Ve Mahir ve Rabia Naz ve Berra!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Çok değil daha birkaç gün önce Rabia Naz’ın annesi Atika Vatan: “Kucağımda 40 günlük bebeğimle eşimin adaletini buradan sağlamaya çalışıyorum. Sesimi herkese duyurmaya çalışıyorum. Benim devletim nerede?” demişti.

Birkaç gün sonra Insta fenosu Büşra Nur’un videoları düştü sosyal medyaya. Siyasal İslam döneminde gününü gün eden “Yeşil Türkler”den biriydi Büşra Nur Çalar. Allah ona ve kocası Emin’e “yürüyün ya partililer” demişti. Son derece cafcaflı ve şatafatlı bir hayatları vardı ve bunu sosyal medyada paylaşmaktan büyük haz alıyordu Büşra Nur. Henüz yeni doğmuş olan bebeğine de tek taş pırlanta almış, parmağına takmış çektiği görgüsüzlüğün şahikası görseli hesabından paylaşmayı ihmal etmemişti.

Geçiyoruz…

Şöyle yazmıştı, başka ülkede olsa ruh hastalığından dolayı ömür boyu tımarhaneden çıkamayacak olan bir trol: “Kaç gündür evde elektrik yok, çocuklar üşüyor, hasta olurlarsa sorumlusu TEDAŞ’tır” Evine iki gün elektrik gelmeyince zıvanadan çıkan bu tip, bir süre sonra ailesinin yaşadığı zulümden kaçarken boğulan bebek için şunları diyebiliyordu; “Büyüselerdi terörist olacaklardı! Onlara en iyi cezayı Meriç veriyor!”

Biliyorum ters anoloji romansıyla bir meseleyi izah etmek biraz kolaya kaçmak oluyor ama yaşadığımız çağda, standartsızlık ve ilkesizlik o kadar başını almış gitmiş durumda ki, biraz da başka çare kalmıyor.

Her devir kendi sonradan görmelerini ve elitlerini bir şekilde üretiyor. Yandaşlar tıynetleri nispetinde semiriyorlar bir şekilde. Çalar Ailesi de bunlardan sadece biriydi.

Şeyhlerin torunları havuzlu villalarda paylaşımlarda bulunuyor, müritler dedelerinin gözlerinde cenneti ararken onlar serin sularda meyve kokteylleri yudumluyorlardı.

Keza erkekler de Game Of The Thorones tahtına benzer tahtlarda sünnet merasimi yapıyorlardı.

AKP iktidarının sosyal dokudaki yaptığı değişikliğin çarpıcı birkaç karesinden ibaretti bunlar.

Toplumu tam orta yerinden ikiye bölerek ve sürekli vatan millet edebiyatıyla bir şekilde gemisini yüzdüren iktidar taraftarlarının yaşam standardı hakkında bizlere fikir vermesi bir yana, her fırsatta Sahabeden, tevazudan ve dervişlikten örnekler vererek kitleleri peyinden sürükleyenlerin yaşadıkları hayatın enteresan yansımasından başka bir şey değildi.

Rabia Naz hayatını henüz yaşamaya bile başlamamış 11 yaşında bir çocuktu. Evinin önünde oynarken iktidar mensubu bir ailenin veletlerinden birinin kullandığı araba ona hızla çarptı. Vücudunda kırılmadık kemik kalmamış, bir ayağı bileğinden kopma noktasına gelmişti. Sürücü minik Rabia Naz’ı hastaneye götürmek yerine onu ıssız bir mezbeleliğe attı ve ölüme terk etti.

Ve AKP iktidarının savcıları minik kızın intihar ettiğine ülkeyi inandırmak için her türlü kepazeliği göze aldılar. İktidar medyası var gücüyle bunu destekledi. Acılı babayı tımarhaneye kapatmayı denediler, olayları araştıran gerçek gazetecileri gözaltına aldılar ve sonunda babayı hapsettiler.

Annesi Atika çaresizce haykırdı ama onu da gözaltına alarak gücün zalim bir çetenin eline geçtiğinde nasıl bir canavara dönüşebileceğini tüm insanlığa gösterdiler.

Büşra Nur ise yakın arkadaşlarıyla bilmem ne kasrında kızının mevlidini yapıyordu. Düğün dernek, davul zurna, şatafat, ışırlar, altınlar havada uçuşuyordu. Bütün bunları sonradan görmeliğin şahikası olarak takipçileriyle paylaşmaktan ise ar etmiyordu siyasal İslam’ın sonradan türedi varsılları.

Bu ülke insanı için hayatını dizayn eden, kalbinde insanlığa hizmetten başka zerre bir şey bulunmayan masumlar ise hain ve terörist ilan ediliyor, açlığa mahkum ediliyordu bir yandan.

İşlerinden oluyor, hapislere atılıyor, pasaportları ellerinden alınıp bir tür açık hava hapishanesinde yokluğa mahkum ediliyorlardı.

Fırsatını bulanlar ise yasa dışı yollarla ülkeden kaçmayı deniyordu.

İşte bu durumda da “hainler kaçıyor” yaygarası koparıyordu islamofaşizmin günümüz uşakları.

Aşağıda görselini gördüğünüz minik pantolon 2 yaşındaki Mahir Işık’a ait. Mahir ve ailesi de siyasal İslamcıların soykırımına uğramışlardı ve anne babası yurt dışına kaçmaktan başka çare bulamıştı.

Ailesiyle beraber soğuk ve karanlık sularda can verdi minik Mahir. Pantolonunu cansız bedeninden keserek çıkardılar. “Yaşasa terörist olacaktı” diye yürek soğuttu İslamcı katiller.

Bu ülke son birkaç yüz yıldır ideolojik yelpazenin sağından ya da solundan gelmesi fark etmeyen, ancak iktidarı ele geçirdiği an zalimleşen, semiren ve en önemlisi sonradan görmeliği yaşam tarzı haline getirenlerin elinde ziyan oldu. AKP, Erdoğan ve tayfasının farkı ise, galiba tabutun son çivilerini çakan jenerasyon olmasıydı.

Bu sebeple onlar çıkarken ışıkları kapatacaklar, geriye bir şey kalmayacak çünkü!


Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

  1. Değerli kardeşim bir notum var iletirsen sevinirim bazı yazılara yorum yapılmasın diye yorum yazabileceğiniz bir alan koymamışlar. Şikâyet vs için değil bizi bu hallere düşüren hatalardan biri de bu gibi ufak tefek te olsa … denerek bir daha yapılmaması adına not düşürmek için

    Aşağıdaki alıntıyı sitenizden yaptım.
    “Kişi kendisi için istemediği bir şeyi başkasına yapmasının doğru olmadığını hatırlatan Ali Demirel Ticari olarak Lisanssız bilgisayar programı kullanmanın kul hakkına girdiğini söyledi “.
    Yer iki farklı il, yıl 2008- 2011ve ötesi maaşı asgari ucret (750) olarak yatırılan yardımcı öğretmenlerden daha sonra elden 250 tl geri aliniyordu. O zaman kul hakki kimsenin aklina gelmiyor muydu.
    Şu anda memleketteki ‘kendine müslümanlık’ o günlerde bizim içinde öyleydi. Bazıları kendilerine herşeyi layık görürken başkalarına nerde kaldı hizmet ruhu adanmışlık diyordu. Allah bilir ya suizan etmek istemem inşallah ileride devran değişince bizim müslümanlar! Kendine musliman olmazlar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin