Yakılan askerlerimizin saklanan hikâyesi

YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN

Uzun zamandır peşinde olduğum, aydınlatmaya çalıştığım dosyalardan biriydi IŞİD’in yakarak katlettiği iki Türk askeri olayı.

Nihayet sürece hakim bir kaynağa ulaştım ve yaşananları en ince ayrıntısına kadar öğrendim. Bu yazıda hayatını kaybeden askerlerin ailelerinin bile bilmediği ayrıntıları anlatacağım.

Malesef askerlerimizin yakılması kadar süreçte ve sonrasında yaşananlar da çok vahim. Hatta ihanet derecesinde işler yaşanmış.

Önce yaşananları özetlemekte fayda var. Zira ayrıntılar olayın kendisi kadar vahim.

Aslına bakılırsa askerlerin yakılma görüntüsü ortaya çıkıncaya kadar Türkiye iki askerinin IŞİD’in elinde rehin olduğunu bilmiyordu. Çünkü uzun süredir IŞİD’in elinde olan askerlerle ilgili tek açıklama Sefter Taş’ın kaçırıldığı 1 Eylül 2015’te yapılmış, orada da isim verilmeden ‘bir askerle irtibat kesildi’ denilmişti.

IŞİD, 22 Aralık 2016’da yakma görüntülerini yayınlayınca iktidarda bir panik hali oldu. Önce Facebook, Twitter ve YouTube gibi sitelere erişim engellendi, internet yavaşlatıldı.

Sonrasında da dönemin hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş kameraların karşısına geçip hem olayı inkar etti hem de medyayı tehdit etti. Erdoğan’ın ittifak ortağı Perinçekgiller ise kasetin montaj haberin yalan olduğunu iddia etti.

Uzun süre bu konuda hiçbir resmi açıklama yapılmadı.

Sefter Taş’ın ailesi gaiplik davası açtıktan sonra Genelkurmay’dan bir heyet gizlice ve sessizce aileye gidip çocuklarının şehit olduğunu açıkladı.

Aile fertleri işe yerleştirildi, şehit maaşı bağlandı.

Ancak Fethi Şahin ile ilgili hala hiçbir açıklama yok. Resmi kayıtlara göre Fethi Şahin ‘sağ’ gözüküyor.

Görüntülere geri dönersek.

O görüntülerde skandal başka ayrıntılar da ortaya çıktı. Video kaydı üstünde yapılan incelemede infazcıların kimlikleri tespit edildi. Ön planda yer alan IŞİD’li Talip Akkut isimli bir militandı.

Diğerleri ise Hasan Aydın ve Muhittin Büyükyangöz.

Peki bu isimlere neden dikkat çekiyorum. Cevap aslında Erdoğan rejiminin karakteristiğini ve IŞİD ile olan ilişkilerini deşifre ediyor.

Şöyle ki;

Türk askerini yakan IŞİD’liler Türk makamlarınca biliniyor çünkü daha gözaltına alınıp bırakılmışlar.

Hasan Aydın mesela.

2012 ve 2015’te iki kez gözaltına alınıyor. İlkinde Adana polisi El Kaide operasyonunda alıyor. Serbest kalıyor. Üç yıl sonra ise Hatay’da yakalanıyor.

Bu kez durum daha da ilginç. Çünkü Hasan Aydın aralarında roket atarlar ve insansız hava araçlarının da bulunduğu bir minibus dolusu silahla yakalandı. Fakat gelin görün ki tweet attığı için gazeteci hapseden rejim Aydın’ı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı.

O da ilk fırsatta ‘karşıya’ geçip Türk askerini yaktı.

Skandal burada bitmiyor. Türk askerlerinin yakılması emrini veren Suriyeli Jamal Abdul Rahman Alwi ise daha sonra G.Antep’te yakalandı.

Hem de tesadüfen.

Alwi IŞİD’in ‘Kadı’sı olarak atanmış ve eşi, çocukları, torunlarıyla G.Antep’e yerleşmiş. Rahatlığa bakar mısınız? Başına bir şey gelmeyeceği garantisi almasa bu kadar rahat olabilir miydi sizce?

Daha durun, skandal serisi bitmedi.

Alwi 15 Haziran 2020’de G.Antep’te tesadüfen yakalandıktan sonra tutuklandı. Ancak kermese börek açan kadınları tutuklamak için yarışan rejim hakimleri Alwi’nin tutuksuz yargılanmasına karar verip yaklaşık bir yıl sonra tahliyesine hükmetti.

Tahliye gerekçesi ise ibret-i alem: “Delillerin toplanmış olması, karartma ihtimalinin olmaması ve sanığın ailesi ve şahsi mazereti.”

Alwi’nin yargılandığı davada bir başka skandal daha var.

Gaziantep 7.Ağır Ceza Mahkemesi Alwi’yi “2016’da Suriye’de biri asker iki Türk’ün şehit edilmesi olayı ile ilgili olarak” mahkum etti.

Ancak gelin görün ki mahkemenin şehit olarak kabul ettiği Fethi Şahin tüm resmi kayıtlarda ‘sağ’ gözüküyor. Ailesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektuplar, yaptığı başvurularda cevapsız bırakıldı.

Bugün itibariyle Fethi Şahin hala ‘sağ’ gözüküyor.

Gelelim skandalın esasına.

IŞİD gibi örgütler para için adam kaçırır. Her milletten, her dinden insanı kaçırıp bunların karşılığında ya para ya da esir takası yapar.

O açıdan iki Türk askerini takas yada para için elinde tutması şaşırtıcı değil. Sürpriz olan Erdoğan rejiminin iki askeri almak istememesi.

Kaynağımın anlattığı detaylar çok düşündürücü.

Dahası IŞİD’in Türkiye emirlerinden Ebu Ubeyde kod adlı İlyas Aydın’ın anlattıkları da edindiğim bilgilerle örtüşüyor.

Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplarca yakalanan İlyas Aydın uzun ve kapsamlı bir ifade vererek askerlerimizin yakılma sürecinde yaşananları anlattı. Kaynağımdan edindiğim bilgilerle örtüşen verilere göre şunlar yaşandı;

Ebu Ubeyde kod adlı IŞİD militanı MİT ile iki defa pazarlık masasına oturuyor. Süreci MİT Dış Operasyonlar Başkanı Kemal Eskintan yönetiyor. Ancak her iki toplantıda da sonuca ulaşamıyorlar. İlk toplantı esnasında Ankara Gar patlaması yaşanıyor ve görüşme yarım  kalıyor.

IŞİD Türk askerlerine karşı Türkiye’de tutuklu bulunan militanlarının bir kısmının serbest kalmasını istiyor. MİT yetkilileri ise olayı Kemal Eskintan- Mustafa Varank hattı üzerinden ‘yukarı’ya aktarıyor.

Ancak o dönem Erdoğan’ın öncelikleri farklı. Çünkü Haziran 2015 seçimlerinde hükümet kuracağı çoğunluğu alamamış.

Bir takım ayak oyunlarıyla Kasım seçimlerine gidiliyor.

Erdoğan açıkça “verin 400’ü bu iş huzur içinde çözülsün” diyerek halkı tehdit ediyor. Bu esnada iki askerin kaçırıldığı ve IŞİD ile pazarlık yapıldığı ortaya çıksın istenmiyor. Kemal Eskintan üzerinden “seçim arefesindeyiz bu olayı büyütmeyin, asker kaçırılması puan kaybettirir, bekletin” talimatı gidiyor.

Öte yandan MİT’in Suriye’de Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile tabiri  caizse cirit attığı dönem. Özellikle MİT ve ÖKK bağlantılı kişiler ve gruplar sınırları kendi hesaplarına yol geçen hanına çevirmiş durumda.

Bu esnada IŞİD İstanbul’da ve Türkçe çıkardığı Konstantiniye dergisi Sefter Taş ile uzun bir röportaj yayınladı. Taş doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrı yaparak kurtarılmasını istiyordu.

IŞİD Türkiye’nin askerleri almak için isteksiz olduğunu iddia etti.

Türkiye’nin iki askeri almak için hamle yapmaması,tabiri caizse kulağının üzerine yatması, fidye ödeyerek esirleri kurtarma yoluna gitmemesi ve umursamaz görünmesi IŞİD’i rahatsız ediyor.

Hatta İlyas Aydın’ın anlatımlarına göre bunu açıkça söylüyorlar.

İkinci görüşmeye gelen MİTçiler ise “her gün şehitler geliyor,iki şehit daha gelse çok bir şey olmaz” diyerek umursamaz tavırlarını sürdürüyorlar.

Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var.

IŞİD daha önce Norveçli ve Çinli iki askeri hükümetleri fidye ödemediği için öldürmüştü.

Türkiye’nin bunu bilmemesi mümkün değil.

Kaldı ki Haziran 2011’de IŞİD Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğunu basmış ve 49 kişiyi rehin almıştı. Türkiye pazarlıklar sonucu bu rehineleri kurtarmıştı.

Yani IŞİD ile pazarlık yapılarak rehinelerin kurtarılabileceğini biliyorlardı.

Ancak iki askeri hiç önemsemediler ve IŞİD vahşice cinayet işledi.

Sonrasında ise skandallar serisi devam etti. İki Türk askerini yakan IŞİD’liler cesetlerden geriye kalanları Özgür Suriye Ordusu aracılığıyla  Türkiye’ye  satmaya çalışıyor.

İstenen para da 10 bin dolar.

Konu yine Kemal Eskintan – Mustafa Varank üzerinden Saray’a iletiliyor.

Ancak cenazelerin Türkiyeye getirilmesinin olayı büyüteceği, ölümlerin resmiyet kazanacağı ve bir şekilde iktidarın ihmalinin tartışılacağını düşünen hükümet teklifi geri çeviriyor.

Yani askerleri canlı kurtarmayanlar, cenazelerini de ülkeye sokturmuyor. Kemikler iki torba içinde Türkiye sınırına yakın bir yerde Sultan Murat Tümeni’ne ait silah deposuna kaldırılıyor.

Erdoğan ve MİT yönetimi şehitlere ait kalıntıların ülkeye getirilmesine izin vermeyince olayı kapatma işi oradaki özel kuvvetler askerlerine kalıyor. Bir grup özel kuvvet askeri şehitlerin cenazelerinden geriye kalanları alıp Sultan Murat Tümeni’ne ait deponun yakınlarına defnediyorlar.

Malesef bu bilgi Fethi Şahin’in ailesine de verilmiyor.

Sonuç itibariyle; yıllardır saklanan gerçekler böyle. İki Türk askeri Erdoğan rejimi tarafından bilerek isteyerek seçim hesapları için ölüme terk edildi.

IŞİD de Türk ordusunun üniformasını giyen iki askeri canlı canlı yaktı.

Sonrasında cenazelerden geriye kalan parçaların Türkiye’ye getirilmesi ihtimali belirince onu da engellediler.

Malesef acı gerçekler böyle.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Bu gerçekler bu toplumun umurunda mı?

    Neler gördü bu gözler, neler işitti bu kulaklar ama tık yok. Toplumun bütün kesimleri kulağı üstüne yatmış ama birgun düşerse tekme atarlar. Bu toplumun insanlığı budur.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin