YORUM | NEVİN ERDEM
“Adalete erişmenin en iyi yollarından birisi, adaletsizliği ifşa etmektir” diyor WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange. Bilindiği üzere, WikiLeaks ABD Dışişleri Bakanlığı ile ABD büyükelçilikleri arasındaki yazışmaları ifşa amacıyla 2006’da kurulan ve bugüne kadar sinemadan, savaşlara, ulusal güvenlik konularından siyasi partilere birçok konuda yüzbinlerce belge yayınlayan bir organizasyon.
Modern hukuk devletlerinde adalete erişim mahkemeler yoluyla olur. Yol budur!
Peki ortada bir hukuk devleti yoksa? Mahkemeler bizatihi adaletsizliğin kaynağı ise? Hakimler ve savcılar hukuksuzluğun tetikçiliğine soyunmuşlarsa?
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Bu pazar sabahı Sedat Peker’in sesiyle uyanmadık. Kahvaltılarımızı Peker’in 10. videosu eşliğinde yapmadık.
Bir mafya liderinin videosuyla güne başlamamış olmaktan, bir başka adaletsizliğin Peker tarafından YouTube kanalıyla ifşa edilmemiş olmasından mutlu muyuz peki?
Modern bir hukuk devletine sahip olsaydık, mahkemelerde adalet tecelli etseydi, savcılar görevlerini yapsaydı, bu soruya “evet” denilebilirdi.
Oysa durum tam tersi!
Geçen hafta TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’na bilgi veren Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyüp Yeşil “Teşkilatımız özellikle FETÖ mensubu 4 bine yakın hâkim ve savcı bu teşkilattan atılınca ki bu hâkimler, önemli mahkemelerde görev alan hâkimlerdi, bunların yerine yeniden yeni hukuk fakültesi mezunu , belki stajını bile tam yapamamış, zorunlu atama yapmak zorunda kalındı yani deneyimsiz hâkimler ki bizde yine bir söz vardır, ‘On yıl geçmeden hâkim yetişmez’ diye en az on yıl görev yapması lazım. Yani deneyimsiz hâkimlerden dolayı gerçekten bizi de hakikaten rahatsız eden kararlar var” dedi.
15 Temmuz gecesinden başlamak üzere tasfiye edilen binlerce hakim ve savcının hukuksuzca tutuklandığı AİHM tarafından da hem Anayasa Mahkemesi Üyesi Alparslan Aslan hem de Hakim Hakan Baş kararlarıyla tescil edilmişti.
Bu kararları görmezden gelmeye devam eden Eyüp Yeşil’in itirafları ise, acı bir gerçeği tekrar hatırlatıyor: İhraç edilen hakimler deneyimli hakimlerdi, önemli mahkemelerde görev alan hakimlerdi. Yerlerine atanan hakimler ise, tecrübesizlerdi, hukuk fakültesini yeni bitirmişlerdi, bazıları stajlarını dahi tamamlamamışlardı.
Eyüp Yeşil, işte bu hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı rahatsızmış.
Aynı Komisyon’da konuşan Yargıtay Ceza Genel Kurulu Üyesi Fatih Akdoğan’ın şu söyledikleri ibretlik: “Benim kendi ailem zaman zaman haberleri izleyip soru soruyorlar. ‘Oğlum, mahkeme böyle bir karar vermiş ne düşünüyorsun, nasıl bir karar bu?’ diyor, ben onlara dahi izah edemiyorum bu kararı.”
Hakimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesi Başkanı Halil Koç ise, güya uzun tutukluluk sürelerinden yakınıyor.
Yargının üst noktalarında görev yapan kişilerin açıklamalarını okuyunca, sanki yargının geliştirilmesine, adaletin gerçekleştirilmesine yönelik bir çaba varmış, HSK ve Yargıtay üye ve başkanları mevcut durumdan rahatsızmış gibi düşünülebilir.
Ancak gerçek şu ki, yargının tepesindekiler yargıdaki çürümenin asli failleri. Tetiği çektiren iktidar, çeken ise bu açıklamaları yapanlar ve onların kürsülerdeki suç ortakları.
Stajını dahi tamamlamamış olanları mesleğe almasaydık, cemaatçi hakim ve savcılar yargıyı ele geçirirdi, diyorlar.
Gerek HSK gerekse yüksek yargı mensupları “Biz olmasak marinaya mafya çökerdi” sözleriyle Yalıkavak Marina’ya çöküşünü güya meşrulaştırmaya çalışan Mehmet Ağar ile aynı mantığa sahipler.
Her ikisinde de vatan, millet, bayrak, ezan sloganlarıyla soslanmış menfaatler ve hukuksuzluklar var. Sahip oldukları güçle kendi menfaatleri uğruna yapmayacakları hukuksuzluk, çökmeyecekleri marina yok.
Geçen hafta Sedat Peker’in gündeme getirdiği Ankara Bölge İdare İstinaf Mahkemesi Başkanı Esat Toklu, yargının içinde bulunduğu tabloyu özetleyen müthiş bir örnek.
Hatırlayalım, Peker, Toklu’nun SBK Holding’in sahibi Sezgin Baran Korkmaz’ın mahkemelerde bazı işlerini hallettiğini, geceliği 100 bin TL olan Paramount Otel’de kaldığını ve BMW X5’e bindiğini iddia etmişti. Yani açıkça rüşvet ve yolsuzluk iddiası.
Peker bu iddialarını bir hafta önce yayınladığı 9. videosunda dillendirdi. Bu video 12 milyon kişi tarafından izlendi. Ama HSK’dan konuyla ilgili bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmadı.
Hafta içinde CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Toklu’nun istinaf incelemesinde ret kararı verdiği TOGO kuleleri davasında, TOGO yüklenicisinin doğum günü partisinde çekildiği iddia edilen fotoğraflarıyla, TOGO kulelerini yaptıran Sinan Aygün’le yakın fotoğraflarını yayınladı.
Bir yargı mensubuyla ilgili iddialar yenilir, yutulur cinsten değil ama HSK’dan hala çıt yok.
Hakim Toklu kendisini savunurken, hakim ve savcıların yüzde 25’inin kendisinden daha iyi arabaya bindiğini açıkladı. 15 Temmuz sonrası, yargı mensuplarının üçte biri atılmıştı. Şimdi dörtte biri BMW X5’ten daha iyi arabaya biniyormuş. Memur maaşıyla bu zenginliğin hayra alamet olmadığı açık.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Pehlivan, HSK’nın Sezgin Baran Korkmaz olayıyla ilgili inceleme yaptığını duyduğunu yazdı.
HSK konuyla ilgili olarak ne soruşturma var diyor, ne yok diyor! Bunun anlamı “Ey adalet bekleyen 84 milyon insan! Siz bizim umurumuzda değilsiniz” demektir. Yoksa, 12 milyon insanın izlediği bir videodaki iddialarla ilgili açıklama yapmama lüksü olamaz.
2015 yılında tutuklu polisleri tahliye eden hakimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik hakkında soruşturma açmakta geciktiği gerekçesiyle Tayyip Erdoğan tarafından eleştirilmesi üzerine “Kamuoyundan özür diliyorum. Araya hafta sonu girmesi nedeniyle kararımız gecikti” diye açıklama yapan HSK, Esat Toklu hakkında sessizliğe gömülmüş durumda.
Mehmet Ağar, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili olarak, “Öyle bir şey ki, bir tuğla çekersek duvar yıkılır” demişti. HSK da Esat Toklu olayında Mehmet Ağar mantığını işletiyor galiba.
Peker aynı videoda “Müşteri portföyünün tamamı bende, hangi hakimler, savcılar…” demiş, ancak isim listesini yayınlamamıştı.
Esat Toklu, çekilmesi halinde bu çürümüş yargı düzeninin yıkılmasına neden olabilecek bir tuğla olarak mı görülüyor acaba?
Bu sorunun cevabı net değil, ancak şurası kesin: Türkiye’de şeffaf olmayan, kapalı kapılar ardında kararların alındığı, hesap sorulamayan bir yargı ve hakkında rüşvet ve yolsuzluk iddiaları bulunan çok sayıda yargı mensubu var.
Böyle bir tabloda, adalete erişmek için, Julian Assange’in dediği gibi, adaletsizlikleri ifşa etmek en iyi yol gibi gözüküyor.
Yazılarınızı ilgiyle izliyorum. Çok güzel analizler yapıyorsunuz; teşekkürler.
Adamlar: “84 milyonuz, 12 milyon izliyor” diye değil, “84 milyonuz, henüz 62 milyon izlemiyor ve biz de topa girersek 12 milyon artar” diye bakıyorlar. Başlarının: “sessiz kalın, ilgilenmeyin” demesi bundan. Zaten ellerindeki medyada istedikleri gibi t koşturuyorlar.
Denklem basit: Az ve talebe bakarız. Bir tek Peker ve en az 12 milyon talip. Biz de Julian Assange’larımız olmasını isterdik tabii ama yok işte. İşin daha da kötüsü, “bunların hepsi son 10 yılda mı oldu?” diye sorası geliyor insanın ya Peker’in açıkladıkları, emniyetçiler, hukukçular, siyasetçiler, kanaat önderleri tarafından bilinmiyor muydu? Belgeleri bir tek Peker mi topladı? Neden konuşulmadı, neden konuşulmuyor ve konuşulmayacak mı?
“Adalete erişmenin en iyi yollarından birisi, adaletsizliği ifşa etmektir”. Gerçekten öyle ama zaman zaman korkup susmayı ve beladan uzak durmayı tercih ediyoruz. Sonra kötülük katlanarak büyüyor. Keşke sizin gibi bir hakimin huzurunda yargılanabilseydim. O kadar çok ezdiler ki donup kaldım… Yazılarınızı beğeniyorum. Teşekkürler.