YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Başlık kafanızı karıştırmasın.
Konuyu karşılaştırmalı anlatınca kim ‘yargıç’ kim ‘siyasetin köpeği’ kolayca anlaşılacak.
Biz Gazze’de yaşanan soykırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargı darbesi ve MHP lideri Bahçeli’nin, “Anayasa Mahkemesi’ni kapatalım.” çıkışlarını tartışırken ABD’de tarihi bir gelişme oldu.
234 yıllık Amerikan Anayasa Mahkemesi tarihinde ilk kez hakimler için ‘etik kurallar listesi’ yayınladı. Mahkemenin web sitesinden duyurulan ‘etik kuralları’ okuyup Türkiye’de yaşanan skandalları düşününce, “Evet yargıç var, yargıç var!” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Peki nedir bu kurallar ve neden önemlidir?
Bu soruya cevap vermeden önce ABD Anayasa Mahkemesi’ne dair kısa bir background bilgi vereyim. Zira Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi ile sadece isim benzerliği var.
Mesela şuradan başlayalım;
Soldaki fotoğraf Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi başkanı Zühtü Arslan’a ait.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde neredeyse yere kadar eğilmiş. Erdoğan rejiminin ortaklarından Doğu Perinçek’in “hukuk, yargı siyasetin köpeğidir” lafını teyit eden bir fotoğraf da denebilir.
İkinci fotoğraf ise ABD Yüksek Mahkeme (Supreme Court) üyelerinin ABD Başkanı ile olan ilişkisini gösteriyor. Mecliste geleneksel ‘Birliğin Durumu’ konuşmasını yapan ABD başkanını tüm meclis üyeleri ve davetliler ayakta alkışlıyor.
Ancak 9 kişilik Anayasa Mahkemesi üyeleri hariç. Onlar ‘tarafsızlıklarına gölge düşmesin’ diye ne ayağa kalkıyor ne de alkışlıyorlar.
Yüksek Mahkeme üyeleri ABD sisteminin en etkili isimleri. Hatta bazı siyasi yorumculara göre ne başkan ne de meclis, Amerika’nın en etkili isimleri yüksek mahkeme üyesi hakimler.
Neredeyse sistemin bel kemiğini oluşturuyorlar.
İçtihatları herkesi bağlıyor ve ölünceye kadar -kendi isteğiyle ayrılmadıkları sürece- görevden alınamıyorlar.
Türkiye’deki gibi alt derece makemelerin “Ben takmıyorum!” deme lüksü yok. Başkan bile olsanız yüksek mahkeme kararlarına harfiyen uyuyorsunuz.
Başkan tarafından aday hukuk mezunu ve hakimler arasından aday gösteriliyorlar. Ancak göreve başlayabilmeleri için Senato’dan onay gerekiyor.
Senato onay aşamasında ise yüksek mahkeme adayı hakim senatörlerin karşısında ifade veriyor. Adeta kameralar önünde sorgulanıyorlar. Ancak gerekli oyu alıp seçildikten sonra da bir daha görevden alınamıyorlar.
Yani bizdeki gibi başkanın kafasına göre şekillendirebildiği bir yer değil.
Tabi ki başkanların böyle bir niyeti oluyor. Ancak bazı başkanların görev süresince boşalan koltuk bile olmayabiliyor. Amerikan kamuoyundaki yaygın kanıya göre bir ABD başkanının en ayrıcalıklı işi yüksek mahkemeye yargıç atamak.
Bir hakimin verdiği karar ülkenin siyasi ve toplumsal hayatını etkileyebiliyor.
Mesela Amerikan Yüksek Mahkemesi, Amerikan bayrağını yakmayı kriminal bir suç olarak görmeyip ‘ifade özgürlüğü’ sayıyor.
Bir başka karar ise şöyle; bizdeki andımız gibi, okullarda öğretmenlerce toplu dua okutulması yasak. Böylece Hıristiyan olmayan öğrencilerin zoraki olarak dua okuması ortadan kaldırılıyor.
Amerikan filmleri ile büyüyen nesiller olduğumuz için hepimiz şu cümleyi ezbere biliriz : “Sessiz kalma hakkına sahipsin. Söyleyeceğin herşey mahkemede aleyhine delil olarak kullanılabilir. Avukat tutma hakkın var. Paran yoksa, senin için bir avukat tutulacak. Haklarını anladın mı?”
İşte bu cümle de bir Yüksek Mahkeme içtihadı.
Espirisi şu; tutuklamanın meşru olabilmesi için tutuklanan kişinin ‘Haklarımı anladım’ demesi gerekiyor. Eğer İngilizce bilmiyorsa ya da sağlık sorunu varsa polis o sorunu çözmek ve sanığın haklarını anladığından emin olmak zorunda.
Üstelik bu kararın alındığı tarih ise 1966.
Yüksek mahkeme kararları genellikle liberal ve özgürlükçü oluyor.
Bu arada bir hatırlatma yapalım; yüksek yargıcı hangi başkan atarsa atasın, o makama oturduktan sonra kimseyi tanımıyorlar.
Nitekim Amerikan tarihi bunun örnekleriyle dolu. Başkan Nixon’un başını yakan kararların altında kendi atadığı hakimler vardı.
Gerçekten de atanan hakimler muhafazakar kimliğe sahip olsalar bile kararlarında özgürlükçü olmayı tercih ediyorlar.
Çünkü kararlar tarihe geçiyor.
Hatta mahkemenin web sayfasında tüm duruşmaların dökümü var. Yani kim ne demiş, hakim ne yapmış, gerekçeye neler yazmış hepsine online ulaşım mümkün.
Türkiye’de biz hakkımızdaki karara bile ulaşamıyoruz ama ABD yüksek mahkemesi duruşma tutanaklarını aynen yayınlıyor.
Yüksek Mahkemeye üye atanmak için hukuk mezunu olmak yetiyor.
Ancak başkanlar buraya atanacak ismi ince eleyip sık dokuyarak seçiyor. Mesela şu anki 9 üyenin özgeçmişleri web sitesinde var. Hepsi de Harvard, Yale gibi okullardan mezun ve çok sağlam bir eğitimden geçmişler.
Etik kaygıları yüksek.
Hiçbiri de başkanın önünde eğilip, cübbesinin olmayan düğmesini iliklemeye çalışmıyor.
Özetle ABD Anayasa Mahkemesinin yapısı ve işleyişi böyle. Peki sistem bu kadar iyiyse nereden çıktı bu yeni etik kurallar?
Sonuçta herşey insana çıkıyor.
Sistemi ne kadar iyi kurarsanız kurun birisi gelip bu düzeni sarsabiliyor.
İşte bugün bahse konu etik kurallar böyle bir tartışmadan çıktı.
Amerikan medyası ve siyaseti bir süredir muhafazakar kanatta yer alan hakimlerden Clarence Thomas’ın işadamı arkadaşının sponsorluğunda yaptığı tatilleri tartışıyordu.
ProRepublica’da çıkan habere göre (bu arada tabi ki bu haberi yapan gazeteciler tutuklanmadı, soruşturma konusu yapılmadı) hakim Thomas, arkadaşı Crow’un finanse ettiği tatillere çıkmış, yatıyla seyahat etmiş.
Hakim Thomas ise bu kişisel tatilleri rapor etmesi gerekmediği şeklinde bir savunma yaptı. Thomas arkadaşlıklarının kişisel olduğunu, Crow’un yasal ya da siyasi konularda kendisinden bir talebinin olmadığını iddia etti.
Ancak senato üyeleri soruşturma açılması talebinde ısrarlılar. Çünkü federal yargıçlar gibi yüksek mahkeme yargıçlarının da aldıkları hediyeleri beyan etmesi gerekiyor.
Bu arada mahkemenin en muhafazakar yargıcı olarak bilinen Thomas, 1991 yılında dönemin ABD Başkanı George Bush tarafından atanmıştı. Yani çok uzun süredir o koltukta oturan bir isim.
ABD Anayasa Mahkemesi bu tartışmalar üzerine mahkeme üyelerinin uyması gereken etik kodları bir basın açıklaması ile duyurdu.
234 yıllık mahkeme tarihine böyle bir olay ilk kez yaşandı.
Dokuz sayfalık mesleki etik kurallar da hakimlerin kişisel ilişkilerin işlerini etkilememesi gerektiği hatırlatılıyor, hediye kabullerine sınırlamalar getiriyor.
Peki listede neler var?
Aslında liste de bilinmeyecek ya da şaşırtacak bir düzenleme yok.
Ancak hiçbir kuralın olmadığı Türkiye gibi ülkelerde böyle şeyleri hayal etmek bile mümkün değil tabi.
Aslında mahkemenin yayınladığı etik kodları tercüme edip aynen yazıya koymak iyi olabilirdi.
Ancak çok uzun bir yazı olacağı için linki şuraya koyuyorum. (BKNZ)
Son derece detaylı bir liste yapılmış.
Hakimlerin neleri yapabileceği, neleri yapamayacağı tek tek kayda geçirilmiş. Alt başlıklara bakınca olası tüm suistimalleri önlemek için her ihtimalin göz önüne alındığı görebiliyorsunuz.
Gelelim ‘kitabın ortası’na.
Bir yandan Türkiye’deki hakimlerin durumunu görüyorsunuz öbür tarafta ABD’li hakimlerin dikkat etmekle yükümlü olduğu etik kurallara bakıyorsunuz.
Aradaki farkı tarif etmek mümkün değil.
Bizde uyuşturucu baronluğu yapan hakimler, borsa kurup milleti haraca bağlayan savcılar var; onlarda bırakın rüşveti, küçük de olsa aldığı hediyeyi raporlamak zorunda olan hakimler.
‘Etik Kodlar’ listesinde öyle detaylar var ki, insan ister istemez onlar hakimse bizimkiler ne demeden edemiyor!
Türkiye henuz hukuk devleti olmaya yakınken ve yargiclar henuz buyuk bir kismi bilmem neye dönüşmemişken bizim yargiclarimiz da cok kaliteli idiler, Cogunluk Ankara- Istanbul mezunu master ve yabanci dilleri vardi.Cogu hakimlikten gelme bürokratlar ayni zamanda akademik Dr unvanina sahipti.
Simdikiler de karar yazmayi bırakın, kurallı cümle kurmaktan aciz, torpilci- tik tokcu çakma hakimler…