YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
Vakıflar Bankası’nın yüzde 58,5 oranındaki hissesi, Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’na devredildi.
“Hazine’ye devir” aslında beklenen bir hamle idi… Adım adım gelen bir planın nihayeti… Aylardır sosyal medyada, “Erdoğan’ın son hamlesinin bankalar üzerine olacağı” yazılıp çiziliyordu, nihayet beklenen bu süreç işlemeye başladı…
Özetle; özel operasyonlarda kullanılmış ve içi boşaltılmış bir kamu bankasının hazine himayesine alınması diyebiliriz…
Vakıfbank’ın, uzun süredir ‘özel bir başkası’na satılabilmesi için özelleştirme çabaları devam ediyordu. Ama “Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malıdır” ibaresini değiştiremedikleri için bu özelleştirme askıda kalıyordu… Fakat ani baskınla böyle bir girişim yapılmış oldu. Vakıfbank’ın şimdilik Hazine Bakanlığı’na devri bir ara formül…
Sonrası ne olur derseniz; Söylentilere bakılırsa Katarlıların adı geçiyor yine. “Katarlı” derken, Katar’da gizli hesapları olanları düşünmek lazım. Muhtemelen bu içi boşaltılmış büyük bankanın içini tekrar doldurup o Katarlılara verilecek!
“Yeni bir rejim ve devlet kuruyoruz” derken, mevcudunu da göstere göstere batırıyorlar aslında; Hem ekonomik, hem siyasi olarak… Zira bu büyük devlet bankalarının iflasa sürüklenmesi demek, aynı zamanda devletin de fiili olarak iflası demek.
Arjantin’de de benzer bir süreç yaşanmıştı. Bizdekiler, mevcut devletin içini boşaltıp başka bir yere aktardıktan sonra ülkeye bir re-start yaşatıp yeni bir rejimde o paraları devreye sokmayı düşünüyorlarsa, kolay gelsin derim.
Ama bu sürece giden yolda, halkın paraları ile kurulmuş bir özel banka olan Bank Asya’ya “O banka battı zaten” diyerek açıkça suç işlenerek başlanması, sonrasında el konulması… sonra bu noktaya gelinmesi, kaderin ilginç bir cilvesi.
BAŞKA BANKALAR SIRADA MI?
Vakıfbank’ın adı bazı uluslararası şaibeli ödemelerle anılmıştı… Bankayı gözlerden kaçırarak, Amerika’dan gelebilecek yaptırımların da önü alınmaya çalışılıyor gibi. Banka, Sabah’ın alınmasında kullandırılan yüksek ve batık kredilerle de gündeme gelmişti ki, bunlar ayrı birer yazı konusu.
Benzer akıbeti bekleyen bir banka Halkbank…
O da AKP’nin uluslararası operasyonlarında kullanılmış ve şimdilerde başı belada olan kamu bankalarından… Amerika’da davası halen devam etmekte.
“İran ile kara para trafiği”, “ambargoların delinmesinde kullanılması” gibi uluslararası suçlara bulaştırıldığı iddia edilen bu banka ile ilgili Türkiye aleyhine çok yüksek cezaların verileceği, milyarlarca dolarlık bu tazminatların hem o bankayı hem de ülkeyi sarsacağı konuşuluyor. O zaman bu işlere bankayı bulaştırmış olan siyasilere ve bürokratlara ne olur; o da ayrı bir merak konusu.
Garanti bankası da Lübnanlı Hariri ailesine Türk Telekom’un satılması esnasında 1 milyar dolar kredi kullandırılması ile haber konusu olmuştu. Haririler, paranın üzerine konup Telekom’u da bankaların üzerine yıkıp geçmişti.
Ziraat Bankasının durumu da iç karartıcı…
Erdoğan’ın yıllar önce hizmete açtığı Ankara’daki hemşerilerinin “Next Level AVM” de batmak üzereyken Ziraat Bankası devreye sokulmuştu. Bu AVM, Halkın vergileriyle inşa edilmişti, borçları da kamu bankası üzerinden “ak”lanmış oldu!
Hükümetin, AKP’nin gözü asıl İş Bankası’nda… Daha doğrusu, oradaki CHP’nin hisselerinde…
Her an bir talimatla hisselerine çöküleceği konuşulurken Levent Gök ve Özgür Özel gibi CHPli milletvekilleri, “KHKlılara zulüm”de hükümete yandan yandan destekleri dikkat çekiyor. Acaba bununla bir şekilde bu el koymanın önüne alma çabası mı var?
SAHİ, KATARLAR MI?
Aslında bu işin akıbeti, Ahval’in şu başlığında gizli idi:
“Katar, emlak ve bankacılık sektörüne 7 milyar dolar yatıracak.”
AA’nın haberine göre; Katar Finans Merkezi Başkanı Yousuf Al-Jaida, ülkesinin Türkiye’deki yatırımlarının özellikle bankacılık ve emlak sektöründe süreceğini belirterek, “10 milyar dolarlık taahhüdün yüzde 35’i gerçekleşti, Türkiye’ye akacak 7 milyar dolar daha var.” demiş.
Çıkan haberlerden de anlıyoruz ki Katar’ın Türkiye’ye 15 milyar dolar yatırım sözü vardı zaten… Bunun bir kısmı da “BMC’ye ortak olma” ve “Tank Palet Fabrikası’nın, 50 milyon bulunamadığı gerekçesi ile” Katar’a peşkeş çekilmesi şeklinde gerçekleşmişti.
Demek ki bu kalan 7 milyar dolar da finans kısımlarının alınmasına sarf edilecek…
Bunun da ilk ayağı Vakıfbank anlaşılan…
Yani müşteri zaten hazır, geriye sadece Vakıf Bank’ı pakete eklemek kalmış…
Her şey önceden hazırlanmış bir takvime göre işliyor gibi…
Bank Asya’ya el konulması sürecinde de benzer olaylar yaşanmıştı;
Sonradan anlaşılmıştı ki, ortada daha hiçbir mesele yokken, ta en başta zaten o finans kurumu Katarlılara söz verilmiş!..
SUÇLARA, YENİ YENİ SUÇLAR…
Vakıf Bank’ın yolu ve süreci belli gibi… Diğer kamu bankaları da sırasını beklemekte…
Onları da aynı “Havuz”lara “Katarlar” mı, göreceğiz. Ama görünen köy kılavuz istemiyor…
AKP ve Erdoğan; 28 Şubat süreci sonrası oluşan dalga ile iktidara gelmişti.
O 28 Şubat ki (1997-2002 yılları arası) “Türkiye’nin en büyük banka içi boşaltması süreci” olarak anılıyordu. Ve o dönemde ülkenin 70 milyar doları soyulmuştu.
“Bunlardan hesap sorma” vaadi ile iktidara gelmiş olan AKP ve RTE, 2007’deki Dolmahbaçe Mütabakatı sonrasında bu derin yapılarla anlaştıktan sonra, o eski yaşananlardan çok daha büyük suçlara ve yolsuzluklara bulaşmış oldu! Kendisine bu konuda ayak bağı olabilecek, karşı çıkabilecek herkesi de ekarte ederek…
Şu ana kadar -mübalağasız söylüyorum- mevcut yasaların hepsini ihlal ettiler. Ceza içeren kanunlardaki suçların hepsini ihlal ettiler; insan hakları, çevre, imar vs olduğu gibi bankacılık alanında da…
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu da delik deşik…
Adı geçen kanunun 11. Kısmı, “Faaliyet İzni Kaldırılan ve Fona Devredilen Bankalara İlişkin Hükümler”i düzenlemekte… O bölümünün “Banka kaynaklarının istismarı” düzenlemesinde (Madde 108):
“71 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendi hükümlerine göre faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankaların hâkim ortakları ve yöneticileri, bu Kanunun şahsi sorumluluğa ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla, kullandıkları kaynakları ve bu suretle uğranılan zararları Fon tarafından verilecek süre içerisinde iade ve tazmin etmekle mükelleftir.” denilmektedir.
İdare Hukukundaki “rücu” hükümleri de kıyasen düşünüldüğünde;
Ülke bankalarını el birliği ile zarara uğratmakta olan siyasiler ve bürokratlar, oluşmuş zararlardan şahsen sorumlu olacak ve cezası ile birlikte bunları tazmin etmek zorunda kalacaklardır. Usulsüz kredilerle bankaların içinin boşaltılması, zimmete geçirilmesi ve zarara uğratılarak dolandırılmasına dair TCK’daki özel düzenlemeler ise ayrı/ şahsi sorumluluklardır.
Geriye sadece hukukun, hukuk devletinin dönmesini beklemek kalıyor…
Dönecek bir ülke kalırsa geride tabii ki…
“5411 Sayılı Bankacılık Kanunu mu ne bir şey varmış…71 inci maddesi varmış…hemen değiştirin şunları yahu…eksik eksik iş yapıyorsunuz!!!”