YORUM | İDRİS GÜRSOY
12 Mart dönemindeki hukuksuzluklara ve idamlara onay veren senatonun çoğu 27 Mayısçıydı. Komuta kademesini Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) önünü açtığı generaller oluşturuyordu. Yargı üyelerinin çoğu Yassıada’dan geliyordu. Başbakan Demirel, muhtırayı yemiş ve istifa etmişti. Yıllar sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı ile ilgili bir soruya, “Meclis’i kurtarmaya çalışıyorduk, bu üç genç darbenin gadrine uğradı,” diyecekti. Ayrıntılarını yazmıştım. Adalet Partisi (AP) ile birlikte bazı CHP’li milletvekilleri de idama parmak kaldırmış, İnönü, ikinci defa Anayasa Mahkemesi’ne gitmemişti.
Yine de öne çıkarılan bir konu var: “Menderes ve arkadaşlarının idamına karşılık Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilerek intikam alındı. Meclis’te AP’liler idam kararını onaylarken, ‘üçe üç’ çığlıkları attı.”
Peki neden “ üçe üç” gibi gerçeği çok da yansıtmayan bir iddia gündemde tutuluyor?
1- Gerçek fail veya failler perdeleniyor. Birkaç örnek vereyim. Menderes’e işkencede adı geçen Teoman Koman, hiç sorgulanmadan MİT müsteşarlığına kadar geliyor. 9 Martçılarla darbe planları yapan 12 Mart’ın altında imzası bulunan Muhsin Batur, senatör ve daha sonra cumhurbaşkanı adayı olabiliyor. 27 Mayıs’ta Dolmabahçe irtibat bürosunun (Yassıada buraya bağlıydı) başındaki Namık Kemal Ersun’un, 12 Mart’ta da Sıkıyönetim Koordinasyon Kurulu Başkanı olduğu gözden kaçırılıyor. Sol hareketi bölen ve 12 Mart’a zemin hazırlayan olayların içindeki Doğu Perinçek, 15 Temmuz’da da ortaya çıkabiliyor.
2- Hukuksuzluklar, işkenceler, yargısız infazlar konuşulmasın isteniyor. Böylece bu hukuksuzlukların failleri unutturuluyor. Hesap sorulamıyor.
3- Kan davası: Sol ve sağ çatışmasına daha 12 Mart’tan itibaren zemin hazırlanıyor. Kamplaşma, kutuplaşma sürsün, kin ve nefretle oturup kalkılsın, kan gövdeyi götürsün, isteniyor.
4- Ve şu sorular yeterince tartışılmıyor: 12 Mart’a nasıl gelindi? Baas tipi bir darbe hazırlığı yapan cunta, TSK’ya nasıl sızdı? Darbeye ve şiddete karşı olan sol örgütler kimler tarafından ve nasıl bölündü? Her OHAL öncesi zamanlaması manidar şiddet eylemlerinin gelmesi tesadüf müydü? Silahlar nereden geliyordu?
12 Mart 1971 öncesi bombalar patlıyor, adam kaçırılıyor, bankalar soyuluyordu. Muhtıraya gerekçe yapılan bu olayların adı “anarşi”ydi. Darbe planları ile bu eylemlerin ilişkisi açıktı. Baas tipi cuntanın şiddet eylemlerine ihtiyacı vardı. Gençler kullanılıyordu. Sadece bir örnek vereyim.
Emekli Subay İrfan Solmazer, 27 Mayıs 1960 darbesini yapan MBK üyesiydi. 12 Mart öncesi yine cunta faaliyetlerinin içindeydi. Emekli deniz subayı Erol Bilbilik anlatıyor:
“Bir gün Orhan Kabibay’ın (27 Mayısçı) evinde toplandık. Bir ara İrfan Solmazer bana, ‘Erol sen denizcileri ihmal etmişsin, hiç temas kurmamışsın. Ama ben onlara İstanbul’da, Ankara’da mısır patlatır gibi bomba patlattırıyorum’ dedi. Başka ne yapıyorsun, diye sorunca, İrfan Solmazer’in yanıtı şu oldu: ‘Deniz Gezmiş’i Sarp Kuray’ı falan oturtuyorum. Amerikan Büyükelçiliğinin kurşunla taranmasına demokratik olarak karar veriyoruz. Emri ben veriyorum. Deniz Gezmiş, ABD Büyükelçiliğini tara ve yok ol, diyorum. Sarp Kuray’a git şurayı bombala emrini veriyorum.’ (Cumhuriyet, 10 Mart 1996)”
Solcu gençlerin ellerine verilen bombalar ve dinamitler İrfan Solmazer’in arabasının bagajından getiriliyordu. Solmazer, 12 Mart’tan hemen önce Almanya’ya gitti! Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise hukuk cinayeti işlenerek idam edildi…
12 Eylül darbesi öncesi sabah solcuları öldüren silahın öğleden sonra sağcıları öldürmesi gibi, 60’ta demokratları hedef alan silah, 70’te solcuları hedef aldı. 12 Eylül ve 28 Şubat’ta düşman değişti. 15 Temmuz’da, Hizmet Hareketi hedef seçildi.
Darbeleri planlayanlar ve cinayetleri acımadan işleyenler sırtlarını toplumun bir kesimine dayamayı başardı. Gerçek failler korundu ve hiç gündeme gelmedi. Mağdurlara, mazlumlara kulak verilmedi. Toplum, düşüncesi ne olursa olsun, haksızlığa uğrayanların hukukunu savunabilseydi, bir sonraki cinayet kolayca işlenemezdi.
Keşke siyaset kurumu AP, CHP, AKP darbecilere teslim olmasaydı? Keşke siyasal görüşü ve inancı ne olursa olsun herkes Menderes’in de, Gezmiş’in de hukukunu savunabilseydi! “Üçe üç”ü değil, Aşık İhsani’nin, “Üç kişi bir tabuttayız” sözlerini tartışabilseydik keşke…
Ne diyordu İhsani?
İzmir bura Kordon boyu
Üç kişi bir tabuttayız
Elimiz ağzımız bağlı
Üç kiçi bir tabuttayız
Altımız taş üstümüz taş
Ayaklar su içinde yaş
Sancı bastı yavaş yavaş
Üç kişi bir tabuttayız
Tavan alçak bacası dar
Uzunluğu bir metre var
Eni altmış santim kadar
Üş kişi bir tabuttayız
Nöbetçiler dizi dizi
Tenimizde yara izi
Ölmeden koydular bizi
Üç kişi bir tabuttayız
Bıktık ceza yiye yiye
Suçumuz yok diye diye
Demokrasi varsa niye
Üç kişi bir tabuttayız