YORUM | DOÇ. DR. MAHMUT AKPINAR
Birkaç gün önce yaşadığımız olay bizde derin etki oluşturdu. Çalıştığımız yerin karşısındaki küçük parkın içinde büyük bir ağaç ve altında banklar var. Bazen gençler bir şeyler yemeye geliyor, müzik açıyorlar. Geç vakitler kafaları iyi oluyor, gürültülü şekilde eğleniyorlar. Komşuların şikayeti üzerine polisler gelip gençleri uyarıyor, dağılıyorlar.
Güneşli bir günün gecesinde işler hafifledikten sonra çay içmeye niyet ettim. Dışarda müzik açmış “kızlı erkekli” eğlenen ergen bir grup var. İngiltere’de çok sarhoşla muhatap oldum, altına edenleri gördüm, ama o haldeyken bile nezaketi, lütfen demeyi, teşekkür etmeyi terk etmiyorlar. Bu arada Türkiye’de avukat iken burada atık yağları toplayarak iaşesini temin eden arkadaşın kamyonetinden varilleri indirdiğini gördüm. Selam verdim, “Gel çay içelim, biraz laflayalım” dedim. O da, “Koronadan dolayı asosyal hale geldik, biraz muhabbet edelim, olur” dedi. “Sanki bidonlardan birisi yok, çalınmış olabilir mi?” dedi, gençlere doğru baktı. Ben de, “Onlar gürültülü eğlenirler, ama zarar vermezler. Ayrıca yağ bidonunu ne yapsınlar?” dedim. Sonra polisler geldi ve gençleri sordu, ama gençler dağılmıştı. Polis, “Bir kaybınız var mı?” diye sordu, arkadaş da, “Varillerden birisi yok, ama çok da önemli değil!” dedi. Polis, “Nereye gittiler?” diye sorduğunda, arkadaş gençleri koruyucu tavır takınarak gittikleri yönü söylemedi.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Çayları getirdim, güzel bir akşamında koyu muhabbete başladık. Yemek dağıtımı yapan diğer arkadaş da katıldı. Gurbette üç Türk ne konuşursa biz de onları konuşuyoruz. Türkiye, toplum, siyaset, spor…
Gece 11.00, muhabbetin en koyu anında karşı evden orta yaşlı bir hanım çıktı ve kamyoneti göstererek “Aracın sahibi aranızda mı?” dedi. Yağcı arkadaş, “Evet” deyince, kadın telefonunu açtı ve bir video gösterdi. Çocuklar arabadan bir şey alırken kadın fark etmiş ve kayda almış, ayrıca polisi aramış. Meğer polisler kadının araması üzerine gelmişler. Oysa arkadaşım polise karşı gençleri koruyucu tavır almıştı. Hayret içinde kadına teşekkür ettik. Gençlerin hırsızlık amacının olduğunu düşünmüyoruz. Varil eski ve değeri de yok zaten. Muhtemelen gençler varili yuvarlayarak eğlenmek istediler. Ama bir vatandaş bir araçtan izinsiz bir şeyler çalan gençleri kayda almakla ve polise bildirmekle kalmamış, gelip olayı bize de rapor etmişti.
Bizi asıl hayrete düşüren şey daha sonra yaşandı. Muhabbetin dibini bulmuşken polisler tekrar geldi. Kamyonetin sahibini çağırdı ve polis aracının arka koltuğundan yağlı koca varili çıkarıp kendisine teslim etti. Muhtemelen çocuklar varili bir yerlerde bırakıp gittiler. Ama özel mülkiyetin önemsendiği, çalmanın büyük suç sayıldığı bu ülkede polis değersiz olmasına bakmaksızın yağlı varili buldu ve getirip sahibine teslim etti. Polisin varilin peşine düşüp bulması hepimizde şaşkınlık oluşturdu. Bu hadise bana 2005 yılında Ankara’da yaşadığım hırsızlık vakasını hatırlattı. Polis karakoluna 100 metre mesafedeki evimize gündüz vakti, kapı kırılarak girilmişti. Polisi aradım, bir saat sonra geldi. Hayatından bezmiş, göbekli, güven vermeyen polis memuru, “Hocam ümitlenme, bundan bir şey çıkmaz!” dedi rapor bile tutmadı.
Hırsızlık taşa tapandan, ineğe tapana kadar bütün din ve inançlarda suç. Çalmanın Uganda’dan Patagonya’ya kadar bütün hukuk sistemlerinde cezası var. Peki fark nerde ortaya çıkıyor?
Hırsız her yerde hırsız. Her ülkede suç işleme potansiyelinde insanlar olur. Ama bazı ülkelerde hırsızı yakalayan polisler hapse atılır, bazı ülkelerde polis çalınan varili bulur, iade eder. Bazı toplumlar yağlı varilin çalınmasından rahatsız olur, polisi arar, yetmez vakayı videoya alır. Bazı ülkelerde ise variller dolusu paraları çalanlar görmezden gelinir. Toplum “Çalıyor ama çalışıyor!” diyerek hırsızlığı meşrulaştırır, hırsızı kahramanlaştırır.
COĞRAFYA KADER MİDİR?
“Coğrafya kaderdir” diye bir laf dolaşıyor ortalıkta. Coğrafya kader değildir, ama insanların sorumsuzluğu, hak ve adalet konularında duyarsızlığı, tepkisizliği zaman içinde o toplumun kaderi olur. Yoksulluğun, gelişmemişliğin, güvensizliğin sebebi olur.
Tunus’lu büyük Müslüman düşünür İbni Haldun’un Mukaddime’de bahsettiği üzere iklimin ve coğrafyanın elbette kültür, sosyoloji üzerinde etkisi vardır. Ama bu tembelliği, duyarsızlığı, adaletsizliği, adamsendeciliği açıklamaya yetmez. Nitekim soğuk iklime sahip Avrupa Ortaçağ’da yoksul ve karanlık bir dönem yaşarken, sıcak Ortadoğu dünyada en ileri medeniyete, en güzel kentlere sahipti. Dün Alper Ender Fırat’ın yazısında bahsettiği üzere ortak sınıra sahip, komşu ABD ve Meksika’nın gelişmişlikte birbirinden bu kadar uzak olması iklimle, coğrafyayla açıklanamaz. Meksika, Teksas’la komşu ve iklimleri çok benzer. Teksas, California ABD’nin en zengin, en gelişmiş eyaletlerinden iken Meksika yoksullukla boğuşuyor. Meksikalılar sınırın öte tarafına geçmek için canlarını tehlikeye atıyor.
Birisi gelişmiş iken öteki neden fakir, perişan, huzursuz, güvensiz?
Birisinde hırsızlar, suçlular cezalandırılırken, fatura öderken ötekinde suçlular kendinden emin suç işlemeye devam ediyor da ondan! ABD’de suça bulaşan mutlaka karşılığını görürken, Meksikalı bir şekilde cezadan kurtuluyor. “Coğrafya kaderdir” söylemi kolaycılık, sorundan kaçış. Bu coğrafyada bir dönem “fakirler mahcup olmasın” diye sadaka taşlarına paralar konurdu ve kimse paraları çalmazdı.
Yazımı “Allah Dostları” isimli kitapta gördüğüm hadisle bitirelim: “Kendisine layık gördüğünü sana layık görmeyenin dostluğunda hayır yoktur,” (c1. S:129. Şule yayınları 2003). Yani, kendisi ejder meyvesi yerken, altın varaklı bardaklardan içerken, saraylarda yaşarken sana sabrı nasihat eden, kafana çay atan, seni patates soğana mahkum edenin dostluğuna, liderliğine güvenme! Onun için ölmeye filan kalkma diyor.