YORUM | EKREM DUMANLI
2008’e kadar Nelson Mandela’nın FBI terör listesinde olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Sana Terörist Dedikleri Zaman adlı kitapta okudum. Orijinal adı When They Call You a Terrorist olan kitabın yazarı, kimi zaman insanların nasıl çabucak terörist ilan edildiğini ve bunun ne kadar incitici olduğunu (özellikle siyah Amerikalılar için) anlatırken bu bilgiyi paylaşıyor.
Mandela deyip geçmeyin. 27 sene hapis yatmış, Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayalı rejimi yıkarak yerine tüm ırkların eşit şekilde temsil edildiği bir demokrasi getirmek için verdiği mücadeleyi kazanıp zirveye tırmanmış ve 1993’te Nobel Barış Ödülü almış bir insan.
Durduk yerde nereden mi geldi aklıma Mandela ve terör listesi?
Geçenlerde malum NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg tarafından kullanılan “the threat of terrorism” tabiri “FETÖ terör örgütü” diye tercüme edilip servis yapıldı. Fail belli: Kuruluşu Türkiye Cumhuriyeti’nden bile eski olan ve vatandaşın vergisiyle yayın yapan Anadolu Ajansı.
Geçen hafta Anadolu Ajansı bir haber servis etti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in İsveç ve Finlandiya’nın İttifak’a katılım protokollerinin imza töreninin ardından yaptığı konuşmasında “FETÖ terör örgütü” ifadesini kullandığı ileri sürdü. Genel Sekreter’in konuşmasında kullandığı “The threat of terrorism” ifadesi, Anadolu Ajansı tarafından “FETO terrorism” olarak anlaşılmış ve büyük bir sevinçle abonelerine servis edilmişti. Kısa süre sonra Stoltenberg’in ne konuşmasında ne de yazılı metinde “FETÖ” ifadesinin olduğu ortaya çıktı.
Anadolu Ajansı haberi birkaç saat içinde haberi geri çekmesine rağmen yandaş medya bu yalanı yaymayı tercih etti. Devletin televizyonu TRT World, İngilizce yayınlarında ve İngilizce bilenlerin gözlerinin içine baka baka NATO’nun Hizmet Hareketi için terör örgütü dediğini iddia etti.
Ve tabii ki dümenin başındaki zat Erdoğan, bir gün sonra topa girerek “NATO’nun kayıtlarına FETÖ bir terör örgütü olarak girmiştir” deyiverdi. Katmerli yalan!
Erdoğan anında tepki çeken ve kısa sürede düzeltilen tercüme hatasını bilmiyor mu? Fahrettin’in ekibi “Aman efendim, cümle öyle değil böyleymiş; bizimkiler çarpıtmış” dememiş midir? Bal gibi biliyor yalan olduğunu ama umurunda değil…
Erdoğan tam da bu. 2013’te suç üstü yakalandığı rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında adam, böyle bir heyulaya dönüştü ve bu durumundan da gocunmuyor. Etrafındaki dalkavuklar da bunu siyasi kıvraklık sanıyor.
Majestelerinin tetikçisi bir zümre, hatalı tercümenin üzerinde anında tepinmeye başladı. Güya muhalif görünen bazı gazeteler de sazan görevinde bir birbirleriyle yarıştı. Ahmakça!
Bu gazete ve televizyonlarda İngilizce bilen bir kişi yok mu? Bu kadar aşikâr bir tercüme hatasını okurla/seyirciyle paylaşırken “Yahu ne yapıyoruz; yalanımız anında ortaya çıkar” diyemiyorlar mı?
Anadolu Ajansı ve TRT’nin açtığı yolda muhalif görünümlü gazeteler aynı sakızı çiğnemeye devam eder de sabıkalı tetikçiler boş durur mu? Hilal Kaplan gibi, Nedim Şener gibi hayatı yalan ve yağcılık üzerine kurulu kişiler kasıtlı tercüme hatasını bayraklaştırmaya yeltendiler.
Bunlardan birini istisna edip hakkını teslim edelim: Müyesser Yıldız, önce yanlış tercümenin peşinde sürüklendi ama tercüme hatasını görünce, düzelterek “Erdoğan NATO Genel Sekreterinin Ne Dediğini Duymadı mı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Manzara bu!
Önce bir çarpıtma, sonra onların üzerinde tepinme ve kısmen de olsa hatadan dönüş. Bu kaçıncı çarpıtmadır, kaçıncı yalandır, iftiradır.
Müyesser Yıldız’ın yaptığı düzeltmeyi Nedim Şener ya da Hilal Kaplan, Yasin Aktay gibi isimler yapar mı? Yapmaz. Yapamaz. Bu kişilerin en azından kendi takipçilerinden özür dilemeleri gerekmiyor mu? Ne gezer!
Yeni Şafak adlı “karakter suikastçısı” gazete, birkaç gün önce manşet atmış. Güya Hizmet Hareketi illegal işler yapıyormuş. Kaynak neymiş diye baktım, ne göreyim dersiniz? Robert Amsterdam adlı kiralık lobici. Hani Türkiye’de halktan topladıkları vergileri peşkeş çekerek “Bizim için lobi yap” diye tuttukları avukat. Sisteme bakar mısınız? Milyonlarca dolar verip lobi yapsın diye adam kiralayacaksınız, sonra parayla tuttuğunuz karakter katillerinin beyanını uzman bir araştırmacı havasında haber yapacaksınız…
Boşuna uğraşmayın Hizmet Hareketi’nden terör örgütü üretemezsiniz. Onca baskıya, işkenceye, tahrike rağmen, şiddet ve cebire asla başvurmayan bu hareketi, o yüzden dünya sivil bir toplum hareketi olarak görüyor. Ve hep öyle görecek. Çünkü gerçek bu…
Hadi diyelim ki bir gün birini kandırdınız ve onlar da kiralık adamlarınızın objektif bilim adamı pozuyla konuştuğu gibi bir şeyler söyledi. Bu yalan ve iftira nereye kadar sürebilir? Yazının başına dönüp Mandela’yı hatırlayın lütfen.
Terörün tanımında, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit vardır. Terörist olmayana “terörist” demek terörün daniskasıdır ve bunu Erdoğan rejimi toplumun bütün muhalif kesimlerine karşı uyguluyor. Bunun özgür ve demokratik dünyadan görünmediğini sananlar kafalarını kümeslerinden çıkarıp güneşle tanışmalılar, kendi uydurdukları Hayvanlar Çiftliği’nden çıkmalılar…
Hayvan çiftliği benzetmesi tamda oturmuş rejim için , Georghe Orwell’e selamlar…
Natoyu kendi düşmanlıklarına alet etmek istiyorlar. Kendileri cemaati yokluğa, hiçliğe mahkum etmek istiyorlar ya yani yok olmaya mahkum etmek istiyorlar ya işte natoyu da bu düşmanlıklarına perde etmek istiyorlar. Yani kendilerine suç ortağı bulmaya çalışıyorlar. Başka zaman natoya sövenler şimdi natonun bir sözüne tapıyorlar. Daha doğrusu duymak istedikleri şeyi duymak için sözü çarpıtıyorlar. Kendilerini kandırınca herkesi kandıracaklarını sanıyorlar. Gönüllü olarak önce kendi kendilerini kandırıyorlar. İnanıyormuş gibi yaparak düşmanlıklarını yani cemaati yokluğa, hiçliğe mahkum etmek istiyorlar. Burada çok temel bir hata var. Hatta iki hata var. 1- cemaat natoya göre terör örgütü ise nato cemaati suriyede ışidi bombaladığı gibi bombalaması mı gerekecek? Eğer öyleyse türkiye yada dünyanın değişik ülkelerinde nato uçakların evleri bombalaması lazım. Türkleri cemaati natonun terör örgütü olduğuna ikna edebilirlerse karanlık işlerine rahatlıkla devam edecekler. Natonun türkiyeye cemaat ile savaşında yardım etmesi gerekecek. Dolayısıyla fransız, ingiliz uçakların türk hava sahasında uçması gerekecek. Tespit ettikleri evleri bombalaması gerekecek. 2- Cemaat diye bir yapı yoktur. İnsanları cemaat diye kategorize etmek işlerine gelmektedir. Bu sayede bu insanlara terörist iftirası atabilmektedir. Çünkü cemaat kavramı bilinmez bir kavram olarak istenilen tarafa çekilebilmektedir. İstersen irtica dersin istersen terörist. Çünkü bu insanları cemaat adı altında diğer insanlardan soyutluyorsun. Yani sınıflandırıyorsun insanları. Alevi, sünni diye. Ve bütün kötü anlamları cemaate yüklüyorsun. Müslümanlar cia ajanı diyor, kemalistler irtica diyor, türkçüler pkk işbirlikçisi diyor, kürtçüler kafatasçı diyor. Halbuki bu yakıştırmaları yapanlar bir birey. Ve burada büyük haksızlık var. Bir birey bir sürü birey hakkında yakıştırma yapıyor. Bir bireyin bir hatasına karşılık o bireyi genelleştiriyor ve kafasında ayrıştırdığı insanların hepsine yakıştırıyor. Yani kimse seni birey olarak kabul etmek istemiyor. Seni cemaat, tarikat seviyesinde konumlandırıyor ve adlandırıyor. Bunu yapmalarının nedeni şudur; bir insanın dürüst olması, ahlaklı olması onu insanlardan kopartmak için yeterli bir gerekçe değildir. İnsanlar içinde iyi de var kötü de. Hayatın doğal akışıdır bu. En fazla suç işleyenleri cezalandırmak amacıyla belli süre soyutlarsın, dersini alsın diye. Problem o kadar büyük ki burada suç işleyenler değil ahlaklı olanlar soyutlanmak isteniyor. Bir insanın dürüst olması onu hırsız olandan ayırmak için onun adına cemaat koyman gerekmez ki. Yani dürüst, yalan konuşmayan bir insanı tanımlarken sen cemaatsin mi denir yoksa dürüst insansın mı denir? İşte dürüst özellikleri ağır basan insanları sınıflamışlar. Kategorize etmişler ve adına cemaat demişler. Böylelikle o dürüst insanı toplumdan soyutlamışlar. Çünkü ona dürüst insan diye hitap etmek yerine onun elinden dürüstlüğü alıyorsun ve cemaat diyorsun. Cemaat burada en masumu. Bu kavramı sonra irtica ve terör örgütüne çeviriyorsun manayı. Ve bir kelime üzerinden bütün dürüstleri tek kalemde cemaat adı altında irtica yapıyorsun. Dürüst insan dediğinde insanlar bunu anlar. Ama cemaat dediğinde kafasına bir sürü çağrışım gelir. Işid, talibana kadar çağrışımlar uçuşur. Dikkat edilirse bir birey olarak insanlar tanımlanmıyor. Örneği şöyle açabiliriz. Mesela kemalistler bir müslüman bireyin adını koymaz. Bu sınıftaki insanlara yine muğlak bir ifade olan irtica ile kategorize edilir. Dikkat edilirse insanlar hep kategorize ediliyor. Alevi, sünni diye gidiyor. Masa başında yapılan bu işlemi biz insanları birey olarak kabul etmeyerek kategoriler üzerinden değerlendirmeye devam ediyoruz. Hala kemalistler bir müslüman bireyi tanımlamış, kabul etmiş değildir. Tayyip cemaati bitireceği zaman cemaat/din düşmanları tayyip ve altındaki tarikat ve cemaatleri hatta ışidi irtica olarak tanımlamaktan vazgeçtiler. İrtica kavramı torbasına diğerleri de girdiği için irtica kavramını kılıçdaroğlu, chp, laikler, kemalistler, ulusalcılar, milliyetçiler, hdp kullanmamaya başladı. Böylelikle tayyip ve ekibini özgürleştirdi. Ama onlara dikkat edilirse isim verilmedi. Yani tarikat ve cemaatler, ışid eğer irtica değil ise neydi? Bunu açıklamadılar ama irtica da demediler onlara. Işide bile irtica demediler. Kayıtlara bakılabilir. Bu sayede cemaat kavramını önce paralel yapı sonra fetö yaptılar. Dikkatinizi çekerim bir tanesi çıkıp cemaate irtica demedi. Mesela darbe senaryosunda bir kişi şeriat getirecekti demedi. Çünkü bu yalanı söylediklerinde tayyipin müslümanları rahatsız olacaktı. Adam şeriat getiriyor neden engelliyorsun diyeceklerdi. Kısaca cemaat kavramı sayesinde isterlerse şeriat getirecek diyerek insanları paranoyaya sokuyorlardı isterse papanın adamı diyerek misyonerlik paranoyasına yani din elden gidecek kaygısına sokuyorlardı. Halbuki toplum içinde dürüst, yalancı, ahlaklı, ahlaksız, hırsız, dolandırıcı insanlar var. Bu insanları ahlaki seviyesine göre ahlaklı olanları kategorize edip bilinmez bir isim adı altında tanımlamaya gerek yok ki. Sadece bunların ortak özelliği ahlaklı olmalarıdır diyebilirsin. Ama sorun daha derin. Bir müslümanın ahlaklı olmasını tanımlamak istemiyorlar daha doğrusu reklamını yapmak istemiyorlar. Zaten müslümanın adı yok. Bu bir müslüman bireydir diye tarif edilen kimlik yok. Müslümanın kılık kıyafeti budur diye bir tarif duydunuz mu? Cemaat diyerek sanki bu insanlar diğer insanlardan çok farklıymış gibi onlara değişik adlar vererek toplumdan yabancılaştırmaya çalışmak doğru değil. Aslında farklılar evet kalp ve ruh hayatın kapılarının açılması noktasında. Ama bu toplumdan soyutlanmayı gerektirmez. Çünkü bu özellik de insani bir özelliktir. Yani bir insanı kalbi açık yada değil diye sınıflandırmak yeterlidir. Değişik isimler takmaya gerek yok ki. Diyelim devlet içinde kalbi açık yada dürüst bir sürü insan var. Bunları bu şekilde tanımlamak gerekiyor. Yani devlete cemaat giriyor şeklinde değilde devlete çok sayıda dürüst insan giriyor demek daha gerçekçi. İnsanlar öyle bir oyun oynadı ki insanların paranoyasını yani devlete sızdılar darbe yapabilirler paranoyasını iki yerde kullandılar. 17 aralıkta darbe yaptılar dediler ve cemaat kavramının belirsizliğinden insanların da sürekli irtica paranoyası diyerek içine attıkları kaygılardan beslenerek ilk darbe yalanını ortaya attılar. Cemaatin toplum içindeki temsili yeterli olmadı. Rejimin cemaat algısını değiştirmesi etkili oldu. İkincisi 15 temmuzdu. Yine bunlar devlete giriyor ya darbe yaparlarsa korkusunu gerçekleştirdişer. Yani insanların korkusunu gerçekmiş gibi yapmaya çalıştılar. Yani senaryo aslında var olan paranoya üzerine bina edilmiştir. Bu da insanların inanmasını kolaylaştırmıştır. Kemalistlerde darbeye inanmış ama kimse laiklere “siz darbe gecesi evinizdemiydiniz yoksa sizde sokağa çıktınız mı?” diye sormadı. Eğer laikler sokağa çıkmadıysa neden devlete sahip çıkmadılar? Tayyip insanları sokağa çağırdığında bu devlet sadece müslümanların devleti mi? Yoksa laikler fetö ile işbirliği yaptıkları için mi müdahale etmediler? Yoksa fetö tayyipi devirsin diye evlerinden olup biteni mi seyrettiler? Yani dikkat edilirse bütün baskı, suçlama, lanetleme cemaate yapılıyor. Müslümanlar laiklere niye dışarı çıkmadınız diye hesap sormuyor, laikler de irticai faaliyetlerden ve iran olmaktan hesap sormuyor.