YORUM | ABDULLAH SALİH GÜVEN
“Yalan nedir?”, “Allah sizinle beraber ya siz kiminle?” ve nihayet “Ama hangi ben?” başlıkların üç yazı yazdım arka arkaya.
İlkinde, ilm-i ilahiye muhalif olan beyanların da yalan kapsamı içine girdiğini vurguladım.
İkincisinde, Allah’ın her şeye nigahbân olduğu hususu üzerinde yeniden hatırlatmalarda bulundum.
Üçüncüsünde, ‘dün yalan ekseninde kılı kırk yararcasına hareket etmek yetmez, bugün de aynı inanç ve davranış içinde misin?’ dedim ve bu bağlamda muhasebe yapmak isteyenlere bir ayna tutmaya çalıştım.
Bu yazımda ise hazır aynanın karşısına geçmişken başka bir perspektiften aynaya bakmanızı isteyeceğim.
Yalan-nifak.
Yalan malum.
Nifaka gelince, literatürde nifak iman etmediği halde iman ettim demek veya imanla küfür arasında gidip-gelen ve mümin görünerek gerçek inancını saklamak demektir.
Bu vasıflara sahip olan kişilere de münafık denir.
Bu tasnifi Kur’an’da isim ve fiil halleriyle geçen 30’a yakın ayette hareketle yapıyoruz.
Nitekim hem Mekke hem de Medine Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp inandım diyen halis münafıklarla, iman-küfür arasında gelgitler yaşayan insanları görüyoruz biz.
Bu ayetlerin toplamına baktığımızda nifakın mahiyeti, münafıkların psikolojik halleri, ahlaki durumları, toplumsal hayata etkileri ve elbette ahirette kendilerini bekleyen geleceğin esas alındığı görülür.
Hadislere gelince en meşhur hadis Kur’an Kursu seviyesinde dini bilgisi olan hemen herkesin bildiği şu hadistir.
Efendimiz (sas) münafıkların vasıflarını anlatacağı beyanına çok çarpıcı şu cümleler ile başlar.
Nebevi bir ihtardır bu aslında. “Aman dikkat edin, bu duruma düşmeyin.” gibi bir ön tembihat manası taşır.
Uyarısı şu Allah Resulünün (sas): “Şu dört şey kimde bulunursa tam bir münafık olur. Bunlardan biri kendisinde bulunan kimse, onu terk edinceye kadar bir münafıklık vasfını taşır.”
Ardından benim meşhur dediğim vasıfları sıralar:
“Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder ve düşmanlık yaptığı zaman da sınır tanımaz ve çok kötülükte bulunur.”
Efendimizin bu beyanı münafığın amelî pozisyonunu gösteriyor.
Zaten kadimden bu yana İslam uleması nifakı itikadi nifak, ameli nifak diye ikiye ayırmışlardır.
Bu açıdan mezkûr hadis ameli nifakı anlatıyor.
İTİKATTA NİFAK
Ama her amel bir itikattan kaynaklanır.
İnsana o ameli yaptıran şey inancıdır, bakış açısıdır, şahsi kanaatidir, görüşüdür, kabulüdür, çıkarıdır.
Çok daha kapsayıcı bir kavram kullanacak olursak, tercihidir.
Elbette ki bu tercih özgür irade ile yapılmışsa, dünyevi ve uhrevi bedeli de olacaktır.
Yazının girişinde ayna karşısına geçmişken kendimize bu zaviyeden de bakalım demiştim.
Gelin bakalım.
1- “Konuştuğu zaman yalan söyler?”
Yalan hem ilm-i İlahiye hem de vakıaya mutabık olmayan beyanlardı.
Vakıaya muhalif beyanlar hakkında bir şey söylemeye gerek yok.
Herkesin malumu.
Gördüğü bir şeye görmedim, yaptığı bir şeye yapmadım demek.
İşin önemli kısmı ikincisi.
Mesela kalbin derinliklerinde geçen niyetler, zihnin kıvrımlarında dolaşan düşünceler misali sadece Allah’ın ve ilgili kişinin bildiği şeylere muhalif sözler.
Evet, bunlara muhalif konuştuğunuz oldu mu?
Cevabınız evet ise yalan söylediniz demektir.
Bunun tabii sonucu sizde münafık sıfatlarından bir tanesi vardır.
‘Çok eski yıllarda bir tek defa olmuştu. O gün bugün bir daha yapmadım.’ diyorsanız, olabilir.
O zaman şöyle diyebiliriz, bu yalanı söylediğinde sende münafıklık vasıflarından birisi vardı, şimdi yok.
2- “Söz verdiği zaman sözünde durmaz.”
Sözüne ihanet eder.
Kendisine kimliğine, kişiliğine ihanet eder.
Daha da ötesi muhatabına ihanet eder.
Verdiği sözün kapsama alanı kimleri kapsıyorsa onların hepsine ihanet eder.
Sadece eşini ilgilendiriyorsa o söz eşine, çoluk-çocuk, anne-baba ve yakın-uzak ailesini ilgilendiriyorsa ailesine, bir cemaati alakadar ediyorsa cemaatine, bir toplumu, ümmeti, insanlığı içine alıyor ve etkiliyorsa onların hepsine ama hepsine ihanettir verdiği sözde durmamak.
Ne diyor aynanız?
Yaptınız mı böyle bir şey?
Hala yapıyor musunuz?
Gelecekte yapma düşünceniz ve planınız var mı?
3- “Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder.”
Açık, seçik ve net.
“Seyahate çıkıyorum altınlarım sende emanet kalsın” gibi eskiden gündelik hayatta çok karşılaştığımız maddi boyutu ön plandaki şeylere ihanetten tutun, manevi boyutu daha önde size olan güveni sui istimal etmenize kadar uzanan bir dizi örnek.
Ayna söylüyordur size şu an bunların ne olduğunu, bundan eminim.
Bakabiliyor musunuz aynaya yoksa başınız öne eğildi mi?
Yüzünüz kızardı mı?
Kalbinizde pişmanlık, diliniz de ‘ah keşke!’ nidaları var mı?
Eğer böyle ihanetleriniz var ve bunların hiçbirini hissetmeden hiçbir şey olmamış gibi hala aynaya bakabiliyorsanız, bu ne pişkinlik demekten başka söz bulamıyorum.
4- “Düşmanlık yaptığı zaman da sınır tanımaz ve çok kötülükte bulunur.”
Ne diyorsunuz buna?
Anlaşamadığınız, kavga ile yollarınız ayırdığınız kişiler oldu mu?
Sonrasında ‘o yoluna ben yoluma mı?’ dediniz?
İhkak-ı hak yoluna gitmeyip meseleyi adil mahkemelere mi taşıdınız?
Yoksa kin, nefret, öfke ile yoğrulmuş intikam hisleri ile mi yaşadınız, yaşıyorsunuz?
Fırsatını bulduğunuz an hak-hukuk, kanun-kural, örf-adet, insaf-vicdan tanımadan intikamınızı aldınız mı yoksa henüz o fırsat elinize geçmedi mi?
Geçtiği zaman alacak mısınız?
Çok uzattım, bitireyim, herkesin aynası herkese farklı şeyler söylüyordur ve söyleyecektir.
Mühim olan o aynanın söylediklerine kulak vermek ve “bu vasıflardan biri kendisinde bulunan kimse, onu terk edinceye kadar bir münafıklık vasfını taşır.” Peygamber beyanına göre yol haritası belirlemek.
Efendimizin (sas) bir hadisi ile sonlandırayım yazıyı: “Kardeşine bir söz söylediğinde o sana inanırken senin ona yalan söylemiş olman ne büyük bir ihanet!” (Ebû Dâvûd, “Edeb”, 71).
Selam
-yalan yok âbi! nah şuraya yazıyom..
-sözü tutuyom mu tutmuyom mu görecez bakalım…
-emânete ihânet durumu çok oldu.. devâm da ediyor… yâni herşey emânet olduğu için hassas bir konu.. bir nefeste bilmem kaç bin organizmayı ciğerlerimize çekip âfiyetle tüketiyoruz… bize hayat binlere ölüm oluyor.. kontrolün dışında bir durum… tevekkelnâ âlAllah deyip yaşamaya devam etmek lâzım
-sonuncusunda takıldım biraz.. okuyanların çoğu da burada bir kaçkere düşünmüş olmalı… evet Allah intikam alanların da en hayırlısı ama intikâmını zâlimin zulmünce alır.. cehennem âzâbı tribi… zâlim orada zebânisi ile kendini yargılayarak cezalandırır durur.. kurtulma umudu hiç yoktur… yâzık! mı.. yazık olsa n’olur… zulmeden kendisi intikâmını alan da kendi.. manyağın teki! gel bi konuşalım istersen… birgün diyeceğim biiznillah! şimdiden de söyleyim;
harcayacağın zamâna yâzık!