Uluslararası Af Örgütü’nün (UAÖ) OHAL döneminde ihraç edilen kamu görevlileri ile ilgili hazırladığı “Gelecek Karanlık” başlıklı raporda çarpıcı görüşler ve iddialar yer aldı. İhraç edilen 33 kişi ile resmi yetkililer, sendika ve sivil toplum örgütü temsilcileri ve avukatlar olmak üzere 61 kişiyle yapılan görüşmelerde ihraçların usul hükümlerine uymadan yapılmasının insan haklarını ihlal ettiği belirtildi. Raporunda OHAL KHK’lerinin Meclis’in ya da mahkemelerin denetimi dışında olduğu vurgulandı. Hükümetin KHK’lerle ihraç edilen kamu görevlilerinin “terör örgütüyle aidiyeti, iltisakı ya da irtibatı” bulunduğu şeklinde genel bir gerekçe sunmakla yetindiği ifade edilen raporda ihraç edilen hiçbir kamu görevlisine bireysel bir gerekçe sunulmadığının altı çizildi.
Cumhuriyet’in haberine göre, ihraçların çok büyük bir kısmının keyfi, adaletsiz veya siyasi saiklerle yapıldığına dair endişeler olduğu belirtilen raporda, “KHK’lerle ‘terörist’ olarak yaftalanarak ihraç edilenlerin birçoğu başka bir iş bulamadı. Bazıları aileleriyle birlikte, işlerine bağlı konut ve sağlık hizmeti desteklerini kaybettiler. Pasaportları da iptal edildiği için, yurtdışında da iş arayamıyorlar” denildi. İhraç edilenlerin başvurabilecekleri mahkeme olmadığını ve AİHM’nin de buna rağmen iç hukuk yollarının tüketilmesi şartını aradığı kaydedilen raporda 16 Mayıs’ta üyeleri atanan OHAL Komisyonu’nun ise bağımsız olmadığı ve 2 yıllık görev süresi içinde günde yüzlerce başvuruya ilişkin karar vermesi gerekeceği vurgulandı.
İhraçların ve bunlarla bağlantılı olarak alınan tedbirlerin, insan haklarını tehdit ettiği görüşü dile getirilen raporda şöyle denildi: “Darbe girişiminde yer alan askerlerin bulunduğu vakalar örneğinde olduğu gibi, bazı ihraçların meşru ve kanıt sunulabilir nitelikte olduğunun not edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla da incelenip itiraz edilecek delillerin sunulmamış olması, hem hükümetin ihraçların darbecilere karşı mücadele edilmesi için gerçekleştirildiği iddiasının inandırıcılığını sarsıyor, hem de keyfi ihraçlardan ötürü ciddi zorluklar yaşayan çok sayıda insanın ve ailelerinin haksız yere lekelenmesine neden oluyor”
İhraçlarda sebep Digiturk abone iptali ve Bankasya’ya para yatırma
İhraç edilen 100 binden fazla kamu görevlisi olduğunu ve bunların yaklaşık 33 bininin öğretmen, 24 bininin polis, 8 bininin TSK mensubu, 6 bininin doktor ve diğer sağlık çalışanı, 5 bininin akademisyen, 4 binden fazlasının hâkim ve savcı, 3 binden fazlasının da Başbakanlık ve bağlı kuruluş çalışanlarından oluştuğu anlatıldı. Raporda “hükümeti eleştirenler ve muhalif duruş izlenimi uyandıranların” da ihraç edildiği ifade edildi. İhraçların devleti korumaktan öte kamu çalışanlarının hükümete sadık olmalarının güvence altına alınmasına yönelik olduğu savunulan raporda İçişleri ve Milli Eğitim bakanlıklarının görüşme teklifini reddettiği, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları yetkilileriyle ise görüşme yapıldığı anlatıldı. Rapora göre Adalet Bakanlığı yetkilileri ihraçların kişilerin “terör” örgütüyle bağlantısı bulunduğunu ortaya koyan ve illa suç teşkil eden bir fiil olmasa da somut ve söz konusu kişilerin “töhmet altında bırakan” hareketlerine dayanılarak gerçekleştirildiğini ifade etti.
Yetkililer, kişilerin hangi sebeplerden ötürü ihraç edildiklerine ilişkin olarak Gülen’in Ekim 2015’teki çağrısının ardından Digiturk aboneliklerini iptal edenleri ve Bank Asya’ya para yatıranları örnek gösterdi. Bakanlık yetkilileri, bu örnekler dışında, diğer binlerce ihraca neden teşkil edecek bireysel fiillere dayalı başka bir gerekçe sunmadı. Sağlık Bakanlığı yetkilileri ise hangi kıstaslara göre ihraç edildiklerine dair bir açıklamada bulunmadı ancak 15 Temmuz’da yaralananları tedavi etmediklerini ifade ettikleri doktorları örnek gösterdi.
İhraç edilen kamu görevlileri anlatıyor
-8 yıllık polis: “Amirlerimden biri tarafından bir görüşme yapmak üzere çağrılmıştım. Bana istihbarat raporunun olumsuz geldiğini söyledi. Sadece bu. Başka hiçbir bilgi verilmedi.”
-Başbakanlık çalışanı: “Neden ihraç edildiğimi sorduğumda bana nedenini söyleyemeyeceklerini, sadece tüm soruşturmaların birbirinden farklı olduğunu söylediler.”
-Bölgesel Kalkınma Ajansı Çalışanı: “Darbe girişiminin ardından ajansın başına getirilen İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Önal, çalışanları 17-25 Aralık’la ilgili görüşleri hakkında sorguladı ve çalışanlardan, HDP’ye oy veren meslektaşlarını tespit etmelerini istedi.”
-KESK temsilcileri: “KESK’e bağlı sendikalara üye olanlar ile özellikle aktivist ve yöneticilerimiz ihraç edildi. 2016 sonuna kadar, üyelerimizden 2 bin 94’ü ihraç edildi.”
-Öğretmen:“Meslekte geçen dokuz yıl içinde hakkımda hiçbir disiplin cezası verilmedi. 29 Aralık 2015 tarihinde devletin Güneydoğu politikalarını protesto etmek amacıyla yapılan bir günlük greve katıldığım için gözaltına alındım. Benim gibi bu greve katılan çok sayıda meslektaşım ihraç edildi.”
-Akademisyen: “İmzacı akademisyenlerin ihracını görünce doğum iznindeyken yedi aylık bebeğimle birlikte Almanya’ya gitmeye karar verdim. 7 Şubat 2017’de de ihraç edildim. Almanya’da ihraç edilen 30 imzacı akademisyen yaşıyor.”
-Belediye görevlisi: “Birileri sizi kurumdan silmek istiyorsa, adınızı Gülenci olarak vermeleri yeterli. Amirlerimi sosyal medyada eleştirdiğim için ihraç edildim.”
-Hakkari’de görev yapmış bir asker: “Ben terörle mücadele eden, dağlarda operasyonlara giden, rahat yataklarda yatamayan, doğru düzgün yemek yiyemeyen veya temiz içme suyu bulamayan bir askerdim. Arkadaşlarımın gözlerimin önünde öldüklerini gördüm. Toplum beni kahraman olarak görüyordu. Fakat şimdi bir terörist ve bir hain olarak görülüyorum. Asker arkadaşlarımdan biri uğradığımız bir saldırıda yaralanmıştı, yedi ay işe gelemedi, neredeyse ölüyordu. Döndükten bir ay sonra ihraç edildi.”
Bireysel değil kitlesel soykırım…