“Uyuşturucu baronlarıyla kaldım, hepsi Kur’an öğrendi, ömründe namaz kılmayanlar namaz kıldı”

RÖPORTAJ | SEVİNÇ ÖZARSLAN

Balıkesir’de Gülen cemaatine yönelik soruşturmalar kapsamında 8 yıl 3 ay hapis cezası verilen Cevdet İnan, Metris, Silivri, İskenderun ve Kırşehir cezaevlerinde 63 ay hapis yatmış ve bu süreçte ilginç isimlerle koğuş arkadaşlığı yapmış bir gazeteci.

Kendisi KHK ile kapatılan Zaman gazetesinin Antalya, Denizli, son olarak İstanbul Bakırköy bürolarında çalışmış. Hakkındaki suçlamaları tahmin etmek zor değil. Bank Asya’ya para yatırmak, Bylock ve kapatılan kurumlarda çalışmak.

Silivri’de AKP eski Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’ın yeğeni, uyuşturu baronu Ayhan Demirkıran’dan ünlü sanatçılara uyuşturucu temin eden gençlere kadar 17-18 uyuşturucu kaçakçısı ile dört ay aynı koğuşu paylaşan İnan’ın onlarla anıları film karesi gibi.

“HEPSİ KURAN ÖĞRENDİ”

Cezaevi yönetmeliğine göre, aynı ‘suç’tan tutuklu olanların aynı koğuşlara konulması gerekiyor. Ancak OHAL döneminde KHK’lıları yıldırmak, itirafçı olmaya zorlamak için cinayet, uyuşturucu gibi suçlardan tutuklu olanlarla aynı koğuşa koydular. Fakat istenilen sonuç vermeyince bu uygulamadan vazgeçildi.

Cevdet İnan’ın uyuşturucu kaçakçısı Bayram Demirkıran’a dair anlattıkları neden bu uygulamadan vazgeçtiklerini gösteriyor:

Bayram Demirkıran (solda), Fırat Delibaş (ortada), Memoli Dağ.

“Bayram Demirkıran, cezaevinde beraber kaldığım baron ve koğuş ağası idi. Kendisi İstanbul’un bir numarası Fırat Delibaş’ın en yakın arkadaşı ve AKP Siirt Milletvekili Afif Demirkıranın yeğeni idi. Amcasını sevmiyordu. Birgün, Sözcü gazetesinin manşetinde milletvekillerinin Hocaefendiyi ziyaret fotoğrafı yayınlanmıştı. Bayram bey bizi yanına çağırdı. ‘Bakın. Bu benim amcam. Afif Demirkıran.’ dedi. Bayram Demirkıran, hayatında din diyanetle alakası olmayan birisiydi. Ama adalet anlayışı ve haksızlığa karşı dik duruşu muazzamdı. Bizlerin suçsuz yere hapse atıldığını düşünüyordu. Bu yüzden bizi diğer mahkumlara karşı korudu. Sanki Cenab-ı Hak bizleri korusun diye onu göndermişti. 50’li yaşlarda, ilk namazını bir kandil gecesi 2 rekat tesbih namazı olarak kılmıştı. Ve demişti ki, ‘Hoca bana hayatımda kimse namaz kıldıramaz. Siz kıldırdınız.’ demişti. Koğuşta 13 kişi biz KHK’lılar, 17 kişide uyuşturucu kaçakçıları vardı. Bayram Demirkıran, koğuşu topladı ve bizi göstererek, ‘Bu arkadaşlar bizim misafirimiz. Bunlara ses eden olursa karşısında beni bulur.’ demişti. Yani onu bize Allah göndermişti. Bayram Demirkıran; İstanbul Tarlabaşı’nda oteli ve restaurantı olan birisiydi. Bize maceralarını anlatırdı. Fırat Delibaş ile çocukluk arkadaşı olduğundan bahsetti. Onunla beraber çatışmalara girdiğinden bahsetti. Bir mafya babasıyla hapis yatacaksın deseler inanmazdım. Ama yattım.”

İnan, Yıldız Tilbe, Deniz Seki, Sarp Apak gibi ünlülere uyuşturucu temin eden, hatta onlarla partiler yapan gençlerden birinin kendisine “Bizim hayatımızda çok iz bıraktınız. Sizden ayrılınca cezaevi yönetimine, Adalet Bakanlığı’na koğuşların tekrar birleştirilmesi için defalarca yazdık ama kabul edilmedi” dediğine de aktarıyor.

50 binden fazla kişinin vefat ettiği 6 Şubat depremini İskenderun T Tipi Cezaevinde yaşayan, koğuş arkadaşı KHK’lı müfettiş Fatih Türkmen’i depremde kaybeden Cevdet İnan 5 yıl 3 aylık hapis hayatını TR724’e anlattı.

8 YIL ÜÇ AY HAPİS CEZASI

Cevdet İnan, Silivri Cezaevi, KHK koğuşu, 2019

“Balıkesirliyim. Erdoğan rejimi mahkemeleri tarafından Gülen Hareketi mensubu olduğum için 8 yıl 3 ay cezaya çarptırıldım. Gerekçe ByLock, Bank Asya, KHK ile kapatılan kurumlarda çalışmak… 8 Şubat 2018’de tutuklandım. Cezaevine girdim. Metris ile başladık. Daha sonra Silivri, İskenderun, son olarak da Kırşehir cezaevlerinde toplam 63 ay hapis yattım. 

POLİSLER CEZAEVİNE GİDENE BİİZ İTİRAFÇI OLMAYA ZORLADI

Hilmi diye bir arkadaş vardı, onunla birlikte tutuklandık. Onun ailesi gelmişti. Nişanlısı vardı. Vanlı’ydı. Ailesi onu senin yanındayız diye desteklemek için gelmişti. Sonra bizi sivri araca bindirdiler. Metris’e doğru gidiyoruz. Polisler cezaevine varana kadar bizi itirafçı olmaya zorladı. Son ana kadar vazgeçmediler. Hilmi’ye ‘Bak senin nişanlın da varmış. İsim ver kurtul, buradan dönüş yok.’ dediler.

Cezaevinin kapısına ‘Kararınızı değiştirin, her ana geri dönebiliriz, serbest kalırsınız aileleriniz yanına gidersiniz…’ diye psikolojik baskı yapmaya devam ettiler. İkimiz de hiçbir şekilde cevap vermedik. 

“SAKIN BALIKESİR’E GELME, SENİ ŞİKAYET EDECEKLER”

15 Temmuz olduktan iki sonra İstanbul’a dönüyorum. Abim aradı. ‘Sakın Balıkesir’e gelme, seni burada şikayet edecekler’ dedi. Niçin şikayet edecekleri diye sordum, abim üzerinde durmadı. 7 Temmuz 2016’dan ayrıldığım Balıkesir’e 10 Nisan 2023’te tahliye olduktan sonra döndüm. 

EĞİTİM İÇİN İSTANBUL’A GİTMİŞTİM, GÖZALTINA ALINDIM

İşsiz kaldıktan sonra İstanbul’dan Hatay’a taşındık. Dominos Pizza’ya girdim. Orada kısa çalıştım. Daha sonra Hatay’da yerel bir yemek şirketi vardı, orada başladım, bir yıl orada çalıştım. Sonra ulusal bir şirketten teklif geldi. İstanbul’da eğitime gitmiştim. Hakkımda bir soruşturma yok zannediyorum. Zaten çalıştığım restoran AVM’deydi, orada kimliklerimiz emniyete gidiyordu.

GECE OLUNCA TİTREME BAŞLADIK, OLAN BATTANİYELERİ DE ALDILAR

Cevdet İnan, bir görüş gününde çocuklarıyla birlikte, Silivri Cezaevi 2019.

Hilmi ile beraber Metris Cezaevine girdik. İçerde 15-16 kişi daha vardı. Camlar kırıktı. Battaniye, yastık yok. 8 yatak vardı. Gece olunca tir tir titremeye başladık, battaniyeleri nöbetleşe kullanıyoruz. Battaniye istedik. Memur mazgalı açtı. ‘Burada 17-18 kişiyiz, battaniye yok.’ dedi. ‘Kaç battaniye var’ diye sordu. ‘Sekiz’ dedik. İki battaniyeyi daha aldı gitti. Biz 6 battaniye ile kaldık. Dört gece o şekilde nöbetleşe uyuduk. 

ADLİLERİN KOĞUŞUNA GİRİNCE ŞOK OLDUM

Bizi bir sabah KHK koğuşundan aldılar, 7 kişiydik, uyuşturucu baronlarının olduğu koğuşa koydular. B10 koğuşu. Kapı açıldı, girdim içeriye. Koğuşta çıt ses yok. Sabah 10 civarıydı. Ne oluyor burada diye şaşırdım. Sessizlik saatiymiş. Gürültü yapmak yasak. Koğuşun içine bakıyorum tertemiz. Pırıl pırıl her yer. Bir tane çöp yok. Masalar temiz. Kendi kendime ‘Ben nereye geldim’ dedim. Bir hafta öteki koğuşta kaldım. Orası böyle değildi.

KOĞUŞ AĞASI BAYRAM BEY KURALLARI ANLATTI

Cezaevinde normal bir şey yaşamıyorsun. Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Ölümü bile göze alıyorsunuz. Saat 12 oldu. ‘Bayram abi sizinle tanışacak’ dediler. Biz KHK’lı olarak 7 kişiydik. Diğerleri adli suçlular. Uyuşturucu vs. 10-15 gün önce tutuklanmışlar. Bayram abi bizi odasına çağırıyor, tek tek bizimle tanışıyor. Kendisi uyuşturucu baronu. Koğuşun kurallarını anlattı. Koğuşta adaleti sağlayan kişiydi. Adaletin ete kemiğe bürünmüş haliydi.

“BU ARKADAŞLARA KARŞI TEK KELİME DUYMAYACAĞIM”

Akşam oldu. Koğuşta toplandık. Bayram abi herkese ‘Bu arkadaşlar yeni geldiler. Fetö nedeniyle hapisteler. Bu arkadaşlara karşı tek bir kelime dahi duymayacağım’ dedi. Bizi adlilerin koğuşuna koyma nedeni yıldırmak, himaye altına almak, diğerlerini de kontrol altına almak. Ama biz oraya gittiğimizde tam tersi oldu. B10 koğuşunda bize zarar verebilecek 5-6 kişi vardı. Bayram bey onları uyardı. Bayram bey bu açıklamayı yaparak bizi koruma altına almış oldu.

BİZİMLE BİRLİKTE TEHECCÜT NAMAZINA KALKMAYA BAŞLADILAR

Onlarla 4 aya yakın kaldım. Biz her gün teheccüt namazına kalkıyorduk. Onların da bir kısmı kalkmaya başladı. Tahliye olabilmek için kendilerine dua ediyorlardı. Perşembe günleri bize Yasin okutuyorlardı. Onlar da ikram olarak bir şeyler dağıtıyorlardı. Beni en çok etkileyen olaylardan biri; bir kandil akşamıydı. Koğuşta yukarıya çıkar çıkmaz bir hol vardı, orayı mescit olarak kullanıyorduk.

“BANA KİMSE NAMAZ KILDIRIMADI, SİZ HARİÇ”

Bayram bey geldi, ‘Ömrü hayatım boyunca hiç namaz kılmadım. Bana kimse kaldıramadı ve siz bana şu anda namaz kıldırıyorsunuz’ dedi ve iki rekat tesbih namazı kıldı ama diz bile çökemiyordu. O namazı kılması bizim orada kalışımızın bir özeti gibiydi. Ve artık oradaki birçok insan bir zaman sonra bize benzemeye başladı.

ÜNLÜLERE UYUŞTURUCU VEREN GENÇ: DIŞARI ÇIKINCA SİZİN KORUMANIZ OLACAĞIM

Mesela ünlü sanatçılara uyuşturucu veren bir kişi vardı. Bizim KHK’lı arkadaşlardan birine ‘Ramazan bey dışarı çıkınca ben sizin korumanız olacağım’ diyordu. Onu çok severdi. O kişi bizim yanımızdan hiç ayrılmadı. 35 yaşında olmasına rağmen çok suçu vardı. Suç makinesi diyebilirim. ‘Bırakmayacak mısınız bu işleri’ diye konuşuyorduk arada. ‘Evimi nasıl geçindireceğim, başka ne iş yapayım’ diyordu. Onları ikna edemedik ama o dört aylık süre zarfında gökkubbede hoş bir seda bırakmış olabiliriz.

Onların açık görüşü ayda birdi, bizimki iki ayda bir. Bize bağcıklı ayakkabı yasaktı, onlara serbestti. Onlar spor salonuna çıkabiliyordu, biz çıkamıyorduk. Hatta bazen suları kesiyorlardı. Takılıyorlardı bize, ‘Ya hoca sizin yüzünden biz de çekiyoruz.’ Bazen onları spora götürmeyi unutuyorlardı. Çünkü biz de varız ya orada, memurlar karıştırıyorlardı. Futbol topuyla koğuşun içinde bekliyorlar, bekliyorlar gelmiyorlardı. ‘Sizin yüzünüzden gene spora gidemedik’ diyorlardı.

“SİZİ KESMESİNLER”

Ahmet açık görüşe gittiğinde ziyaretçisine bizimle kaldığını söylüyor. Kadın korkudan ‘Ihhh… Sizi kesmesinler” diye tepki gösteriyor. Aynen ifade bu şekilde. ‘Nerden duydun bunları’ diye sormuş Ahmet. Kadın ‘AHaber öyle söylüyor.’ demiş. Ahmet ise ’Melek gibi insanlar, ayaklarını öperim. Bu insanlar bize Kuran öğretiyor. Dini bilgileri öğrettiler.’ demiş. Onlar 17 kişiydi. 15’i zaten Kuran bilmiyordu. Hepsi öğrendi. Çok affedersiniz ama gusül abdestini, tahareti bilmeyen vardı, öğrendiler. Teheccüte kalkıp dua dua yalvardılar. Bizim için bile dua ediyorlardı.

KHK’LILAR İLE KOĞUŞLARI AYRILAN UYUŞTURUCU KAÇAKÇILARININ GÖZYAŞLARI

Hatta bazıları ayrılırken ağladılar. ‘Biz böyle bir şey beklemiyorduk. Bilseydik, dilekçe yazardık, sizden ayrılmazdık’ dediler. Çünkü ani oldu. Bir gün sabah geldiler, ayrıldınız dediler.

30 Temmuz 2019’a kadar Silivri Cezaevinde kaldım. Sonra nakil oldum. İskenderun T Tipi Cezaevine dediler. İskenderun’a giderken yolda adli koğuştan Murat ile karşılaştık. Murt uluslararası uyuşturucu işi yapıyor. Brezilya’dan Türkiye’ye gelirken uçakta yakalanıyor. 15 yıl ceza almış. Biz cezanın dörtte üçünü yatıyoruz, onlar dörtte ikisini. Onlar 4 yıl kapalı cezaevinde kaldıktan sonra kalanını açık cezaevinde bitiriyorlar. Onlar 90 günde bir ailesini ziyaret edebiliyor. Bizde açık cezaevi yok, dörtte üçünü yatıyoruz.

“SİZDEN ÇOK ETKİLENDİK”

Murat beni görünce şaşırdı. O da Siverek’e nakil olmuş. Yolda giderken bana, ‘Sizden biz çok etkilendik. Bizde çok iz bıraktınız. Sizden ayrıldıktan sonra tekrar birleşmek için Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazdık ama red geldi.’ dedi. Cezaevi müdürlüğüne de defalarca yazmışlar ama kabul edilmiyor. Ama şöyle bir şey; siz cezaevi kurallarını alt üst ettiniz. Ama, sizin gibi de bu cezaevlerine girmemiştir.’ dedi.

Onların raconuna göre volta atan kişilerin önünden geçmek yasak. İki kişi avluda volta atıyorsa önünden geçemezsiniz. Biz kendi aramızda volta atarken geçiyorduk. ‘Ne anlamda dedim.’ diye sordum. ‘Türkiye’de sizin gibi insanlar var mıydı’ dedi. ‘Vardı ama demek ki biz bir fanusun içinde kalmışız.’ dedim. 

Bayram beyi her hafta müdür çağırırdı. Bir de odaları normalde herkes kendisi ayarlıyor. Biz onlarla kalırken kimin hangi odada, kiminle kalacağını müdür ayarlıyordu. Benim anladığım kadarıyla bize baskı yapmak, yıldırmak, çözmek amacıyla adlilerin yanlarına koydular ama tam tersi oldu, proje tutmayınca koğuşları tekrar ayırdılar. Bu adamlar namaz kılmaya başladı, yakında bunlar da KHK’lılara benzer diye ayırdılar. 

GARDİYANLARA KURUMSAL UYARI: SİZ LİSE, BUNLAR ÜNİVERSİTE MEZUNU, SİZİ ETKİLERLER, ETKİLEŞİM İÇİNDE OLMAYIN 

Hatta hiç unutmadığım şöyle bir durum var: Ceza ve Tevkifevleri’nin her ayda bir ya da üç ayda bir kurum içi bir dergisi çıkardı. O dergiyi koğuşa da bırakırlardı. O dönemin genel müdürü bir yazı yazmış, yazıda bizden mealen şöyle bahsediyordu:

“KHK’lılarla muhatap olan memurların özellikle çok dikkatli olmasını istiyorum. Siz lise mezunusunuz, bunlar üniversite mezunu, bunlardan etkilenme ihtimalinize karşı bunlarla etkileşim içerisinde olmayın. Bunlarla çok muhatap olmayın, bunlar sizi etkileyebilirler, bunlara mümkün olduğunca resmi davranın.” Bunlar eğitimli diye yazmışlar. Aynen bu şekilde, hiç unutamam bunu. Memurların çoğu lise mezunuydu.

KOĞUŞ ARKADAŞIMIZI HATAY DEPREMİNDE KAYBETTİK

Hatay depreminde hayatını kaybeden KHK’lı müfettiş Fatih Türkmen.

İskenderun’da koğuşum değişince Fatih Türkmen ile tanıştık. Fatih, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ihraç edilmiş bir müfettişti. Gençti. Parlak bir bürokrattı. Çok kiloluydu, hastaydı da… İleri derece diabet hastalığı vardı. İnsülin kullanıyordu. Zor hareket ediyordu. Merdivenleri çıkınca nefes nefese kalıyordu. Çok güzel yemek yapardı. Sabahları semaverde menemen yapardı. Ben temmuzda İskenderun’a gittim, Fatih eylülde tahliye oldu. İki aydan biraz fazla birlikte kaldık. 

GARDİYAN: “HERKES SAKİN OLSUN, ÖLÜRSEK HEP BİRLİKTE ÖLECEĞİZ”

6 Şubat depremi olduğunda, o gece aklıma geldiğinde uyuyamıyorum. Psikolojik olarak bizi çok etkiledi. Çok iz bıraktı. Ben üst ranzada yatıyordum. Ranza yere sabit değildi. Sallanmaya başladı. 30 saniye kadar sallandı, sonra durdu. Çok aşırı bir sarsıntı değildi. Sonra tekrar başladı ve bu sefer alttan vurmaya başladı. Bina yukarı kalkıyor, aşağı iniyor. Normalde cezaevinin zemini çok sağlam, dağın tepesine kurmuşlar, yani zemin sert. Buna rağmen öyle böyle bir sallantı değil.

Deprem hayatını kaybeden Fatih-Asiye Türkmen’in oğulları Yavuz (7), Hatay Güzelburç Mahallesi’ndeki evlerinin enkazından 91 saat sonra sağ çıkarıldı.

Koğuştaki herkes kalktı, salavat getiriyoruz, kelime-i şahadet getiriyoruz, aklına ne geliyorsa insanlar dua okuyor, o arada sallanıyoruz, durmuyor. Biri ‘Kimse kıpırdamasın. Herkes olduğu yerde dursun.’ dedi. Alttan böyle fırtına gibi bir ses de geliyor. Sonra durdu. Biz aşağı indik, zaten elektrikler kesildi. Karanlık her yer.

Memurlardan birinin koridordan sesi geldi; arkadaşlar sakin olun, ölürsek hep beraber öleceğiz.’ dedi. Gardiyanlar arasında da enkaz altında ölenler olmuş. Jeneratör devreye girdi ve elektrikler geldi. Televizyonu açtık. Hatay’dan hiçbir haber yok. Maraş, Pazarcık diyor, Hatay hiç geçmiyor. Telefon kulübesi bizim koğuşun içindeydi. Herkes içeri gidiyor, gözü yaşlı dışarı çıkıyor. Kimse ailesine ulaşamıyor ailesine. Ben girdim, ben de ulaşamadım.

Ertesi gün bir haber geldi. Fatih ölmüş dediler. Koğuşta hepimiz donduk. Akşam oldu, namazlarımızı kıldık dua ettik, televizyonun başında bekliyoruz, bir haber alır mıyız diye. Biri ‘Yavuz gel koçum’ diye seslendi. Üzerinde de mont vardı. Biz onu Yavuz’un babası Fatih zannettik. Ama iki gün sonra Fatih ve eşinin öldüğünü, oğulları Yavuz’un 91 saat sonra enkazdan kurtulduğu haberi geldi. Bunu duyar duymaz herkes yıkıldı zaten.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin