Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) yönetim değişikliğine gidilen 49. Genel Kurulu’nda AKP hükümetine sert eleştiriler yöneltildi. ‘Patronlar Kulübü’nün yöneticileri, dün İstanbul Four Seasons Hotel’de gerçekleştirilen toplantıda ekonomi, dış politika ve demokrasi konusunda önemli uyarılar yaptı.
Koltuğunu İtalyan asıllı Simone Kaslowski’ye devreden Erol Bilecik, Yönetim Kurulu Başkanı olarak son kez genel kurula hitap etti.
Türkiye’nin Batılı ve Avrupalı olduğunu ifade eden Bilecik, fakat aynı zamanda Doğulu ve Asyalı olduğunu söyledi. Bilecik şöyle devam etti:
“Dış politikadaki kördüğümü çözmek için bu, bizim en büyük gücümüzdür. ‘Ortadoğululaşan’ bir Türkiye’nin batıda hiçbir ağırlığı olamaz. Oysa batıda ağırlığı artan bir Türkiye’nin, doğuda da ağırlığı artar. Bugünkü muhasebemiz şunu gösteriyor: Türkiye’ye dünyadaki konumunu ve saygınlığını geliştirme borcumuz var.”
Bilecik: Demokrasi ithal edilemez inşa edilir
Siyasetin demokratikleşmesini talep eden Erol Bilecik, Türkiye’yi sarsıntısı dinmeyen bir coğrafyada istikrarın simgesi haline getiren, insan hak ve özgürlüklerine dayalı, laik, sosyal, hukuk devleti anlayışı olduğunu hatırlattı.
Ardından şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’yi aydınlık bir geleceğe taşıyacak olan da yine bu anlayıştır. Bu nedenle demokrasi kısa vadeli siyasal hesaplara kurban edilemez, edilmemelidir. Güçlü bir gelecek için önce siyaseti demokratikleştirmek gerekir.
“AB üyeliği her iki tarafın etki alanını genişletir”
Demokrasi ve özgürlükler başta olmak üzere tüm Cumhuriyet değerleri bize emanettir. Bu emanete sahip çıkmak, hepimizin borcudur. Çünkü unutmayalım ki demokrasi ithal edilmez, inşa edilir.
Çağımızın en başarılı özgürlük, barış, kalkınma ve refah projesi olan AB kırılmalar yaşasa da küresel düzeyde en önemli denge merkezi olmaya devam ediyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği her iki tarafın da etki alanının genişlemesi anlamına gelen kazan-kazan formülüdür.”
Özilhan: Dünyadaki otoriterleşme rüzgarı kalıcı olamaz
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan da Türkiye’nin istikrarının AB için, AB’nin desteğinin de Türkiye için önemli olduğuna işaret etti.
Türkiye ekonomik olarak zor duruma düştüğünde Avrupa Birliği’nden alınan destek mesajlarının, ilişkilerin karşılıklı doğasını gösterdiğini anlatan Özilhan şöyle devam etti:
“Demokratikleşme dalgaları da, ters yönde gelişmeler de, ülkeler arasında bulaşıcı oluyor. 2008 krizinden bu yana, dünyada bir içine kapanma ve otoriterleşme rüzgârının estiği açık. Ancak bu rüzgârın kalıcı olması söz konusu olamaz.
Dünya tarihi, insanların ve milletlerin kaderlerine sahip çıktığını, toplumların demokratikleşme eğiliminde olduğunu söyler. Bu eğilimler hesaba katılırsa, bugünkü korumacı ve popülist dalganın önümüzdeki yıllarda yerini yeni bir demokratikleşme dalgasına bırakacağını söyleyebiliriz.”
“Fiyat denetimiyle tanzim satışla çözüm sağlanmaz”
Fiyat denetimleri ile gıda enflasyonu kontrolünün mümkün olmadığını vurgulayan Özilhan, hal yasası çıkarmakla, tanzim satış mağazaları kurmakla çözüm sağlanamayacağını anlattı:
“2007’den 2018’e dünyada gıda fiyatlarındaki artış yüzde 10 olmuş, ülkemizde ise yüzde 200. Hal yasası, tanzim satış mağazaları, operasyonlar, denetimler gibi gıda fiyatlarına dönük önlemler, fiyatları belli bir süre için aşağı çekmeye muvaffak olacaktır. Ancak, tarım üretimindeki sorunlar devam ettiği sürece, fiyatlar yeniden artış eğilimine girecektir.
“Tarımı ihmal eden ülkeler geleceğini tehlikeye atar”
Kırsalda yaşayanların oranı son 10 yılda yüzde 34’ten yüzde 16’ya düşerken, kentlerde ve metropollerde yaşayanların oranı yüzde 66’dan yüzde 84’e yükselmiştir. Çiftçilerin oranı ise yüzde 10’dan eriyip yüzde 3’e düşmüştür.
Üretimin azaldığı, çiftçiliğin yok olduğu, buna karşılık tüketimin hızla arttığı bir durumda, fiyat kontrollarıyla bir yere varılamaz. 80 milyonluk bir ülke olarak, Türkiye’nin gıda güvenliği ve güvenilirliğinden taviz vermesini kabul edemeyiz. Tarımı ihmal eden ülkeler geleceklerini tehlikeye atar. Biz ihmal etmeyelim.”