Yorum | Levent Kenez
Ömer Halisdemir’in dosyasında yer alan ve son anlarını gösteren görüntülerin dolaşıma sokulması ile birlikte hükümetin 15 Temmuz söylemi paralelinde yeni bir propaganda dalgası yaşandı. Futbol takımlarının bile kayıtsız kalamadığı bu propaganda, 15 temmuz trenine zamanında binememişlere de bir fırsat doğurdu. Özellikle piyasada iş yapan, tanımasak samimi olduğuna inanacağımız, sabah akşam Erdoğan’a küfreden tipler kendilerine bir sigorta misali bir anda Halisdemir için methiyeler düzmeye başladılar. Utanmasalar “hatim indirdim, Allah kabul etsin” diye tweet atacaklar.
Hükümetin 15 Temmuz ile ilgili konuşulmasını istediği şeyler kahramanlık hikayeleri, şehitler, hainlerin ne kadar hain olduğu, milletin darbeyi önlerken kullandığı beyaz atletler ve bir çoğunun sonradan düzmece olduğu anlaşılan gazilik maaşı almak için uydurulan pehlivan hikayeleri…
Bir darbe düşünün ki kendisine darbe yapılan hükümetin cevaplaması gereken sorular darbecilerden kat be kat daha fazla ve daha kritik. Gerçek bu olunca ülkedeki korku ve tehdit iklimi sayesinde cevaplanması gereken soruları bastıracak duygu yoğun, milletin satın almaya dünden razı olduğu, kutsalların dibine kadar istismarına dayanan ve her biri bir planlama ile üretilen lümpenliklerin konuşulmasından başka bir duruma izin verilmiyor.
Beraber çalıştığımız bu işlerde uzman muhabirler sahada olsa Allah’ın izniyle olan biteni ortaya çıkarır kim kime darbe yapmış masaya koyardı. Zaten bu yüzden 15 Temmuz’dan önce ve saatler sonra gerçek muhalif gazetelere ve çalışanlarına operasyon yaptılar. Ne demek istediğimi Danıştay cinayetini organize edenler, Rahip Santaro’yu ve Hrant Dink’i vuranlar, Şemdinli’yi bombalayanlar, Ergenekon ve Balyoz’dan yırttıklarını sananlar çok daha iyi anlıyor, emin olun. Zaten 15 Temmuz ile ilgili gerçek gazetecilik yapanlar da yine değeri bilinmeyen yaftalanan isimler.
Diyeceğim şu: Sözde muhalif olduğunu iddia eden mecralarda çalışanlar veya her daim kendisini gazeteci olarak pazarlayan ve CNN Türk’e konuk olarak çağrılabilecek tıynette olanlar dahi bütün çapsızlıklarına rağmen biraz gazetecilik yapsa veya ülkede muhalefet diye bir şey olsa 6 ayda neyin ne olduğu bilinecek bir hadise olan 15 Temmuz, karartma ve kara propaganda sayesinde aydınlatılamıyor. Darbe girişiminin başlamasından birkaç saat sonra ortaya çıkan tasfiye listeleri zaten neyin ne olduğunu anlatıyor da gerçeklerin tamamen ortaya çıkması bu rejim gitmeden tamamıyla mümkün olmayacak. Cemaat ile ilgili düşünceleri malum Ahmet Şık’ın darbeden hemen sonra çok ham ve kısıtlı bilgilerle kaleme aldığı 15 Temmuz yazı dizisi bile ne demek istediğimi ispat için yeterli. Yine Cemaat ile ilişkilendirilemeyecek Ahmet Nesin tek başına birçok komployu çökertti. Mızrak çuvalı delip geçtiği için ne yapsalar ne etseler durmadan açık veriyorlar.
HALİSDEMİR OLAYI
Ömer Halisdemir olayı “Kimin neden öldürdüğünü, ölenin neden öldüğü bilmediği” bir fitne olayıdır. Aktroller istedikleri kadar küfür edebilir. Merak edenler için Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yaşanalar ile ilgili TR724’te çok güzel yazılar çıktı. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı teslim almaya gelen Semih Terzi’nin, ülkede uçuş yasağı olmasına rağmen uçağının nasıl kalkmasına izin verildiği halen cevaplanmadı. Nizamiyeye verilen ‘sadece Terzi’yi içeri alın’ emrinin sebebi hala açıklanmadı. Halisdemir ile ilgili üretilen bir çoğu gerçek olaylarla ilgilisi olmayan ve devrimci sola özenti kokan hikayelerde mahkemelerin direk hesap sorması gereken ayrıntılar hiç konuşulmadı. Havuzcuların büyük bir kahraman olarak sundukları Zekai Aksakallı, içeri sadece onu alın diye emir verdiği bir tuğgeneralin infaz emrini verebilir mi? Bu, her şart ve durumda yasalara göre bir suçtur. Velev ki darbeci olsun. 15 Temmuz ikliminde gaza gelip bu itirafta bulunan Aksakallı, yarın cinayetlerinden yargılandığı zaman ilk bu sözlerini inkar edecek ama resmi kayıtları silmesi mümkün olmayacak.
Ömer Halisdemir’i öldüren askerin 15 Temmuz’dan sonra günlerce komutanlık binasında elini kolunu sallayarak tam teçhizat dolaştığını ve Zekai’nin adamı diye nöbet tuttuğunu çoğu kimse bilmiyor.
AKSAKALLI MUAMMASI SÜRÜYOR
Askerlerini tatbikat bahanesiyle Genelkurmay ve kilit noktalara çıkartan Aksakallı, bütün pisliklerin üzerine yapıştığını gördüğü zaman “İstense darbe çok kolay önlenirdi” mealinde bunu yapmayanları işaret ederek Hulus Akar’ı hedef göstererek biraz rahat nefes aldı. Gözlerden uzak bir yere gönderilerek gündemden de düşmesi sağlandı.
Hulusi Akar beklendiği gibi “Yurtta Sulh Konseyi” davası olarak bilinen duruşmaya çağrılmasına rağmen yine gitmedi. Havuz gazetecileri ile yarışır gibi, çanta misali yurtdışına çıkan, o düğün senin bu düğün benim gezen, Hakan Fidan’la New York sokaklarında kafe kafe ortam yapan Akar’ın bir türlü mahkemeye yolu düşmüyor. Şimdiki bahane Afrin operasyonuymuş.
ZEKİ ÇOLAK’IN İFADELERİ BİLE ÇELİŞKİLİ
Kurban olarak Kara Kuvvetleri eski komutanı Salih Zeki Çolak’ı seçmişler. Çolak’ın üstünkörü mahkemede anlattıkları bile oyun içinde oyun olduğunu anlamaya yeterli.
Çolak diyor ki, kendisini rehin alanlar “Sizin gibi cumhurbaşkanı, başbakan, içişleri bakanı, MİT müsteşarı da alınacak” demiş.
Yahu MİT müsteşarı kendi ayağı ile geldi darbecilerin yanına. Saatlerce kaldı. O zaman rehin almamışlar. Kapıya kadar uğurlamış, giderken selam çakmışlar. Ve en önemlisi Fidan gidince darbe başlamış. Ve bu darbeciler Fidan’ı almayı planlamışlar. Buna inanalım öyle mi?
Başka kimi alacaklarmış? Erdoğan’ı… Darbe saatini dört kere farklı zamanda öğrendiğini söyleyen Erdoğan’ı. Mahkemenin resmi iddianamesinde askerlerin gelmesinden 3 saat önce Marmaris’ten ayrılan ama her yerde 15 dakika ile kurtuldum yalanını sıkan bir tane gazetecinin bile “Bu çelişki nedir?” diye soramadığı Erdoğan’ı mı? Kaldığı otelin 20 dakika yanında ülkenin en büyük askeri üslerinden biri olan ve üssün komutanının darbecilikten tutuklandığı Marmaris’ten elini kolunu sallayarak çıkan Erdoğan’ı alacaklarmış. Yersen… Erdoğan’ı almaya giden ekibin helikopterlerine saatlerce pistte bekleme emri verenler de henüz açığa çıkmadı bu arada.
Başbakan Yıldırım ile İçişleri Efgan Ala’nın o gece tam olarak nerede oldukları ve ne yaptıkları muamma. Yıldırım’ın neredeyse evde pijama ile telefonda konuşurken fotosunu servis ettiler ama sorulara cevap vermediler. Ala’nın o gece uzun süre sırra kadem basması, bakanlıktan olup sonra MYK listesi ile sus payı verilmesi de dahil. Bu ikilinin o gece 15 Temmuz kumpasını tertip edenler tarafından öldürüleceği ama başarılamadığı iddiası da aydınlatılmayı bekliyor.
KOMİK AYRINTILAR
Çolak’ın söylediklerinde komik ayrıntılar da var. Yolda giderken okul komutanını arayarak geliyorum demiş. Kara Havacılık Okulu’na gittiği zaman darbeyi hissedememiş. Mahkemenin “Uçmak için hazır bekleyen hangar dışındaki helikopterler de mi sizi uyandırmadı?” nevinden sorusuna da Kara Kuvvetleri Komutanı olarak bunu anlamasının mümkün olmadığı şeklinde cevaplamış. Beyefendi çizgimden sapmadan ama kahvehanelerde çok daha güzel sorulacak şekilde sorarsak: “Birader o zaman ne diye gittin?”
Halisdemir ile başlamıştık onunla bitirelim. Erdoğan’ı korumak için Marmaris’te otelinin önünde görev yapan ve gelen askerlerle çatışan polisler darbeci oldukları gerekçesiyle şu an hapisteler. Yani resmi söylemle Erdoğan’ı almaya gelenlere karşı canlarını ortaya koyanlar hayatta kaldıkları için bedelini ödüyorlar. Eğer aralarında ölen olsa idi şimdi adı bir parka, bir sokağa çoktan verilmişti.