NECİP F. BAHADIR | YORUM
AKP iktidarının zulmünü özetleyen fotoğrafların sayısı çok fazla. Her biri diğerinden ağır. Ama son fotoğraf bir başka… Sosyal medyada gördüm; uzun süre kendime gelemedim, içim acıdı, yüreğim daraldı.
Bu nasıl bir zulümdür?
Bunu yapabilmek için insanın kalp ve vicdanını tümüyle yitirmesi gerekir. Zulüm kelimesi bile hafif kalır. Tam da sözün bittiği, kelimelerin ise kifayetsiz ve bütün anlamını yitirdiği yer burası.
Adı Mustafa Aytaç… Mühendis. Suçu mu? Çok büyük (!); KHK’lı ailelere yardım etmek ve sohbet toplantıları düzenlemek.
Yani suçu tek kelimeyle ‘insanlık’… Akıl ve vicdan sahibi olması. Aslında yardım etmek için ne insan olmaya gerek var, ne de başta akıl, yürekte vicdan taşımaya… Belgeselleri izleyenler bilir, hayvanlar aleminde bile bu kadarlık ‘hamiyyete’ rastlanır. Yeri gelir köpek, kedi yavrularını ‘kollar’, çıta ceylan yavrularına ‘analık’ eder.
Mustafa Aytaç iki yıldır Afyonkarahisar hapishanesinde mahpusmuş. Mart ayında lenf kanseri teşhisi konmuş. Kemoterapiye başlanmış. Tedavisi sonuç vermemiş, durumu giderek ağırlaşmış ve hastaneye kaldırılmış. Durumu ciddi çünkü. Hapishane yönetimi başka çare kalmayınca kadar beklemiş, ağırdan almış hastane seçeneğini mecburen devreye sokmuş. Yoksa AKP’nin devr-i iktidarında mahpuslar için hastaneler de Kaf Dağı’nın arkasında, ulaşmak her hastanın harcı değil. Sağlığını hapishanelerde bırakan çok mahkum gördüm.
‘Utanç fotoğrafı’ hastane odasından… Artık Türkiye öğrendi; mevzuat mı, AKP’nin keyfi zulüm uygulaması mı bilmiyorum, ‘mahpus hastalara’ normal odalar verilmiyor. Pencereleri, kapıları korunaklı özel ‘mahkum odalarına’ yatırılıyor. Anlayacağınız hapishane hücresinden farksız. Kapıda jandarma 24 saat nöbet tutuyor. İki de bir ‘acaba mahkum odasında mı?’ diye kontrol ediyor.
Nereden mi bimiyorum?
Çok kişiden dinledim, yakın arkadaşlarım benzer kaderi paylaştı.
Jandarma, sanki sınırda nöbet tutar gibi büyük bir ciddiyet ve disiplinle hasta yakınlarının odaya yaklaşmasını önlemek için olağanüstü çaba harcıyor. Sizin birinci derece yakınınız, ananız, babanız, çocuğunuz farketmez eğer ‘hasta mahpus’ ise durumu ne kadar ağır olursa olsun hastane odasında göremezsiniz. Yalvarmalarınız, yakarmalarınız, gözyaşı dökmeleriniz nafile. Kapıdan dahi baktırmaz jandarma. Bir boşluğunu bulup kapı aralığından el sallayamazsınız. Ancak aynı binanın uzak bir köşesinde dertlerinizle başbaşa aynı havayı teneffüs edebilirsiniz.
Erdoğan, zulümde Firavunları, Nemrudları aştı!
Mustafa Aytaç ‘rambo’ olsa, kaçması mümkün olmayan böyle bir ‘mahkum odasına’ alınmış. Durumu çok ağır olduğu fotoğraftan belli; makineye bağlanmış. Yarı beline kadar açık vücudunda muhtemelen onu hayatta tutan hortumlar hemen göze çarpıyor. Ağzı kapalı, burnunda yine hortum. Kıpırdayacak durumu yok. ‘Ölümün pencesinde’ olduğu her halinden belli. Bırakın firar etmeyi ayakta duracak takattan yoksun. Fotoğraf her şeyi anlatıyor. Hastanın hali pürmelaline nüfuz etmek için tıp tahsili yapmaya veya uzman doktor olmaya gerek yok.
O da ne? Bu haldeki bir hasta mahpus sağ kolundan yatağına ‘kelepçelenmiş’… Montaj mı yoksa? İnanmak gerçekten zor. Eğer Türkiye’nin şartlarını bilmemiş olsaydım fotoğrafın kesinlikle montaj olduğuna inanırdım. Çünkü bir iktidar insanlıktan ne kadar çıkarsa çıksan, zulmü ne kadar azarsa azsın, Firavun, Nemrud mertebesine de ulaşsa ölüm döşeğindeki bir ‘hasta mahkumu’ yatağına kelepçelemez. Hiçbir devlet idaresinde ister kabile, ister dikta rejimi olsun, bunun örneğine rastlanmaz. AKP’nin düştüğü hallere bakın… Erdoğan Firavunları, Nemrudları aştı zulümde.
Ey dindarlar; hâlâ farkına varamadınız mı?
Ey AKP’yi oylarıyla ayakta tutan muhafazakar, dindar kitleler, ey camideki hacı amca! Hâlâ nasıl bir zulme ve suça ortak olduğunun farkında değil misin? Bilesin ki bu ‘utanç fotoğrafını’ ne Filistin bayrağı örtebilir, ne de Ayasofya camisi… Filistin bayrağını sallayarak, Ayasofya’da namaz kılarak bu günahtan kurtulman mümkün değil. ‘Zulme ortak olmayın’ bütün kutsal kitapların emridir.
Bu ‘utanç fotoğrafı’ AKP’nin kodamanlarını da, oy veren sıradan seçmenlerini de ömür boyu takip edecek. Ve Mavera’da büyük mahkeme de karşılarına çıkacak. Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanan bir insan böyle bir fotoğrafın ‘günah ortağı’ olmayı nasıl göze alabilir? Bir oyluk pay hiç de taşınabilir bir vebal değil. Biliyorum duygularıma hakim olmam lazım ama elimde değil; Veyl olsun AKP’ye ve ‘suç ortaklarına’ diyorum. Bir gün bizi mutlak adaletin tecelli edeceği hesapta buluşturacaklar elbet.
AKP’nin ‘zulüm ağaları’ hasta mahkumun kaçmayacağını bilmiyor olabilir mi? Hiç sanmam. Bırakın yatalak hastayı sağlam mahpuslara kapıyı açsanız, çıkıp gitmez. Çok mahpus dinledim, inanmayan sorsun gardiyanlara… Bir olay anlatılır; Silivri hapishanesinden ‘tabutluk’ denen arabalarla bir grup hasta mahpus İstanbul’a hastaneye gider, Mustafa Aytaç gibi… Başlarında jandarma… Hastane ortamında bir karışıklık olur ve bir hasta mahpus doktorun odasında unutulur. Bir çıkar ki kimse kalmamış, bahçeye koşar arabanın arkasından, “Durun beni unuttunuz!” diye bağırır.
Bu insanları bıraksanız kaçmazlar!
Ne kaçması? Yüzbinlerce insan tutuklandı, benzer gerekçelerle… Kaçmaya teşebbüs etmiş bir tane örnek var mı? Yok… Olsaydı eğer gazetelerin manşetlerinde ilan edilir, posteri bile yapılırdı. Yatağa kelepçelemenin ne bahanesi olabilir? Nasıl bir gerekçe buna cevaz verir? Benden beklemeyin, cevabı AKP’li hacı amcadan alınız…
Yıllar önce duymuştum, Ali Bulaç gözaltında rahatsızlanmış, hastaneye kaldırılmış. Ve o da kapıda polis beklemesine rağmen yatağa kelepçelenmiş… Ve bu durum o kadar ağrına gitmiş ki, “Böyle tedavi istemiyorum…” diye isyan etmiş. Polis, “Kanun böyle, kuralın dışına çıkamam.” diye cevap vermiş. Ali Bulaç ki başta Erdoğan olmak üzere AKP kadrolarının yüzde 90’nı tedrisatından geçti. Kitaplarını okudu. Ali Bulaç’a bunu yapan başkasına ne yapmaz ki…
O ‘utanç fotoğrafı’ sıradan bir haber olarak kalmamalı, devasa afişi, büyük posterleri yapılmalı. AKP’nin devr-i iktidarının özeti olarak duvarlara, meydanlara asılmalı. Asla unutulmamalı. Ve de unutturmamalı. AKP’nin günah ve suç galerisinin baş köşesine konulmalı. AKP’nin zulüm devrini anlatmaya bu fotoğraf yeter.
DÜZELTME
Dün bu yazıyı kaleme aldıktan sonra sosyal medyada dolaşıma sokulan kelepçeli fotoğrafın Mustafa Aytaç’a değil, Veysel Atasoy’a ait olduğunu öğrendim. Mustafa Aytaç’ın kelepçeli olarak kemoterapi aldığı doğru ancak fotoğraf ona ait değil. KHK’lı polis memuru Veysel Atasoy da iki yıl önce covid rahatsızlığı nedeniyle 35 gün elleri kelepçeli olarak hastanede yoğun bakımda tutulmuş. Hatta konu o dönemde insan hakları savunucusu ve HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından Meclis’te bile gündeme getirilmiş. İsimlerin önemi yok; dün Veysel Atasoy’un yaşadığını bugün Mustafa Aytaç yaşıyor; muhtemeldir ki yarın bir başkasına aynı zulüm yapılacak. Kim olursa olsun; hiç bir insan hele de kanser gibi ağır bir rahatsızlığı olan bir insan böyle bir muameleye maruz kalmamalı…
AKP oy verenlere bu kadar iltifat etmeyin yaa. Ne müslümanı ne dindarı ne muhafazakarı.İnsan olma vasıfları bile yok. Sokaktaki kedi köpek bunlardan daha asil daha fazla insani duygulara sahip. Kelepçe işine gelince 15 temmuzdan sonra hiç bir asker kendine sorumluluk getirecek hiç bir emir ve uygulamayı yapmamazlık etmez. Konu kanun ile alakalı o kanunlar olduğu sürece bu şeytenı rejim devam ettikçe bu uygulama devam eder.