmaya çalışmışsınız. Çapraz sorgulama yok..Mesela İbn Kemal yok .. Hoca Sadeddin yok.. Bir mahkeme kurmuşsunuz. Sİz hem savcı hem hakimsiniz. Ne kadar iddia varsa birgüzel toplamışşsınız.. Türkiyedeki yargılamalar sizin mahkemenizden -sureta olsa- daha adil görünüyor..

  11. Çok Muhterem KArabey kardeşim,
    1- Osmanlı padişahları peygamber değil.. 2- Hepsi evliya da değil..3- Hepsi EŞKİYA da değil.. Kaynaklara yazıyı boğmayayım diye yazıya başlamışşsınız ancak çapraz sorgulama yok.. Sadece muhalif sesleri yansıtmış.. Bundan elli sene sonra bizim tarihimiz aynı bu mantıkla -hem de birinci el kaynaklardan itirafçılardan- yazılsa resmen hepimiz buz gibi terörist oluruz..

  12. Bazi yorum yapan arkadaslardaki teb’a ve guce kul olma zihniyeti cok bariz goruluyor. Yavuz Selim kendi saltanati icin babasini, kardeslerini, hanedanin masum erkek cocuklarini oldurmus, siz hala boyle bir vahseti savunuyorsunuz. Yok devletin selameti icin yapmis, yok tek derdi din imis, vs vs. Oldurulen masumlarin hakki ne olacak? “Bir gemide 1 masum, 99 cani olsa bile o gemi batirilamaz” hukmu nerede? Turkiyedeki halkin temel sorunu, gecmisi ile hesaplasmadigi icin evrensel insani ve ahlaki degerleri bir turlu anlayip, benimseyemiyor.

  13. 1. Bize anlatılan tarihin kaçta kaçı bu tarihi yansıtıyor?
    2. ⁠ Böylesi bir devlet yönetimini zamanın şartlarını bahane ederek Hz. Peygamberden öğrendiğimiz İslam dinine uydurmakta sorun yoksa tarihin hangi döneminde dönemin şartlarını bahane ederek dine uydurmak caiz olamaz?
    3. ⁠ Böyle bir tarihle öğünen bir Müslüman bugün özellikle batı dünyasına ve tüm insanlığa nasıl diyaloğu, barışı, insan haklarını ve Hz Peygamberin dinini anlatabilir?
    4. ⁠ Kuran’da da anlatıldığı gibi Geçmişiyle yüzleşip muhasebe yapmayan hangi toplum iflah olmuştur?
    5. ⁠ Bizim aklımız ne zaman başımıza gelecek acaba?

    • 1. Tarihe bu kadar önem verirseniz isin icinden cikamazsiniz. Yakin gecmis tarihte bile isin icinden cikamiyoruz. Mesela bana kalsa 15 Temmuz hadisesine daha cok odaklanmaliyiz. Ama orda bile kendi icimizde birbirinden farkli bi düzine tarih anlatisi var.
      2. Bence Islam dinine uydurulan bi sey yok. Islam´in zamanin sartlari geregi yapamadiklari var. Ortada sadece sevaplar ve günahlar var, gerisi yönetenlere ve yönetilenlere kaliyor. Islam savasi kaldirmiyor, kaldiramazdi, cariyeligi kaldirmiyor, kaldiramazdi, belli bir yönetim sekline tabi olmamizi isteyemezdi ve istemedi. Böyle bir durumda insanlar demokrasiyi kendi kendilerine bulana kadar hükümdarlar Müslüman da olsalar isler sarpa sardiginda öldürebiliyor. Mesele bak demokrasi de yetersiz. Daha iyisine ulasmamiz bizim önümüze bakmamiza bagli, gecmise bu sekilde bakarak degil.
      3. Böyle bir tarihle övündügümüzü de düsünmüyorum. Övünenler belli ki cumhuriyet döneminin Osmanli düsmanligina bir tepki olarak böyle bir seyi gelistirdiler. HE´nin gecmis padisahlari övmesi de tamamen milliyetci bir tabana hitap etmesi ile alakali bi sey. Simdi ki yöneticiler de cocugunu, babasini öldürsün dememistir sanirim herhangi bi yerde.
      4. Kuranda gecmisle yüzlesmek geciyor mu, geciyorsa nerede geciyor bilmiyorum. Bildigim tek sey bunun Kuranin ruhuna ters olmamasi. Fakat Kuran 500-1000 yil öncesine git, oralari habire esele anlaminda söylemiyordur bunu diye düsünüyorum. Bugün Tayyiptir, Sisidir, Esaddir birilerine zulmediyorsa bunun kökeni Yavuz Sultan Selimde diyecek halimiz yok herhalde bugün. Amerika, Rusya, Cin, bu ülkelerin baskanlarinin yaptiklarini da 500 yil öncesinde aramanin bugünkü problemleri cözmemiz acisindan hicbirimize zerre faydasi yok. Birakin Yavuz Sultan Selim cennete mi gidecek cehenneme mi gidecek, nereye giderse gitsin. Böyle muhasebe olmaz. Biz önce 15 Temmuz gecesi o 4 sivilin orda ne isi vardi onunla yüzleselim!!
      5. Sapla samani birbirine karistirmadigimizda.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin