YORUM | ALPER ENDER FIRAT
On binlerce vatan evladının ölümüne sebep olmuş bir örgüt ve onun kurucusundan bahsediyoruz. Yazarken binlerce gencin ölümü diye kolayca söyleyiveriyoruz da detayları düşününce insanın içini tanımsız bir öfke kaplıyor. Her zaman derin devletle muvazaalı iş tutmuş, her yönüyle karanlık, her yönüyle kirli bir geçmiş var önümüzde duran. Biraz hafızanızı zorlandığınızda hak vereceksiniz.
PKK’nın Dağlıca karakoluna defalarca yaptığı baskınları hatırlıyor musunuz? Kurbanlık gibi teröristin önüne yem edilen Mehmetçikleri…
Aktütün’ü, Şemdinli’yi, Çukurca’yı…
Aynı yerden defalarca ısırılmamıza rağmen iç politikaya göre artıp-azalan ve hiçbir yapısal önlem alınmayan PKK terörünü detaylarıyla hatırlayanımız var mı?
Mesela 13 askerin şehit edildiği Silvan baskınını… Sonradan o baskın emrini İmralı’dan Kandil’e bir MİT mensubunun taşıdığının ortaya çıkmasını hatırlıyor musunuz?
Silvan baskını bile tek başına Derin devlet ile terörün kirli ilişkisini açıklamaya yetecek kadar şaibe barındırıyor. 14 Temmuz 2011 tarihinde, çoğunluğu acemi olan askerler arazi taramasına çıkartılmış, yorgunluktan kımıldayamayacak hale gelinceye kadar saatlerce dolaştırılmıştı. Saatler sonra dinlenmek için de saldırıya açık tehlikeli bir yer seçilmişti. Askerlerin daha yüksek bir yere mevzilenmelerine binbaşı müsaade etmemişti. Üstelik saha taramasına çıkarılan bu askerlerde yeterince çelik yelek ve su da yoktu. Telsizden teröristlerin sesi duyulmuştu buna rağmen yardım için helikopter istenmemiş ve herhangi bir tedbir de alınmamıştı. Böyle bir durumda askerler baskın yemiş ve 13 verilmişti.
Bu baskını önemli hale getiren başka bir konu da saldırı emrini İmralı’dan, Kandil’e bir MİT mensubunun taşıdığının tespit edilmiş olmasıydı.
Göstere göstere yenilen bu baskınla ilgili rütbeli askerler hakkında açılan dava Temmuz 2015 tarihinde sonuçlanmıştı. Kararda ‘Asker yorgunluktan uyukluyordu’ gerekçesiyle haklarında dava açılan rütbeli askerler beraat etmişti. Saldırı emrini İmralı’dan Kandil’e götüren bu MİT mensubunu savcı Sadrettin Sarıkaya sorguya çekmek istemiş ama hükümet kriz çıkartarak buna müsaade etmemişti. Adı geçen savcının bugün hapiste olduğunu hatırlatmış olalım.
12 Haziran 2011 seçimleri; Türkiye için bir dönüm noktası olabilir, AB standartlarında bir ülke olmasının kapılarını ardına kadar açabilirdi. Seçimlerin meydana getirdiği olumlu atmosferle (AK Parti seçime bu vaatle girmişti) ‘Demokrasi ve insan hakları temelli bir ülke’ olmaya doğru gidecekken bu saldırıyla başlayan süreç, yeniden güvenlik öncelikli, terörün merkezde olduğu bir ülkeye dönüştürmüştü Türkiye’yi.
Tıpkı 1993 yılında PKK’nın önüne silahsız olarak atılan 33 erin şehit edilmesi gibi, Silvan saldırısı da Türkiye’yi hukuk rotasından çıkaracak süreci başlatmıştı. Ardından şaibeli bir şekilde roboski saldırısı olmuş ülke bir anda bambaşka bir renge bürünmüştü.
Türkiye ne zaman hukuk ve özgürlük alanında ilerleme sürecine girse derin devletin mutlaka bir karşı hamlesi gelirdi. Ve bu hamlelerin neredeyse tamamı PKK kanalıyla gerçekleşirdi. 1993 yılında Özal’ın yapmak istediği birçok yapısal değişimin önü, 33 erin şehit edilmesiyle kesilmişti.
7 Haziran seçimlerinde psikolojik hezimete uğrayan Recep T. Erdoğan’ın imdadına, kucağına oturduğu derin devletin nasıl koştuğunu hatırlayın. Terör, PKK eliyle yine azgın bir canavara dönüştürülmüştü. Toplumun terör kozundan ürküp 1 Kasım seçimlerinde AKP’ye istediğini vermesinden sonra PKK görevini yapmış olmanın rahatlığıyla köşesine çekilmişti.
İstanbul seçimleri öncesi AKP zor durumda kalınca artık bütün perdeleri kaldırarak bizzat Öcalan’ı sahaya sürdüler. 31 Mart seçimlerinde de Bese Hozat, Duran Kalkan gibi isimler ters algı çalışmalarına katılmış, AKP’nin işine yarayacak hamleler yapmışlardı.
Sarma yapıp işsizlerin yardımına koşan teyzelerin, lohusa kadınların, bebeklerin terörist olarak tutuklandığı bir zamanda Öcalan gibi bir terörist yerli ve milli olarak vasıflandırıldı. Kürt-Türk on binlerce ana kuzusunun ölümüne sebep olan yerli ve milli bir katilin mesajlarını ulaştırmak için görünüşte kırmızı bültenle aranan kardeşini Osman’ı da devlet kanalına çıkardılar. Erdoğan aklımızla alay eder gibi, kırmızı bültenden haberi olmadığını söyledi. TRT yayını için topu kanal yöneticilerine attı. Tıpkı Mavi Marmara olayındaki gibi ‘bana mı sordular? Deyip çıktı.
AKP çok zor durumda kalmış olmalı ki derin devlet bütün kartlarını açık etmek zorunda kaldı.
Evlat katlede katlede varlığını sürdüren bu şebeke ve elebaşları bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor artık. Bize kimlerle kirli bir ittifak içinde olduklarının fotoğrafını çok açık bir şekilde gösteriyorlar.
Bu ülkenin gerçek tarihi bir ‘tanırım iyi çocuklar’ tarihidir ve bu onun aynı zamanda ‘kara talihidir’
Bugün tutuklanarak hücrelere atılan o savcılar bu kirli devletin, evlatlara kıyan katillerin tam ümüğünden yakalamıştı. Ama millet katilleri yakalayan savcı ve polislerin değil, kendi evlatlarının katillerinin arkasında durdu. Onlara kol kanat gerdi.
Kirli ilişkiler ağını çözen ve ona el atan savcıları hücrelere kapattıktan sonra bu habis ruh binlerce vatan evladını şehit etti. Evlatları toprağa gömenler ise o katillerin ağa babalarının arkasında durmaya devam etti.
Recep T. Erdoğan, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Abdullah Öcalan siyasi aktör olarak var olmaya devam ettikçe bu ülkenin sıvasız evlerinde yaşayan çocuklar şehit olmaya devam edecek.