YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Erdoğan bir şeyleri yapmadan önce yoklama çeker, kamuoyunun tepkisini ölçer. Sonra da onu halkın kabulleneceği bir forma sokarak, güzelce zarflayarak icraata koyar. Korona salgını ülkeyi sarınca Erdoğan: “Devlet, en çok da işte böyle günler için vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurumları ve imkanlarıyla 83 milyon vatandaşın istisnasız tamamının yanındadır.” diye güya vatandaşa yardımcı olacakmış intibaı veren konuşmayı Tekalifi Milliye Emirleri’ne getirdi. Ve bu konuyu bir kaç dile getirerek ülke gündemine soktu.
Bütün devletler Korona nedeniyle işsiz kalan, dükkanını kapatan, gelirini kaybeden vatandaşlarına yardım ediyor, hesaplarına para yatırıyordu. “Siz yeterki evinizde kalın, karantinaya uyun, biz sizin temel yaşam ihtiyaçlarınızı karşılayacağız!” diyerek vatandaşını rahatlatıyordu. “Dünya Lideri” Erdoğan işsiz kalan kimselere, kapatılan dükkanlara destek ödemek zorunda kalmamak için tüm dünyanın uyguladığı, Bilim Kurulu’nun ısrarla tavsiye ettiği sokağa çıkma yasağını uygulamadı. Ama içine Atatürkçülük sosu da katarak “Tekalifi Milliye Emirlerini” gündem ediyor.
Tekalifi Milliye Emirleri nedir?
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti yeniliyor. Başkenti dahil, limanları tersanaleri işgal ediliyor, orduları terhis ediliyor. Yıkılmış bir devletin, tükenmiş bir milletin, işgallerin olduğu bu dönemde Millet ülkeyi kurtarmak için yokluklar içinde bir Milli Mücadele başlatıyor. İşte Tekalifi Milliye Emirleri bu dönemde işgallerden ülkeyi kurtarmaya yönelik verilecek mücadele için milletten son bir fedakarlık beklemektir; milli yükümlülükler ilan etmektir. Nitekim millet, kıt imkanlarla yeni bir ordu donatmış, elinde ne varsa vermiş ve bu orduyla ülkeyi işgalden kurtarmıştır. Fedakar Anadolu insanı erzakını, giyeceklerini paylaşmış, kağnısıyla orduya malzeme taşımış, araç gerecini ordunun emrine vermiştir.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Erdoğan Korona sebebiyle “Milletimizin yanındayız” derken bile, Millete yeni yükler vurmayı amaçlamakta, Tekalifi Milliye’yi devreye sokup milleti daha fazla soymanın planlarını yapmaktadır. Günümüzdeki durumun 1921’lerin Türkiye’siyle ve Milli Mücadele dönemleriyle, dolayısıyla Tekalifi Milliye şartlarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Teşbihin iler tutar tarafı yoktur. O dönemde dünyayı saran bir savaş yaşanmış ve devlet çökmüş, ordu tasfiye edilmiş, ülke işgale uğramış ekonomi tamamen bitmişti. Yeni bir devlet ve ordu kurulmasına ihtiyaç vardı; millet büyük fedakarlık yaparak işgali bitirip özgürlüğünü almayı başardı. Bugün ise tam tersi bir durum söz konusu. Erdoğan iktidarı devleti çökertti, ekonomiyi bitirdi, kamu kaynaklarını talan etti, milleti işsiz güçsüz bıraktı. Milli bir mücadele değil, milli ayrışma, bölünme, huzursuzluk, adaletsizlik, zulüm süreci başlattı. Sağlam bir devleti-ekonomiyi batırdı, güçlü bir orduyu perişan etti. Şimdi de Korona’yı gerekçe yapıp milleti bir defa daha soymanın yollarını yapıyor.
Mevcut hal, Mili Mücadele yıllarıyla ve Tekalifi Milliye emirleriyle karşılaştırılamaz. Ama İnönü döneminde uygulanan Varlık Vergisi şartlarıyla benzerliği var.
Yıl 1942. II. Dünya Savaşı devam ediyor. Hitler bütün Avrupayı kasıp kavuruyor. Nazi orduları sınırlarımıza kadar gelmiş, Meriç Nehri’ne dayanmış. İnönü bir yandan seferberlik ilan edip olası savaşa hazırlanırken öte yandan Hitler’i kızdırmamaya çalışıyor. Doğal olarak dünyada ekonomik kriz var. Ekonomisi zaten zayıf olan Türkiye dünyadaki kriz, savaş ve ülkedeki seferberlik nedeniyle ciddi zorluklar çekiyor. Vergi gelirleri düşmüş, devletin giderlerini karşılaması zorlaşmış. İşte böyle bir dönemde 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı kanunla yeni bir gelir aracı olarak Varlık Vergisi ilan ediliyor. Savaş koşullarında oluşan haksız kazancı vergilemek gerekçe olarak sunuluyor ve bu vergi azınlıkları hedefliyor. Dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu bugünkü siyasetçiler gibi olayı farklı takdim ediyor: “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.” diyerek yapılan adaletsizliği, mala çökmeyi meşrulaştırmaya uğraşıyor. Osmanlı döneminden beri ticarette, zenaatta ve sanayide azınlıklar etkiliydi. Varlık Vergisiyle II. Dünya Savaşı şartları gerekçe gösterilerek ekonomiyi ayakta tutan ve üretimin önemli kısmını yapan azınlıklara mallarının yarısına varan oranda ek vergiler kondu ve kısa sürede ödemeleri istendi. Doğal olarak pek çok insan malını mülkünü satıp bu vergiyi ödeyemedi. Pek çok Ermeni, Rum, Yahudi kanuna aykırı hareket etmekten o dönemin sürgün yeri olan Aşkala’ye gönderilmdi ve orada kötü şartlarda maden ve yol yapım alanlarında zoraki çalışmaya maruz bırakıldı. Malını kaybetmenin yanında çok sayıda azınlık mensubu canından oldu.
Varlık vergisinin çıkarılması zaten kötü olan üretimi ve ekonomiyi iyice bitirdi,ticareti bilen pek çok azınlık ülkeyi terk etti. 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olaylarında azınlıkların mallarına ve canlarına yönelik bir saldırı daha olunca elinde sermayesi, sanatı olan, ticaret ve üretim yapan azınlıklar bu ülkede yaşayamayacaklarını anladılar ve Anadolu’yu nerdeyse bütünüyle terk ettiler.
Bugünlerde Erdoğan’ın dilinin altındaki bakla asla Tekalifi Milliye emirlerinden çok servet sahiplerinin mallarına, banka hesaplarına çökmeyi planlayan yeni bir Varlık Vergisi’ni andırıyor. Aradaki büyük farkl şu ki, hep tukaka ettikleri İnönü hükümetleri bunu II. Dünya Savaşı şartlarında, tüm dünyanın krize girdiği, ülkenin işgal tehdidi yaşadığı bir dönemde yapmıştı. Erdoğan İktidarı kamu kaynaklarını, kupon arsaları, madenleri, talan edilecek şeyleri bitirdi. Kötü yönetim ve suistimal, soygun, talan nedeniyle maliye bomboş, hazine tamtakır, borçlar kapıda. Erdoğan iktidarı için ekonomik olarak yol bitti. Anlaşılan o da gözünü milletin malına dikti ve bunun yolunu yapıyor.
Sanırım sıra İstikbal’in İpek’in, Anadolu sermayesinin malına, hesaaplarına çökülürken ses çıkarmayanlara geldi. Erdoğan artık ülkenin en önemli güvenlik sorunu, hertürlü milli servete, varlığa tehdit oluşturuyor.
Canınız, malınız, paranız.. neyiniz varsa Erdoğan’dan korumaya bakın!