YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bir resimden yola çıkarak ressamı hemen tanımak mümkündür. Ya da bir besteyi dinleyip “Filanca sanatkar bestelemiş” diyen uzmanlar da çoktur. Roman üslubuna, hikaye tarzına bakarak yazar tahmin etmek de gayet imkan dahilindedir.
Ancak, bir tek satırı, “Yazsa yazsa bunu bir tek şu şahıs yazar” diyebilmek için yazanın da, teşhisi yapanın da sıradan olmaması gerekmektedir.
Böyle bir hikaye anlatacağım bugün size…
Edebiyatımızdaki üç adet Vehbi’den ikincisi. İki Hikmet’ten de birincisi olan Vehbi Hikmet, kelimeleri kadar güçlü kudreti olan Yavuz zamanında yaşamıştı.
Kudreti sadece ilmi siyasette ve idarede değildi. Kelimelere de hükmediyordu koca Sultan.
“Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzan /Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek.”(Gücümün korkusundan aslanlar bile titrerken, felek beni bir ahu gözlüye esir etti) mısraları edebiyatta kolay aşılacak eşik değildir.
Bakın şu aşağıdaki şiir benzersizdir mesela:
“Sanma şahım herkesi sen sadıkane yâr olur.
Herkesi sen dostun mu sandın belki ol ağyar olur.
Sadıkane belki ol âlemde bir dildâr olur.
Yâr olur ağyar olur dildâr olur serdar olur.”
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⬇️
İster yukarıdan aşağı okuyun, ister soldan sağa aynı şiir olduğunu göreceksiniz.
Yavuz kısa sürede hükmettiği toprakları birkaç katına çıkarmış büyük bir komutandı elbette. Böylesi güçlü bir karakter ile beraber olmak çok kolay değildi şüphesiz.
Vehbi Hikmet, yediği içtiği hünkardan ayrı gitmeyen bir şairdi. Yavuz, onun kıymetini çok iyi biliyor, yanından ayırmamaya dikkat ediyordu.
Ne ki şairler biz sıradan ölümlüler gibi değildirler.
Hassas, kırılgan ve ziyadesiyle alıngandırlar.
Her nasılsa bir tartışma neticesinde şair Vehbi Hikmet alınır… Küser Sultan’a.
Kolay kolay da hafiflemez kalbinin kırıklığından duyduğu acı. Ve bir süre sonra sessiz sedasız kayıplara karışır.
Yavuz, bir yandan devlet işleriyle ilgilenirken diğer yandan şair dostunu aramaktadır ne heyhat…
Şair Vehbi, o diyar senin bu diyar benim, diye gezine gezine Van’a kadar gelmiştir.
Bir şekilde burada kalmaya karar verir ve Van Müftüsünün yanında katip olarak çalışmaya başlar.
Müftü kısa sürede işe aldığı adamın şairlik yönünü öğrenir.
Yavuz hariç herkes memnundur hayatından ve dahi Hükümdar şairi nasıl bulacağına dair bir fikir geliştirir.
Önce bir satır şiir yazar…
Dişi olan satır tamamlanmak ister aslında.
Şöyledir:
“Bütün dünya benim olsa gamım gitmez, nedendir bu?”
Hemen anlaşılacağı üzere, bir sorudur bu ve Yavuz, kıtalar gezip dolaşsa bile üzerine yapışan gamın gitmediğinden dem vurmaktadır.
Hemen tellallar çıkarılır. Bu mısra ilan edilir ve devamını yazabilene çok büyük maddi ödül (Bin altın) vaat edilir.
Haber kısa sürede Devlet-i Aliye’de kulaktan kulağa yayılır.
Herkes kaleme sarılır, bin altın hani az para değildir, hayat kurtaracak bir meblağdır.
Nihayetinde Van’a kadar ulaşır Yavuz’un tek satırlık şiiri.
Van müftüsü da şair ruhlu biridir ama yanında büyük bir cevher olduğuna aldırmaksınız, kendince bir şeyler karalar. Sonra Şair Vehbi Hikmet’i çağırıp ona okutup “Nasıl olmuş?” diye sorar.
Şair Vehbi şiiri beğenmediğini söylemek istemez, onun yerine nasıl düzeltilebileceğini söylemeye başlar.
Şurası şöyle, burası böyle olsun derken, şiir ilk halinden tamamen alakasız bir noktaya gelir. Müftü Efendi de durumu anlamıştır lakin çıkan netice harika olduğu için sesini çıkarmaz. Şiiri saraya gönderir.
Yavuz’dan başka hiç kimse gelen satırların Vehbi Hikmet’ten gelip gelmediğini anlayabilecek kalibrasyonda olmadığı için gelen şiirleri bizzat Yavuz okumaktadır.
Van Müftüsünün mektubunu açar ve şu satırı okur:
“Ezelden gam türâbıyla yoğrulmuş bir bedendir bu…”
Yavuz daha ilk anda bu satırların kadim dostuna ait olduğunu anlar. Hiç bozmaz kimseyi. Şöyle bir mektup yazar.
“Yazdığınız mısraya karşılık olan bin altını size yolluyorum. Siz de yanınızdaki şahsı bana yollayınız…”
Ve böylece Sultan Selim’in meşhur beyitleri tarihe geçer:
“Bütün dünya benim olsa gamım gitmez, nedendir bu?
Ezelden gam türâbıyla yoğrulmuş bir bedendir bu…
Arkadaş, sakın terk etme insâfı, makâm-ı imtihandır bu,
Gelen gider, giden gelmez, iki kapılı handır bu…”
Arkadaş, sakın terk etme insâfı, makâm-ı imtihandır bu,
Gelen gider, giden gelmez, iki kapılı handır bu…”
Madem boyledir.
Lutfen hakaret olmayan yorumlari yayinlayin.Birde Hasan bey hala duzeltmedi kosesindeki yanlis bilgiyi.
Bu ne muhtesem bir yazı , bazen yurtdisinda kederlenip dertlesiyorsun ya , senin yuzunu gormemis beraber cay icmemis insanlar olarak , sana her vakit isminle dua eden insanlar kazanmissin daha ne icin kederlenirsin anlamak zor , Allah kalemine guc kuvvet versin. Saygilar.
cok enfes emeginize saglik yasadigimiz donemde bu tur olaylardan mahrum olsakta en azindan ecdadimizi okuyarak teselli oluyoruz hurmetler
Yorumlari yayinlamayacaksaniz yorum koselerini kaldirin.