YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
İnsanlar normalle bağını nasıl koparıyor, canavarlaşıyor, kendini insan kılan her şeyden vazgeçebiliyor? Almanya’da okurken, Münih Ludwig-Maximilian Üniversitesi’nde sosyal psikoloji dersimize giren Prof. Keupp’un anlattığı vakalar arasında geçen, 1930’ların ve 1940’ların Almanyası’nda yaşarken, komşusunun Yahudi olduğunu “ihbar eden”, sonra da komşusu ve ailesi Dachau toplama kampına götürüldükten sonra evini yağmalayan “insan tipolojisi” nasıl olabilir diye merak ederdim. Hangi toplumsal kitle psikolojisi, insanın alçaklaşmasını meşrulaştırır? Hangi ortam ve koşullarda insanlar ihaneti, hunharlığı, adaletsizliği, kalleşliği, acımasızlığı, sadizmi, radikalizmi, nefreti, yok etme dürtüsünü ve daha nice kötülüğü aktive eder? Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda çocuklardan birinin kafasına kaya atılarak öldürülmesi, ya da Schindler’in Listesi’nde kokuşmuş cesetler dağına şuursuzca, hem gülerek, hem ağlayarak rastgele tabancasıyla ateş eden, yarı çıldırmış komutan, en az Yahudi tutsakları kurtaran Oscar Schindler kadar insan değil miydi?
İnsan iyi olduğu kadar kötüdür de. Kötülüğümüzün ne kadarını toplumsal koşullandırılışımız, ne kadarınıysa bireyselliğimiz (yani ruhumuz) belirler? Kötülükle iyiliğin sınırı çok incedir. En beklemediğiniz anda, en beklemediğiniz insanlardan kötülük gelebilir. Son beş senem, kuramsal olarak bildiğim bu bilgilerin deneyimlenmesiyle geçti. Başıma gelmeden, bunların Türkiye’de olabileceğine inanmazdım sanırım. Hep Nazilerin Weimar Almanyası’ndaki özel koşullardan doğan bir anomali olduğuna inandım. Ya da KKK ırkçılarının güney ABD eyaletlerinde siyahları işkenceyle öldüren ırkçı psikopatlarının bir tür özel kategori olduğunu düşündüm. Bunlar insani olamazlardı! Fakat kader, bunun böyle olmadığını bana ve diğer mağdurlara, tabiri caizse “kafamıza vurarak” öğretecekti. İnsana güven olmazdı. İnsanoğlu çiğ süt emmişti. Normalle bağımızın nerede koptuğundan ziyade, normalle olduğu kadar normal olmayanla da bağımızın sürekli var oluşuydu belki de esas sorunumuz. İnsan oğlu Hegel, Goethe, Kant, Nietzsche, Beethoven, Marx, Weber, Einstein, Gutenberg, vs. gibilerinden oluşmuyor sadece. Hitler ve ekibi de aynı Almanya’dan çıkmadı mı?
Sosyal medyada hiç katılmadığım sohbet odalarından birinde, Türk hapishanelerindeki tutuklu Cemaat mensuplarının – ya da öyle olduğu iddia edilenlerin! – zehirlenerek öldürülmesi konuşuluyor, genç akademisyenler tarafından! Bu korkunç fiilde kullanılacak zehrin de mümkünse ucuzundan seçilmesi üzerinde durulmuş, malum, kutsal devletlerine fazla masraflı olmasın diye. Aklıma 1980’lerde idam infazlarından dolayı Türkiye’nin eleştirilmesi üzerine, diktatör darbeci general Evren’in “asmayalım da besleyelim mi?” diye sorması geldi. Peder Evren’in bu ifadesine çok sinirlenmiş, hiç duymadığım okkalı küfürlerle sövmüştü ona, gazetede okuduktan sonra o dehşetli ifadeyi. Dersim isyanı sonrası topluca öldürülen Alevilerle ilgili olarak “fare zehirler gibi zehirledik” diyen tanıklar aklıma geldi. Bu havadan gazlama operasyonunda bizzat Atatürk’ün manevi kızının pilot olarak görev yapmış olması, ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir olaydır. Devlete “karşı gelenlerin” katlinin olağanlaştırılması ve meşrulaştırılması üzerine ciddi bir birikim var, Türk toplumunda. İddialar doğru olmasa da, “isyan eden” Ermenilerin başına 1915’te ne geldi, artık Türkiye kamuoyu sanırım daha iyi biliyor. Milyonlarca insanın, yediden yetmişe, kadın, erkek, çocuk demeden öldürülmesi, mallarına mülklerine çökülmesi, izlerinin vatanlarından ustalıkla silinmesi, köy, kasaba, dağ, nehir, göl adlarına kadar 1984 vari bir titiz tarih imhasıyla tarihlerinin üzerinden buldozerle geçilmesi, henüz yakın geçmiş diyebileceğimiz yıllarda gerçekleşti. İzmir’de “denize dökülen” Rumların ilkokul, ortaokul ve lise ders kitaplarında çocuklara okutulduğu bir toplumdan bahsettiğimizi hatırlatmak isterim. İşte bu ortamların genç “akademisyenleri” devletlerini “korumak” için, mahkûmların zehirlenerek öldürülmesini savunuyor, “fikir” olarak.
AKP taraftarları Clubhouse’dan katliam çağrısı yaptı:
‘Cezaevlerindekileri itleri zehirlediğimiz gibi itlaf etmeliyiz’
VPNsiz | https://t.co/cgZ8slSnIYhttps://t.co/uLvCMwRAMl pic.twitter.com/gFlOM1a9j2
— Tr724 (@Tr724) August 8, 2021
Dünyanın neresinde olursa olsun, kanunun olduğu bir yerde kurulamayacak cümleler, Türkiye kamuoyunda sadece sosyal medyada değil, ana akım ulusal medya kanallarında da rahatlıkla dile getirilebiliyor. Cem Küçük gibi “gazeteci” kılıklı sadist manyakların suikast timleri kurulmasını ve Türkiye dışında insan avına çıkılmasını savunduğunu anımsatmayalım mı? Yoksa “devletten temizleme” operasyonlarıyla yüz binlerce insanın kamudan ihraç edilmesi, sonrasında aileleriyle beraber bir milyonun üzerinde insanın sosyal soykırımdan geçirilmesi gibi “devlet politikalarını” es mi geçelim? Bunları göz önüne aldığımızda, sosyal medyada hapisteki “FETÖ’cülerin” ucuz zehirle zehirlenmesini savunan akademisyenleri münferit kabul edebilir miyiz? “Temizlik” kavramının insanların başına gelen takibat manasında kullanılmasına alenen ortak olan ve onay veren CHP ve İYİP gibi “muhalefet partilerini” de mi normal kabul etmekten yanasınız yoksa siz hala! Bayanlar baylar: bunlar uygar dünyada, demokratik hukuk devletlerinde nefret suçu olarak cezai müeyyideye uğratılan suçlardır! Kendinize ne zaman geleceksiniz? Ne zaman büyük bir kitle suçuna katılmaktan vazgeçeceksiniz?
Zehrin ucuzluğundan ziyade, insan olmanın ucuzluğuna odaklanıyorum ben. Eğer insansa bunlar, sanırım insan olmayı yeniden tanımlamakta yarar, hatta gereklilik var. Çünkü ben açıkçası bunların ait oldukları hiçbir grupla bir aidiyet ilişkisi içinde olmak istemiyorum, insaniyet başta olmak üzere.
Normalle bağlarını koparan, canavarlaşan, kendini insan kılan değerlerle bağlarını kopartan bir kitlenin sonu iyi olmayacak; bunu söyleyebilirim bu noktada. Yoksa yazıyı geçtim, kendi kötülüğünüzde boğulmanıza klavyemdeki tek bir harfle bile değinmeye zaten gerek yok. Fakat yazıp tarihe not düşelim ki torunlarınız okusun ve kim olduğunuzu öğrensin, ileride. Evet, benden söylemesi, sonunuz Naziler gibi, Sırp milliyetçileri gibi olacak. Çocuklarınız, torunlarınız utanacak sizlerden. Soyadlarını değiştirecekler utançlarından. Kendinizi yaktınız, ülkenizi ve halkınızı da yakıyorsunuz. Bu ülkeyi zehirleyen en ucuz zehir esasında sizlersiniz! Karanlığınız güneşten kaçamayacak, böyle bilin.
Vielen Dank Herr Çaman
Wunderbar
Ağzınıza sağlık hocam, artık tiksinti duymanın da ötesinde tarifi zor bir hal alıyor bu güruhun varlığı insanda!..
Çiğ zehir(nöron öldüreninden) emmişler olsa gerek.
Mehmet Efe hocanın bu yazısına birkaç not düşmek istiyorum. Yazının başında Almanya´dan örnek veriyor. Aslında oranın üzerinde daha fazla durabilirdi. Zira özellikle Hitler ve Naziler tecrübesinden sonra gerek Almanya´da, gerekse Batı dünyasında savaş suçları, insanların dışlanması, soykırım, kötülüğün kaynağı gibi konularda oldukça geniş ve detaylı araştırma yapıldı. Psikoloji, tarih, siyaset bilimi alanlarında bu konularda geniş bulgu söz konusu.
Mehmet Efe hocanın yazısında katıldığım noktalar var, katılmadığım noktalar var. Şöyle ki:
1. „Eğer insansa bunlar, insan olmayı yeniden tanımlamakta fayda var…“ diyor. Ve: „Bunların ait oldukları hiçbir aidiyet ilişkisi içinde olmak istemiyorum, insaniyet başta olmak üzere…“ diye de devam ediyor. Bu sözleri insani olarak çok iyi anlıyorum ve ben de aynı şekilde hissediyorum. Ama Almanya örneği şunu da gösterdi ki, Nazi döneminin acımasız ortamında canavarlaşanlar sıradan insanlardı. Bu konuda ayrıca siyasi düşünür Hannah Arendt´ın özellikle Eichmann bağlamındaki sözlerine de bakılabilir.
Demek istediğim: İnsanların canavarlaşmasında ortamın etkisi büyük. Ortam kötüleşince büyük kesimler insani duruşunu koruyamıyor. Dolayısıyla medeni ortamın korunmasına çok dikkat etmek gerekiyor. Ve: Daha kötü şeylerin olması istenmiyorsa konuşmaktan başka çare yok gibi.
Burada sorun şu: Hepimiz çok doluyuz, iktidardakiler sürekli topluma düşmanlık pompalıyor ve karşı taraf kendini güçlü hissediyor ve bu tarafla konuşmaya ihtiyacının olduğunu düşünmüyor.
2. Gelelim ikinci noktaya: „Normalle bağlarını koparan, canavarlaşan bu kitlenin sonu iyi olmayacak…“ öngörüsünde bulunuyor Mehmet Efe hoca. Bence bu konuda yanılıyor. Karşıda marjinal bir grup söz konusu olsa bu dediği doğru olabilir. Ancak iktadara yaslanmış, onun uzantısı bir gruptan söz ediyoruz. İktidarı demokratik yollarla devreceği şüpheli, kaybettiği seçimi tekrarlatan, yandaşlarını silahlandırdığı söylenen, asla gitmeye niyeti olmayan bir güçten bahsediyoruz.
Eğer bu tespitler doğru ise, gitmemek için diretebilir, kalmak için belki ülkeyi yakmayı tercih edebilirler. Bu durumda sadece kendilerini yakmayacaklar. Onlarla beraber ülkenin de, onlar gibi düşünmeyenlerin de sonu iyi olmayacak. Erdoğan, „AK Parti ile ülkenin kaderi birleşti“ anlamında konuşurken bu açıdan belki de doğruyu söylüyordu. AKP bitecekse ülke de bitsin, ya benimsin, ya kara toprağın diyebilirler.
3. „Çocuklarınız, torunlarınız utanacak sizlerden…“ diyor Mehmet Efe hoca. Bence işin burası da şüpheli. Geçmişi ile Almanya gibi hesaplaşabilmek her ülkeye nasip olmuyor. Türkiye bugüne kadar geçmişindeki hangi hatası ile hesaplaştı ki, bu dönemle de hesaplaşacağından emin olabiliyoruz?
Efe bey hayal dünyasinda ya$amaktan vazgeçin.insan insani sever.insan insandan nefret eder.insan insani katleder
Ülkeyi yaktılar saten ankara muğlada çıkan yangınlar ve orman alanlarının imara açılması için çıkan yasa tesadüf mü