Geçen hafta Mevlid Kandili’ni idrak ettik. Allah Resûlü’nün dünyayı teşrifleri münasebetiyle etkinlikler yaptık, tweet’ler attık, mesajlaştık… Boyumuzdan büyük cümleler kurduk. “Biz seni görmeden sevdik Yâ Resûlallah!” gibi beylik laflar döşendik. O’nun ümmeti olmanın ayrıcalıklarından, faziletlerinden bahsettik perişan halimize bakmadan…
Ne kadar cömertçe tükettik/tüketiyoruz “Ümmet” kavramını ve ne hoyratça tepiniyoruz üzerinde… Oysa “Ümmet” var mı, yok mu o bile belli değil! Kendine ümmet diyenlerin, ümmet olma iddiasında bulunanların haline bakınca maalesef sadece içi boş bir hamaset görünüyor.
Halep kan ağlıyor…
Yüzbinlerce masum insan yeryüzü zalimlerinin ve onların maşası çakma halifelerin gadrine uğruyor. Maalesef, ümmetin yaşadığı coğrafyalar münafıkça yönetiliyor. Bunlar yaşanan her acıdan rant sağlıyor ve hiçbir sorumluluk hissetmiyor. Her gün saatlerce nutuklar atıyor. Milyarlık saraylarında, sırça köşklerinde alay edercesine Efendimiz’in üç hurmayla yetindiğinden dem vuruyor. Çobanı oluğu koyunlara, israfın kötülüğünü kendisine aldığı milyonlarca dolarlık yedinci uçağının yanı başından anlatıyor. Ekranlarda Mısırlı Esma için gözyaşı döküyor ama binlerce Esma’yı hapse atıp türlü işkencelere maruz bırakıyor.
Halep değil sadece, Gazze de, Türkiye de kan ağlıyor…
Bütün bir Müslüman coğrafyadan âh u eninler yükseliyor. Feryatlar semayı titretiyor ama Ümmetin kalbi ürpermiyor. Yığınlar, yol yapan ve yaptığı bütün yollar kendine çıkan dünya liderine (!) tapmakla meşgul. Ne Halep umurlarında onların, ne Gazze… Mavi Marmara zaten sömürülmeye elverişli bir malzemeydi ve kullanım süresi bitti. En ateşli savunucuları, rantçıları, goy goycuları satıldıklarını anladıklarında bile seslerini çıkaramayacak kadar zavallılar! Bütün hiddetlerini sadece emirleri uygulayan çaresiz bir hâkime ve savcıya yöneltiyorlar. Bunlar, baş satıcıya ima yollu bile bir eleştiri getiremeyecek kadar acizler… Bunlar dantelli perdeden kendilerine kefen yapan mücahitler… Bunlar, sigaradan nefesleri soba borusuna dönmüş klavye kahramanları… Bunlar namazsız, niyazsız, duasız, ızdırapsız, hayâsız, küfürbaz kindarlar… Bunlar, ümmetin halinin en acıklı fotoğraf karesi…
Anadolu’da zulüm
Asırlar boyu İslam’ın, en güzel şekliyle yaşandığı Anadolu toprakları, tarihinde benzerini görmediği bir zulümle karşı karşıya. Bir hırsıza, yalancıya, katile ve sahtekâra “Halife” demedikleri için yüz binlerce masum insan Yezid zulmüne maruz kalıyor. İşlerinden atılanlar, mallarına mülklerine el konanlar, yurtlarını yuvalarını terk etmek zorunda kalanlar, hapislere atılanlar, işkence görenler, işkencelerde ölenler… Kadınlar, yaşlılar, yeni doğmuş bebekler… El konan binlerce müessese, talan edilen okullar, yurtlar, dershaneler… Ve bütün bunları umarsızca seyreden sözüm ona dindarlar… Ümmet olduğunu söyleyen kalpleri kararmış, vicdanları midelerine esir nebbaşlar…
İnsanların elli yılda alın terleriyle biriktirdikleri helal parayla yapılan yurtlara, okullara, müesseselere çöken cemaatler, tarikatler var bir de! Onlar güya “Ümmet” in en şuurlu, en dindar, en hassas kesimi! Zulmü alkışlayan, zalime yahşi çeken, hasetleri imanlarının önüne geçmiş menfaat düşkünleri! “Kim bir başkasının bir karış toprağını zorbalıkla alırsa kıyamet günü yedi misliyle boynuna dolanır” hadisini hiç duymamışçasına Halife’nin çaldıklarından yere dökülen birkaç parçayı toplayıp yemekle meşguller. İrfan ocağı olması gereken zikirhaneler, milyonlarca insanın gıybetinin yapıldığı, onlara her türlü iftiranın atıldığı kahvehanelere dönmüş.. Allah Resûlü’nün “Annesiyle zina etmekten beter” bir günah olarak tarif buyurduğu gıybet sanki bunlara haram kılınmamış! Nur meclislerinden kir akmaya başlamış.
Bir de saray soytarısı hocalar (!) var…
Onlar hırsızın çaldıklarına, işlediği cinayetlere, döktüğü kana, yaktığı cana fetva üretmekle meşgul. Bütün ilmi birikimlerini, itibarlarını, haysiyetlerini sofrasına oturdukları zalimin ayaklarına paspas ediyorlar. Seksen senelik ömürlerine iktidar yalakalığı ile nokta koyma kararındalar. Her konuda fikirleri var ama elleri kelepçeli Anadolu kadını için edecek tek bir lafları yok. Sünnet çocuğu kıyafetli resmi görevli de, elinin altındaki seksen bin personeli irşad için değil istihbarat için kullanıyor. Lüksün, şatafatın, gösterişin esiri olmuş zavallı bir kuklayı andırıyor.
Sakalı göbeğine inmiş tescilli bir iftiracı da yediği haltların boynuna attığı kementten kurtulamıyor. Bir taraftan hiç utanmadan masum insanlara her türlü iftirayı atarken, öte taraftan ‘İslam soslu’ ticarî ürünleri ümmete pazarlıyor! Allah Resûlü’nü hayâsızca, ahlaksızca kendi ticari ve şahsi emellerine alet ediyor. Terliğinden sakal-ı şerifine kadar her şeyi satıyor! Bu kargaşada kendine alan açmaya çalışıyor.
Ankara havasıyla göbek atıp kedileriyle, köpekleriyle ekranlarda arz-ı endam eden bir başkası Mehdilik peşinde koşuyor. Kitleleri zinanın meşruiyetine, tesettürün gereksizliğine alıştırmak gibi bir misyonu var sanki. Kur’an Müslümanlığı diye Sünnetsiz, peygambersiz bir din dayatma gayretinde olanlar da İslam’a en hayati darbeleri vuruyor.
‘Ümmet’ eğlencede
İşte hırsızı, katili, zalimi halife sanan, dinini ve ahlakî erdemleri doğru bir şekilde öğreneceği bütün imkânlar sistematik bir şekilde yok edilen ve yukarıda bahsettiğim tiplerin eline bırakılan “Ümmet”, bütün insafını, iz’anını ve insanlığını kaybetmiş bir şekilde elliye yakın genç fidanın öldüğü bombalı saldırı anında bile eğlence programlarına reyting birinciliği veriyor.
Kalemine sağlık bu ahlaksızlar için bu anlatılanlar az kalır.