HABER | ASIM YILMAZ
Ramazan ayında zorla oruç bozdurma, cenaze namazlarına 9 kişiden fazla cemaatin katılmasını engelleme, Uygurca’nın yasaklanması gibi insan haklarına aykırı bir çok uygulamayı hayata geçiren Çin hükümeti dünya kamuoyunun sessizliğini de arkasına alarak asimilasyon çalışmalarını hızlandırdı. Bu kapsamda yeni başlattığı yöntemin adını ‘yeniden eğitim’ olarak koydu. Her şehirden binlerce insan gözaltına alınarak Nazilerin toplama kamplarını anımsatan yerlere götürüldü. Amerika merkezli Radio Free Asia’nın (RFA) bölgedeki haber kaynaklarından elde ettiği bilgilere göre, sadece Kaşgar bölgesinde 120 bin insanın gözaltına alınıp kamplara sürüldüğü belirtiliyor. Çin’in bu yani baskı yöntemini Komünist Parti’nin Ekim ayındaki son Kongresi’nde aldığı kararların neticesi olarak devreye soktu. Diğer şehirlerdeki toplu gözaltılarla birlikte Nazivari zorunlu eğitim kamplarına götürülen Uygur ve Kazak Türkleri’nin sayılarının milyonu bulduğu ifade ediliyor.
Doğu Türkistan’dan ulaşan bilgelere göre önce gözaltına alınıp sonra yeni yapılan okul binalarına gönderilen Uygur Türkleri, insan haklarına aykırı bir şekilde sınıflara yerleştiriliyor. Bu sınıflarda zaman zaman sadece bir noktaya saatlerce bakmak, sözde eğitim ve propaganda yapılan sınıflarda yatmak, geceleri sürekli ışıkların açık bırakılması gibi hapishane şartlarına eşit ortamlarda tutuluyor. Gözaltına alınarak eğitim kamplarına gönderilen kişilerin aileleri ile irtibat kurmalarına kesinlikle izin verilmiyor. Kampların başında duran görevliler orada kalan Müslüman Türkleri kamp kurallarına uymadıkları gerekçesi ile hücre cezası ve benzeri yöntemlerle daha ağır şiddette cezalandırıyor. İnsanlar sık sık sorguya çekilirken, hasta olma veya yaralanma gibi bir vaka gerçekleştiğinde yeterli tedavi almalarına dahi izin verilmiyor. Yemek ve diğer ihtiyaçlar ise asgari derecenin altında karşılanıyor. Amerika, Avrupa ve dünyanın bir çok yerinde yaşayan Uygur Türkleri’nin memleketleri hakkında haber almalarının önüne geçilmesi için haber alma haklarına da kısıtlama getirilmiş durumda. Bazı ailelerin aylardır yakınları ile irtibat kurumadığı, bir çok yerde internetin kesildiği de gelen bilgiler arasında. Çin hükümeti, okul binalarının yetmediği yerlerde ise diğer kamu binalarını birer toplama kampına dönüştürüyor. 6 veya 8 kişinin normalde kalabileceği yerlerden bunun iki katı sayıda insan yerleştiriliyor. Uygur Türkleri yeniden eğitim hapishanelerinde Komünist Parti’nin doktrinleri ile kendi öz kültürlerinden ve değerlerinden koparılmaya çalışıyor. Kamplarda kalanlara Çin resmi doktrinleri Çince ezberletiliyor. Buna direnen veya başarılı olamayanlar da yine hücre cezası gibi cezalara çarptırılıyor.
Cenazelere katılmak izinle
Uygur Türkleri’nin İslam dininden koparılması için de dini yaşantıya yönelik devam eden baskıların son dönemde gittikçe arttığı ifade ediliyor. Uygur Türkleri’nin cenazelerine katılacak insan sayısına bile sınırlama getirilmiş durumda. Bir cenazeye en fazla 9 kişinin katılmasına izin veriliyor. Geçmiş yıllarda Hacca gitmek veya Türkiye’ye gidip eğitim görmek de artık Çin hükümeti tarafından suçlu kabul edilmek için yeterli sebep kabul ediliyor. Özellikle genç yaşta sakal bırakmaya çalışan Müslüman Türkler potansiyel terörist muamelesi görüyor. Uygur Türkleri’nin yurt dışına çıkmalarını engellemek için pasaportlarına engeller konulduğu gibi bazı bölgelerde yaşadıkları şehirlerden çıkmalarına dahi izin verilmiyor. Yurt dışından dönmek zorunda kalanlar ise hemen havalimanlarında gözaltına alınarak toplamla kamplarına gönderiliyor ve burada itirafçı olmaları için her türlü baskıya maruz bırakılıyor.
Doğu Türkistan’ın büyük şehirlerinden Hoten’deki Müslüman Türk halkının en az yarısının bu kamplara sürülmesinin hedeflendiğinin dile getiren RFA kaynaklarının bölgeden elde ettiği diğer bazı veriler ise şöyle: Korla şehrindeki kampların her birinde en az 3 bin 600 tutuklu bulunuyor. Kamplardaki bu kişilerin dışında, hükümetin bu baskıcı uygulamalarına direnenlerden de 2 bin 100 kişinin gözaltına alındığı, onların da başka bir bölgede inşa edilen kamplara sürüldüğü dile getiriliyor. Her şehrin önde gelen alimleri ve aydınları da gözaltına alınarak hükümete karşı gelmek suçundan hapis cezalarına çarptırılıyor. Çin hükümeti her ne kadar bu kampların kültürel ve sosyal anlamda insanların gelişmesinin amaçlandığı ve bir süre sonra insanların eski hayatlarına geri döneceğine dair açıklamalarda bulunsa da bugüne kadar hiç kimsenin kamptan çıkmasına izin verilmediği vurgulanıyor.
Dünya Uygur Kurultayı yetkililerinden alınan bilgiye göre de Çin hükümeti son dönemde Uygur gençleri üzerindeki baskıyı da artırmış durumda. Özellikle genç ve kuvvetli olanlar çeşitli bahanelerle gözaltına alınarak çalışma kamplarına gönderiliyor. Yaşı daha genç ve daha kuvvetli olanlar daha uzun süre çalışsın diye daha çok cezaya çarptırılıyor. Bu gençlerin Çin’in hem kendi ülkesinde hem de diğer ülkelerdeki şantiyelere işçi olarak gönderildiği böylece bu insanların emekleri üzerinden yeni bir sömürü düzenin kurulduğu belirtiyor. Bu kişilerin yakınlarının ise onlar hakkında haber almalarına kesinlikle izin verilmiyor.
Çin’in bu artan baskı ve zulümlerine karşı hem Müslüman liderlerin hem de dünyanın insan hakları ve demokrasi alanında öncü olduğunu ileri süren ülkelerinin sesini çıkarmaması dikkat çekiyor. Dünya Uygur Kurultayı ve benzeri sivil toplum kuruluşları konuyu uluslararası kamuoyunun gündemine getirmeye çalışsa da bugüne kadar güçlü bir karşılık verildiğini söylemek mümkün değil. Uygur sivil toplum kuruluşları yöneticileri başta Birleşmiş Milletler olmak üzere Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası kuruluşları bir önce bu zulmün durdurulması için harekete geçmeye çağırıyor. Hem Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel hem de BM’nin merkezi New York’ta Uygur Türkleri’nin sesini duyurabilmek için çeşitli etkinlikler yapılması planlanıyor.
Human Rights’tan çağrı: Kampları kapat
Diğer taraftan New York merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Çin hükümetine çağrıda bulundu ve Nisan 2017’den bu yana kamplara kapattığı binlerce etnik Müslüman Uygur vatandaşını serbest bırakmasını ve bu kampları kapatmasını istedi. HRW Direktörü Sophie Richardson, “Çinli yetkililer Müslüman Uygurları bu siyasi eğitim merkezlerine onların herhangi bir suç işlediği için değil, fakat onları siyasi olarak ‘güvenilmez’ olarak gördükleri için kapatmış bulunuyor.” açıklamasında bulunuyor. HRW Asya bölümü yetkilisi ve kıdemli Araştırmacı Mike Wang’in bu konudaki açıklaması ise şöyle: “Çin hükümeti, belirli bir etnik gruba (Müslüman Uygurlara) karşı uygulanan baskıyı ve ayrımcılığı, eşi benzeri görülmemiş bir düzeye kadar yükseltmiştir”