HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Memleketi yönetenler, halka birkaç yıl bahar havasını neler yaparak yaşattılar. Dünkü yazımda bunu anlatmaya çalışmıştım. Bireysel olarak neler yapılabileceğini anlatırken de, “Saksınıza çiçek yerine yiyebileceğiniz şeyler dikin, derin dondurucunuz varsa tez zamanda tüketip devre dışı bırakın” benzeri tavsiyelerle bitirmiştim.
Yakın çevremle bu düşüncemi paylaştığımda ilginç tepkiler aldım. Hemen hepsi “O kadar olur mu?” diye hayret ifade eden tepkiler verdiler. İnanmakta çok zorlandılar ve inanmamakta direndiler.
Şunu ifade etmeme izin verin. Bu ülkede ekonomiyi bilenler geçen sene bütün bir yıl boyunca, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon netice” diye ifade ettiği ekonomik tezine, “Bu ülkeyi felakete sürükler” diye ortak tepki verdiler.
Ekonomistler, altyapısı hazırlanmadan yapılacak faiz indiriminin ülkeyi ekonomik anlamda çıkmaza sokacağını anlattılar. Bunun dönüp enflasyonu patlatacağını ve ülkenin hiper enflasyon tehlikesine sürükleneceğini ısrarla dile getirdiler.
Temel görevi enflasyonla mücadele olan Merkez Bankası, yükselen enflasyon trendini göz önünde bulundurarak Kasım 2020’den Mart 2021’e kadar faizleri kademeli olarak yüzde 10.25’ten yüzde 19’a yükseltti.
Murat Uysal’ı (2019-2020) Merkez Bankası Başkanlığından alan Beştepe Sarayı, yerine Naci Ağbal’ı getirdi. Naci Ağbal, bankanın temel kanununda belirtilen adımları atmakta ısrarlı davrandı. Sonuçta yine aynı adres tarafından görevden alındı. Yerine Mart 2021’de halen bu koltukta oturan Şahap Kavcıoğlu getirildi.
Ağbal’ın görevden alınmasının sebebi son Para Piyasaları Kurulu’nda (PPK) faizi yüzde 17’den 19’a çıkarmasıydı. Bu kararın alındığı 19 Mart’ta dolar 7.20 TL, enflasyon ise yüzde 15.61 idi.
İşte ne olduysa bu tarihten sonra oldu. Erdoğan’ın faizlerin aşağı çekilmesi emriyle dolar tırmanmaya başladı. Bir sonraki toplantıda faizlerin düşürüleceğine dair sinyaller güçlendi ve dolar Mart ayı sonunda 8.19’a yükseldi, enflasyon yüzde 15.61.
Yaz ayları ürkek adımlarla geçti. 23 Eylül PPK kararıyla Merkez Bankası gösterge faizlerini yüzde 19’dan 18’e indirdi: Dolar 8.76, enflasyon 19.25.
Merkez Bankası, 21 Ekim’de daha cesur adım attı ve 2 puan daha faiz indirdi. Dolar 9.50, enflasyon 19.58.
Bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, bildik teorisini en üst perdeden seslendirmeye devam etti: Faiz sebep, enflasyon netice.
Erdoğan’ın söylediklerini doğrulamak amacıyla Merkez Bankası faizi 18 Kasım’da yüzde 16’dan 15’e çekti. Dolar 11.08, enflasyon 19.89
Kasımın son haftasından itibaren dolar alıp başını gitmeye başladı. Aralık toplantısında gösterge faizinde bir kez daha düzenleme yapılıp yüzde 15’ten 14’e indirildi.
Dolar tam bir ralli yaptı. 11 TL’den başlayan günlük yüzde 5-6 dolayındaki yükselişle 20 Aralık’ta 18 bandının üzerine çıktı.
Aynı tarihte dolarizasyonun önüne geçilebilmek amacıyla Kur Korumalı Mevduat (KKM) icat edildi. Merkez Bankası, dolaylı yoldan 17 milyar dolar piyasaya para sürerek kurları 11 TL’ye düşürdü.
Bütün bunları niçin bu kadar ayrıntılı anlatma gereği duyduğuma gelince…
SAHİ KİM FAİZ LOBİSİNDEN YANA?
Yağmur gibi yağan zamlara gerekçe olarak dünyada yükselen enerji ve emtia fiyatları gösteriliyor.
Evet. Dünyada enerji ve emtia fiyatları çok yükseldi. Temmuz 2021’de brent petrolün varili 76 dolardı, Şubat ayında 92 doları geçti. Elbette bunun bir yansıması olacak.
Faiz indirim inatlaşması yapılmasaydı petrol ve doğalgazı 13-15 dolar/TL’den almak yerine 8-9 dolar/TL’den ithal edecektik. Dolayısıyla fiyatlara yansıması çok daha alt seviyede kalacaktı.
Eğer, “faiz sebep, enflasyon sonuç” dayatmasıyla negatif faiz uygulamasına geçilmeseydi geçen yıl bugünlerde dolar 7.2 TL idi. Normal seyretme muhtemelen yıl sonunu 9-10 TL dolayında tamamlamış olacaktı. 18 TL’yi görmesiyle ekonomiye olan güven hepten yok edildi.
Düşen sadece MB’nin gösterge faizleri. Bankalar MB’den yüzde 14 faizle para alıyorlar, müşterilerine;
-İhtiyaç kredisini yüzde 25,
-Ticari kredisini yüzde 33,
-Taşıt kredisini yüzde 32 (aylık yüzde 2.50’nin üzerinde) faiz oranlarıyla veriyorlar.
Bankalar MB’den yüzde 14’le aldığı parayı, Hazine’ye yüzde 24 faizle borç veriyor.
Yıllarca faiz lobisinden söz edenler, ülkeyi faiz sarmalına soktular.
Yola çıkıldığında tablo şöyleydi:
Başta: Faiz yüzde 19, enflasyon yüzde 19
Sonuç: Faiz yüzde 14, enflasyon yüzde 49.
Her şeyi bozmanın adı Türkiye Ekonomi Modeli.
Kamu iç borcunun en büyük kaynağı yüzde 38.6 ile kamu bankaları. Yani gelinen nokta itibariyle en büyük faiz lobisi kamu bankaları olmuş durumda.
FAKİRDEN ALIP ZENGİNE KAYNAK TRANSFERİNİN ADI ENFLASYON
Enflasyon, fakirden alıp zengine para transferinin ekonomideki adı. Paraya son ulaşan eli kolu bağlı sabit veya dar gelirlinin cebinden paranın alınıp, ilk ulaşan varlıklı kesime servet transferi yapılmasının adı ekonomide ENFLASYON.
Şu anda bütün bankalar, hükümetin dayatmasıyla mevduata negatif faiz uyguluyor. Negatif faizse, tasarruf sahibinden borç sahibine para transferi demektir.
Yaşadığımız yüksek enflasyonun temelinde yatan nedenlerine baktığımızda, bunun ancak üçte biri dünyadaki enerji ve emtia fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanıyor. Kalan üçte ikilik kısmıysa, iktidarın dünyada yüzyıllardır uygulanan ekonomik sisteme karşı savaşmasından başımıza geldi.
Hükümet, son 5 ayda faizi yüzde 19’dan 14’e indirerek enflasyonu yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkardı. Diğer ülkelerinse bunları yaşamamak için gösterge faizlerini artırma yoluna gittiğini görüyoruz.
Türkiye bunları yaparak sadece gösterge dışındaki faizleri yükseltmedi, ülkenin uluslararası risk faizini de yükseltmiş oldu. OECD ülke riski uzmanları, her 3 ayda bir ülkelerin risk durumlarını yüzde 0 ila 7 arasındaki bir çizelgede değerlendiriyor.
Her ülkenin içinde bulunduğu durumu ele alınarak bir CDS notu belirliyorlar. Türkiye’nin gelinen noktadaki risk primi 535.3 olmuş durumda. Tablo böyle olunca da Türkiye, yurt dışından yaptığı dolar borçlanmasını (CDS aynı kalması halinde) yüzde 8.20’lerle ancak yapabiliyor. 2022’de 11 milyar dolar dış borç almak zorunda olduğumuzu unutmayın.
NELER YANLIŞ YAPILDI, NELER YAPILMALIYDI?
Dünyada yüksek enflasyon yaşayan ülkelere baktığımızda yaptıkları ortak yanlışları 4 başlık altında toplamak mümkün.
1-Beceriksiz yönetim, yapılan yanlışlarda ısrar etme.
2-Para ve maliye politikalarındaki tutarsızlıklar.
3-Ölçüsüz ve hedefsiz para basmak.
4-Yapılan yanlışların altında yatan nedenlerini dışarıda aramak.
İktidar, bütün bunları yaptı ve olumsuzlukların kaynağını halka dışardaymış gibi gösterdi.
Bunların yerine atabileceği 3 adım vardı.
1-Kamu harcamalarında tasarruf yoluna gitmesi gerekiyordu.
2-Hazine’ye yük olduğu yıllardır dillendirilen projelerin ödemelerini TL’ye çevirmeliydi.
3-Merkez Bankası, altyapısı hazırlanmadan faiz indirimine gitmemeliydi.
CHP’li Aykut Erdoğdu, iktidarın Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine niçin bu kadar sarılmasının altında yatan 4 nedeni tane tane anlatıyor.
Erdoğan neden Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Projelerini bu kadar sever?
Cevabını video olarak paylaştım… pic.twitter.com/h3UHXAFfJX— Aykut Erdoğdu (@aykuterdogdu) February 9, 2022
Bugüne geldiğimizde…
Yapması gereken doğruları yapmayan, yanlış diye bilinen ne varsa onları yapmaya devam eden bir iktidar başımızda. Ekonomide bütün bu uygulamalar aynen devam ediyor.
Aynı şeyi yapıp farklı sonuç alma imkanı olmadığına göre ekonomide tablo daha ağırlaşacak. Dün “Ekonominin hassas noktalarıyla bu kadar oynarsanız enflasyonu patlatırsınız” diyenlere kimse inanmak istemiyordu. Gelinen sonuç ortada.
Bugün gelinen noktayı anlatmak için Ernest Hamingway’ın “Güneş de Doğar” kitabında, iflasla ilgili verdiği cevaptan yardım almam gerekiyor.
-Nasıl iflas ettin?
-İki biçimde. Önce yavaş yavaş, sonra aniden.