“İtinayla muhtıra yazılır. Hem çok kullanışlıdır, maksat gerçekleşir hem de yan etkisi yoktur.”
Hürriyet Gazetesinin ‘Karargâh rahatsız’ (25 Şubat 2017) manşetinin altına bu reklam cümleleri yazılsa yeridir. Sadece haberin başlığını ve Erdoğan gazetecilerinin tepkisini okursanız 12 Mart muhtırası verildi zannedebilirsiniz. Oysa yedi maddenin tamamı muhalefetin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a yönelik eleştirilerine cevap. Yalnızca iki tanesi yakın zamanda gündeme gelen konular. Biri, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin 15 Temmuz’dan tutuklu kardeşi Mehmet Dişli’yle ortak arsa iddiası. Karargah zaten yazılı açıklamayla bu iddiayı yalanlamıştı. Geriye Türk Silahlı Kuvvetleri’nde başörtüsünü serbest bırakma kararı kalıyor. O konuda da çok özenli bir dille “Bize sorulmadan yapıldı” deniliyor.
Haber aslında ‘karargah savunmada’ başlığı ile verilecek kıvamda. ‘Rahatsız’ ibaresinin yanına Mustafa Balbay’ın ‘genç subaylar tedirgin’ manşeti iliştirilince kullanışlı hale geliyor.
SAKINCALI PİYADE ARINÇ’LAR BİLE ÇAĞIRILDI!
Genelkurmay Başkanı, bütün yetkileri alınmış, hiçbir birlikle emir komuta ilişkisi kalmamış durumda. Avrupa’daki krallar gibi sembolik ve ritüel bir figürden öte anlamı yok. Bir de kum torbası olarak faydalı olabilir. Bugünlerde amaçlanan da o galiba. Referandumla ilgili sıkıntı baş gösterdiği tezleri havada uçuşurken, Bülent Arınç gibi sakıncalı piyadeler bile silah altına çağrılırken Hürriyet’in manşeti imdada yetişti.
Aslında Doğan Grubu’nun da Akar’dan farkı yok. Holdingin Ankara temsilcisi aylardır tutuklu, üst düzey bürokratları tutuksuz yargılanıyor. Soruşturmanın Aydın Doğan’a ulaşması bir işarete bakıyor. Polis canı sıkıldıkça holdinge baskına gidiyor. Bu durumdaki Hürriyet vesayetçilik yapıyormuş! Yerseniz… Yandaşlar öyle diyor.
Ne zaman sandık belirse ufukta, seçmen listelerinin açıklanması kadar rutine binen gelişmeler yaşanıyor. Muhakkak çakma bir vesayet çıkışı oluyor ve Doğan Grubu ile kavga fotoğrafı çektiriliyor. Kavga bitince bir açılış ya da benzeri jestle zarar telafi ediliyor.
Bir dönem Yeşilçam’da birbirinin kopyası melodramlar çekilirdi. Tekrarlara ve benzeşmelere rağmen iş yapardı. Siyasetin melodramı da bu çakma vesayet mücadelesi oldu. 27 Nisan e-muhtırası bugünküne ne kadar benziyordu. Muhtıranın konusu, Şanlıurfa’da Kutlu Doğum etkinliğinde ilahi okuyan kızlardı. Bugünkü kadar zayıf bir metindi. Sonra ne oldu? AKP rekor oyla tek başına iktidara geldi. Sözde muhtırayı veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, çok az komutana nasip olan kazanımlarla emekli oldu. Zırhlı özel arabadan devlet nişanına kadar, Erdoğan hiçbir şey esirgemedi kendisinden.
ERDOĞAN-BÜYÜKANIT KAYIKÇI KAVGASI
Geçen hafta ilginç bir röportaj yayınlandı Habertürk gazetesinde. Başbakan Başdanışmanı Abdülkadir Özkan, Dolmabahçe görüşmesinde Erdoğan ile Büyükanıt’ın Hizmet Hareketini bitirme konusunda anlaştığını söyledi.
Şu ifadeler Başdanışman Özkan’a ait:
“Çok enteresan bir şey söyleyeceğim. Hatırlarsanız Sayın Erdoğan Başbakan olduğu dönemde Dolmabahçe’deki ofisinde dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile özel bir görüşme yapmıştı. İçeriği açıklanmadı ve Büyükanıt “Benimle mezara girecek” dedi. O görüşmeden tam bir ay sonra Ümraniye’de bir gecekonduda mühimmatlar bulundu. Sonra Poyrazköy baskını oldu ve Ergenekon süreci başladı. 2007’de Erdoğan bu örgütün devlet içerisinden tasfiye edilme operasyonunu başlatacaktı. Ama bir ay sonra orduya ait mühimmatların bulunduğu, darbe günlüklerinin ele geçirildiği haberleri üzerinden bir kamuoyu oluşturdular. Ordunun darbe hazırlığı içerisinde olduğunu ve kendilerinin bu darbeyi deşifre ettiğini söylediler. Süreci manipüle ettiler. Erdoğan, 2011 sonrasında dershaneler tartışmasını açarak örgütün tasfiye sürecini başlattı.”
Anlayacağınız, perdenin önünde kayıkçı kavgası arkada kirli koalisyon.
28 ŞUBAT’TAN NEDEN HESAP SORULMADI?
Benzer bir durum 28 Şubat için de söz konusu. Normal şartlarda 28 Şubat’çılardan hesap sorulması gerekirdi değil mi? Refah ve Fazilet Partileri kapatılmış, binlerce insan mağdur olmuş, başörtülüler yerlerde süründürülmüştü. Savsaklanan bir yargılama dışında ne var?
Erdoğan, 28 Şubatçıları hedef alan operasyonlara sert tepki göstermiş “Bu dalgalar milleti boğar” demişti. Şimdi düşünüyorum da rahmetli Necmettin Erbakan’ın iki partisi üst üste kapatılmasaydı, AKP diye bir parti olabilir miydi? Rüzgarı en fazla arkalarına aldıkları günlerde 70 yaşındaki Recai Kutan, Abdullah Gül’ü ve dolayısıyla Erdoğan’ı yenmişti.
(28 Şubat neyi başardı? Sorusuna cevabı sonraki yazıya bırakalım)
‘Karargâh Rahatsız’ manşetine gelmeden, AKP’nin yine bu vesayet oyununa sarılacağının işaretini iki gün önce Star Gazetesi vermişti. AKP’lilerin şuuraltındaki bütün öcülerin fotoğrafını kolajlayıp ‘vesayet pusuda’ diye manşet attılar. Vural Savaş’tan Ahmet Necdet Sezer’e ve Çevik Bir’den Kenan Evren’e kadar bütün ‘nefret objeleri’ bir aradaydı. Umdukları etki oluşmayınca ihale Hürriyet’e kaldı.
Ters manyel yaparak “Yetişin ey ehli vatan, iktidar elden gidiyor” mesajı verdiler. Gel gör ki bu da tutmadı. Rütbeleri sökülmüş Hulusi Akar ve dişleri eline verilmiş Aydın Doğan’la bu kadar oluyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in “FETÖ deprem yapacak” iddiası kadar ancak ciddiye alındı.
AKP bu manşeti ne kadar çok kullanırsa çaresizliği o denli büyük demektir.