YORUM | VEYSEL AYHAN
“Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz.”
(Hızır’la kırk saat)
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
– Yıl 2008. Kurban Bayramı arefesi imsak vakti. A’mâk-ı hayal’de kurgusal bir yolculuk –
– Kadınlar için zindan şartları çok ağır, kötü ve yakışıksız, onur kırıcı muamele ihtimali var.
– İma ettiğini anladım. Şunu unutma… İnsan sadece kendi ameliyle kirlenir. Kendi iradesi dışında hiçbir şey insana leke bulaştırmaz. Leke kalacağını düşünenler cahiliye artığıdırlar. Öylelerinin bakışına ehemmiyet vermemek lazım. Elmasa çamur bulaşması elmasın değerini düşürmez.
– Ama narin ve duygusal insanlarda kötü muamele ruhsal sıkıntılar, psikolojik travmalar bırakır.
– Doğru. Bu da bir tür gazilik. İnsanlar savaşta gözünü kolunu ayağını kaybeder. Benzer neticeler ruhta da meydana gelir. Fahr-i Kainat’ın kahramanlığını hayret ve takdirle karşıladığı bir kadın vardır bilir misin?
– Hayır
– Nesîbe Bint Kâ’b. Uhud’ta tam 13 yara alıyor. Oğullarını şehit veriyor. Hz. Peygamber onun katlandıklarını görünce “Ya Nesibe! Senin yaptığını kimse yapamaz” diyor. Bu dev kadın sonraki yıllarda tekrar savaşlara katılmış, Yemâme’de 12 yerinden yara almış ve kolunu kaybetmişti. Bu yaraların tesiriyle de şehit olmuştu. Bu kadınlar ve emsalleri tekrar gelmeyecek mi sanıyorsun? Allah onları seviyordu. Sizi de seviyor. Ama siz ayrıcalık istiyorsunuz. İmtiyazlı bir hayat yaşayıp onlarla beraber olmak mümkün değil. Şefî’ül-Müznibîn belki de bedeni yaralara mukabil ruhi yaralarla o kadınları Hz. Nesibe’lerle aynı gazilik makamına yükseltir.
– Çok ağır bedeller.
– Bunu onların tercihine bırakalım. Hz. Peygamber, Nesibe ailesi için “Allah’ım! Bu aileyi bana Cennette komşu ve arkadaş et” diye dua etmişti. Şimdi bu duanın şemsiyesi altına girmek, O’na cennette komşu olmak kolay değil. Öyle bir derdi olmayanları Allah zaten bu tür çilelere ilerde maruz bırakmaz.
– Bilmiyorum beden yarası tamir olur da yaralanmış onurlar, rencide olmuş ruhlar, travma yaşamış kadınlar bunu atlatabilir mi?
– Merak etme onlar günü geldiğinde sizden daha mukavim çıkacaklardır. Tarihte olmadığı kadar kadın veliniz olacak. Onların zindandan çıktıkları günü görürsen dualarını almayı unutma.
– İçimde zindan sıcaklığı belirdi.
– Siz dünya gözüyle baktığınız için anlamazsınız ama bu bir liyakat meselesidir. Herkes altından kalkamayabilir. Liyakatin yoksa zindan seni yükseltecekken batırabilir. En kötüsü hem zahmet çekip hem kaybetmek olur.
– Her şey anladım da bu olacaklara sebep ne olabilir? Bu insanlar, hemen hepimiz, en ufak bir zindan cürmü işlemedik, işlemeyiz? Toplumun çoğu kesimi bizi seviyor.
– Seviyor gibi görünüyorlar. Siz hemen inanıyorsunuz.
– Anlamadım.
– Sizi gerçekten sevenler var ama onlar çok değil. Diğerleri sizde gördükleri menfaati seviyorlar. Sizi güçlü görüp sizden kuvvet almak istiyorlar. Size bina yaptırıp, arkadan size lanet edenler var.
– İnanmak zor.
– Başınıza gelenlerin sebebi bu saflığınız olacak. Dünya size tebessüm etti. Dünyalık peşinde olanlar o yüzden sizi çevreledi. Maalesef bazılarınız Allah’ın rızasını, siyaset erbabının gülüşünde aradı. Devlet ricalinin kapısında ve peşinde Allah rızası bulunmaz. Ruhunuza kemalât arayacağınıza âleme nizamât vermeye kalktınız. Kader bu günahlarınıza da kefaret arayacaktır. Zulümler muhtemelen sizin gayri meşru muhabbet ettikleriniz elinden gelecektir…
– Bizi alkışlayanlar aleyhimize dönecek yani…
– Kader, Rububiyet kalemlerinin kazasına ferman verince her şeyin esbabı halk olur. Kendi içinizdekilerin taksiratı ise buna zahiri davetçi olur. Siz ondan bilirsiniz.
– Kendi hatalarımız sebep olacak o zaman.
– Zahiren evet. Siz nübüvvete veraset topluluğusunuz. Başka niyet taşıyamazsınız. Kaynağı Rıza-yı Bâri olmayan her ameliniz başınıza çalınır. İla-yı kelimetullah gayesi taşımayan her müesseseniz başınıza dert olur. Resûl-i Kibriyâ (sav) şöyle buyurur: “Allah’ın rahmeti bizim ve Musa’nın üzerine olsun. Arkadaşına biraz daha dayanabilseydi daha ne acayip şeyler görecekti.” Onunla Hızır’ın yolunu ayıran son sebep ücret tavsiye etmesiydi. Hızır yetimlerin duvarını rıza-yı ilahi için tamir etti. O, ona “Elbette buna karşı iyi bir ücret alabilirdin.”(Kehf, 77) dedi. Bu tavsiye, yolculuğu bitirdi. Para, irşad ve tebliği zehirler.
– Niyetimiz hatamıza kefaret olmaz mı?
– Hüsnü niyetle hata yapmış olanlar bedelini dünyada öder.
– Suiniyetle yapan var mı ki?
– Çok az da olsa var. Çile cenderesi onlara isabet etmez. Keyiflerine halel gelmez.
– Yani rahatı bozulmamak iyiye işaret değil.
– Değil. Rabb-ı Rahîmimiz kimseyi zorla ‘dost’ meclisine almaz. Buna layık olmayanlar dışlanır. Rububiyetin Celâli tecellilerine isyan edenler terbiyegerdelik dergahından kovulur. Ahiret mahrumiyetini netice veren dünya rahatlığı yaşarlar. Mihnet döneminin dünyevi olarak savurmadıkları uhrevi olarak savrulur, büyük tehlikelere düçâr olur.
– Bana “gözlerinde üç perde var.” demiştiniz. O perdeler miydi yaptığımız hataların nedeni? Neydi o perdeler?
– İlki ilmi ledünden mahrumiyet perdesi. Gördüğün hadiselerin arka cephesine vakıf olmamak. Celâli tecellilerin sebebini idrak edememe perdesi. İmandan nasibi az olanlar bu hikmetleri çözemeyince hikmetsizliğe hükmedip inhiraf eder. Cenab-ı Musa ledününü bilmediği hadiselerde itirazda haklıydı. Gemiyi tahrip etmek zahiren makul değildi. Masum bir çocuğu katletmek zulümdü. Hikmetlerini öğrenince hepsine razı oldu. Bu devirde sizin payınıza neler çıkacak bilmem.
– Bu perdeyi nasıl açarım.
– Açılmaz. Bu perdenin kapalılığı sizin imtihanınızdır. Geçmiş zaman ve eliniz yetmediklerin için dövünmeyin.
– ‘Payımıza düşen’ ne demek?
– Yani siz de anlayamadığınız hadiselerle karşılaşacaksınız. Gemileriniz delinebilir, çocuklarınız ölebilir, zindana girebilir. Gözünüz ledünne kapalı olduğu için de kadere düşmanlık edersiniz.
– Allah muhafaza buyursun.
– Gördüğünüz her dünyevi musibete hak adına itiraz etmeyin. Derûnuna vakıf olmadığınız o kadar çok hikmet var ki! İsyanlarınız hicap olarak karşınıza çıkacak. Sorun, araştırın, elinizden geleni yapın ama hırsla kadere karşı cihada kalkmayın.
– Anladım, ikinci perde?
– İkinci perde ahiret körlüğü. Dünyayı esas maksat sanıyor, musibetleri yanlış değerlendiriyorsunuz. Hâlık-ı Âlem’in sinek kanadı kadar değer vermediği dünyadan nasibinize bir şey düşüyor. Onu sizden geri alınca feryat ediyorsunuz. Halbuki Cenab-ı Allah bâkisini vermeyeceği bir şeyi müminlerden geri almaz. ‘Asıl musibet dine gelen musibettir.’
Her musibetin üzerinde gönderenin adını arayın. Allah’tan geliyorsa öpüp bir armağan gibi bağrınıza basın.
– Bir perdem daha kaldı.
– Evet üçüncü perde göz kirliliği. Kötü ameller, yanlış niyetler, kötü zanlar nazarı kirletir. Nazarın kirlenince beyaza baksan siyah görürsün. Masumları mücrim zannedersin. Allah’ın velisine bakarsın ama ondaki velayet nurlarını göremezsin. Onu da kendin gibi sanırsın. Allah dostlarının yaydığı insibağdan, ruhani boyadan mahrum kalırsın. O sebeple baktığın ve gördüğünün renginden emin olma. Acaba ‘benim günahlarım mı bu insanı bana sevdirmiyor, kötü gösteriyor’ diye düşün. ‘Benim yanlışlarım mı karşıma çıkan doğruları eğri gösteriyor’ de. O Kamerî Münîr (sas) etrafını insibağıyla ve ziyasıyla aydınlatıyordu. Hz. Ebubekir niyeti ve amelleriyle bunu görüyor ve istifade ediyordu. Ama Ebu Lehep niyeti ve amelleriyle körleştiği için kendi karanlığını o Kamerî Münîr (sas) sanıyor, aldanıyordu.
– Bu kadar üst üste perde olunca tam bir körüm o zaman.
– Hayır. Sultanü’d-Deyyan, size hidayet nasip etmiş. Kur’an’ın ifade ettiği “Bilin ki, Allah; insan ile kalbi arasına bir sütre gerer”(Enfal, 24) perdesi biraz aralık. Ama yaşayacağınız yıllar, betahsis zindan ve gaybubet bu perdenizi tamamen açacak.
– Peki yedi yıl hapis niye? Bir sene yetmez mi bu olgunlaşmaya? Koskoca nebi altı ayda bu merdivenleri tırmanamaz mıydı?
– Bir sualle anlatayım, bir karınca, yuvasından çıkıp ufka baktığında ne kadar mesafeyi görür?
– Karıncalar bizim gibi net görmezler. Bulanık görürler. Görüş mesafeleri üç beş metreyi geçmez.
– O halde bir karıncanın ufku üç beş metreden ibaret.
– Evet öyle görünüyor.
– Bir karınca üç beş metreyi kısa zamanda yürüyebilir. Ama bu karınca Kâbe’ye gitmeye niyet etmişse, Rabbi’nden kanat dilenmişse, gözlerinin berrak görmesini istemişse… Hallâk-ı Âlem sizi sonsuz bir hayata hazırlıyorsa ve sonunda gözleriniz Cemalullah’ı görme ufkuna erişecekse bunun için yedi yıl değil yetmiş yıl zindanda kalınsa değer.
– Aklım tasdik ediyor ama kalbim?
– Zindanın kazandıracaklarını anlatsam belki kalbin de mutmain olur.
– Ben de zindanda kalacak mıyım?
– İstikbali bilemem ama kalacaklara kazandıracaklarını anlatayım.
– Buyrun, dinliyorum.
(Son bölümü pazartesi günü)
1-Kıyamet Saati– https://buff.ly/34zH2II
2-Dağlarca Altın– https://buff.ly/3aIFfov