RÖPORTAJ | TÜRKMEN TERZİ, NEW YORK
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın (GYV) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bağlamında New York’ta organize ettiği resepsiyona katılan Uygur Hareketi İcra Direktörü Rushan Abbas, “Dünyanın her yerinden buraya gelen diplomatlar, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar ve insan hakları savunucuları bizlere ümit oluyorlar” dedi.
TR724’e açıklamalarda bulunan Uygur Hareketi’nin kurucusu ve icra direktörü Rushan Abbas, bütün dünyayı Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı soykırıma karşı ses çıkarmaya çağırdı. Abbas, “Ben bir Uygur-Amerikalıyım. 1989’dan beri Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyorum. Ancak bir Amerikan vatandaşı olarak Amerika’da ifade özgürlüğümü kullanmam kendi kız kardeşimin özgürlüğüne mal oluyor. Çin hükümeti işgal altındaki vatanımızda insan haklarını tamamen ihlal ediyor. Çin Komünist rejimi vatanım Doğu Türkistan’da son birkaç yıldır aktif bir soykırım yürütüyor. Eylül 2018’de Washington DC’deki düşünce kuruluşlarından biri olan Hudson Enstitüsü’nde bu konu hakkında konuştuğumda, Çin’in Uygur halkına karşı soykırım politikalarından bahsetmiştim, kayınvalidemin kaderini özetlemiştim, kocamın tüm ailesi 2017 yılının Nisan ayından itibaren kaybolmuştu.” ifadelerini kullandı.
Soykırımı dile getirdiği için Çin hükümetinin karşı kız kardeşini rehin alıp kendisine misilleme yaptığını hatırlatan Abbas acısını şöyle dile getirdi: “Şimdi aradan beş yıldan fazla zaman geçti. Nerede ve nasıl olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. O masum bir anne, bir büyükanne, emekli bir tıp doktoru ve hiçbir şekilde politik olarak aktif değil. Türkistan’ın başkenti Urumçi’de çok sıradan bir hayat yaşıyordu. Ancak şu anda hedef alınıyor ve onun hikayesi milyonlarca hikayeden biri. Şu anda tüm Uygur halkı Çin hükümetinin hedefinde. Uygur düşünce liderleri, yazarları, aydınları, eğitimcileri, başarılı iş adamları hepsi evlerinden alınıyor ve Uygurlar zorunlu çalışma tesislerine gönderilip köle olarak kullanılıyor.”
Çin hükümetinin Uygur halkını zorla çalıştırarak bu soykırımı kârlı bir girişim haline getirdiğini aktaran Rushan Abbas, Çin hükümetinin Uygurlara karşı işlediği suçlardan bazılarını, toplu gözaltı, işkence, beyin yıkama, Uygur kadınlarını zorla kısırlaştırma, zorla kürtaj ve zorla boyun eğdirme olarak sıraladı.
Abbas, Çin’in uyguladığı insanlık dışı uygulamaları şöyle detaylandırdı: “Uygur kızları Han Çinli erkeklerle evlenmeye zorlanıyor, eğer böyle bir zorla evliliği reddederse tüm ailesi, kendisi, ebeveynleri gözaltına alınıyor, aşırı İslamcı diye yaftalanıp hapishanelere gönderiliyorlar. Çin hükümetin bu durumu bir ulusal güvenlik uygulaması diye dünyaya lanse ediyor, Uygur halkını radikal oldukları için sıradan insanlara benzemeleri için yeniden eğittiklerini iddia ediyorlar.”
“Çin, İslam’ı yasa dışı ilan ediyor”
Çin’in iddialarının hepsinin yalan olduğunu söyleyen Abbas, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çin hükümeti Uygur halkını ulusal güvenlik sorunu olarak görerek ve halkımızı İslami radikalizme inanmakla suçlayarak İslam’ın dinini yasa dışı ilan ediyor. Çin hükümeti dine savaş açıyor. Milyonlarca Kur’an yakıp İslam’a akıl hastalığı diyorlar. Binlerce camiyi yıkıyorlar ve Çin devlet medyası, Uygur evlerine gönderilen çoğu erkek bir milyon Han Çinlinin Uygur evlerinde yaşadığını bildirdi. Erkeklerin çoğu hapishanelere veya zorunlu çalışma tesislerine gönderilirken, Uygur kadınları kendi evlerinde cinsel istismara maruz kalıyor. Bir milyon Uygur çocuğu ailelerinden alınıp devletin yetimhanelerine gönderiliyor.”
Uygurların yaşadığı trajediyi duygulanarak anlatan Abbas sözlerini şöyle tamamladı:“Ben Washington’dan bu resepsiyona katılmak ve Uygur soykırımı hakkında konuşmak üzere sesimi duyurmak için geldim. Umudum dünyanın her yerinden buraya gelen insanlar, diplomatlar, gazeteciler, akademisyenler, avukatlar, insan hakları savunucuları. Umarım hepsi Çin’i sorumlu tutmak için seslerini birleştirirler. Eğer şimdi, sadece Uygurların iyiliği için değil, özgürlük ve demokrasi adına sesimizi çıkarmazsak, liberal olmayan bir dünyanın bedelini çocuklarımız ve torunlarımız ödeyecek. Bugün Çin’i sorumlu tutmak için sesimizi duyurmazsak, o zaman konuşacak tek ses pişmanlık olacak.”