Ana Sayfa Yazarlar Bekir Salim Türküler ve Barış…

Türküler ve Barış… [Bekir Salim]

Her hafta sonu Türkiye saatiyle 22:00’da bir canlı yayınla âşık edebiyatının güzelliklerini dostlarla paylaşmaya gayret ediyorum. Âşık edebiyatının onlarca unsurundan biri de türküler…

Bütün türkülerin hikâyeleri vardır. En az on tane hikâyeli türkü bilmeyene de zaten “âşık” denilmez. Bu hikâyeler bazen günde bir saat anlatsanız bir senede bitmeyecek kadar uzun olur…

Anadolu insanı sevinçlerini, neşelerini, ama en çok da dertlerini türkülerle anlatmışlar.

Türk Edebiyatının ak saçlılarından Ali AKBAŞ uzunca şiirinde demiş diyeceğini:

Bin yılda yoğurduk her mısraını,

Yüzüğe kaş ettik Ağrı Dağını,

Dünyaya değişmem bir aksağını,

Gönlüme göredir bizim türküler.

……………..

……………..

Veysel susar, Davut Sularî söyler

Kırımdan gelirken serdarı söyler

Köylüsü-kentlisi, hünkârı söyler

Fermanda tuğradır bizim türküler.

……………

……………

Bağlama dediğin üç tel bir tahta,

Ne şaha baş eğmiş, ne taca tahta,

Tüm dertleri özetlemiş bir ‘ah’ta,

Bozkırda naradır bizim türküler.

“Bin yılda yoğrulan” o türkülerin her biri elmas kadar kıymetlidir.

Aynı zamanda ressam olan değerli şair Bedri Rahmi Eyüboğlu ne hoş diyor:

Şairim;

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,

Ayak seslerinden tanırım.

Nerede bir köy türküsü duysam,

Şairliğimden utanırım…

 

Evet, bu değerlerin kaynağı Anadolu ve Anadolu insanı…

“Han Duvarları”nın büyük şairi Faruk Nâfiz ÇAMLIBEL(*) konuşsun, siz de dinleyin:

 

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken,

Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken,

Sana uğurlar olsun; ayrılıyor yolumuz…

Bu güzellikler Anadolu insanının ortak değerleridir. Radyoda bir ses:

“Yaradan var, yaradan var,

Yeri göğü yaradan var…”  diye haykırırken “Kürt” kardeşim bir tarafta ben bir tarafta ağlıyoruz… Bir “lavek” çaldığında ikimizin de tüyleri diken diken oluyor…

Ya, Allah aşkına, “Haydar Haydar”ı dinleyen bir insanın artık, “Bu alevî, şu sunnî!”  diye ayrım yapacak mecâli mi kalır?

“Benim sadık yârim kara topraktır.” diyen Âşık Veysel’in türkülerinde, şiirlerinde kendini bulmayan kaç insan çıkar bu diyardan? Ne diyor âşık Veysel?

Allah birdir Peygamber Hak,

Rabbül alemindir mutlak,

Senlik benlik nedir bırak,

Söyleyim geldi sırası…

 

Kürt’ü Türk’ü ve Çerkes’i,

Hep Adem’in oğlu kızı,

Beraberce şehit gazi,

Yanlış var mı ve neresi?

 

Kuran’a bak İncil’e bak,

Dört kitabın dördü de Hak,

Hakir görüp ırk ayırmak,

Hakikatte yüz karası…

………..

 

Yezit nedir, ne kızılbaş?

Değil miyiz hep bir kardaş?

Bizi yakar bizim ateş,

Söndürmektir tek çaresi…

……………

 

Şu alemi yaratan bir,

Odur külli şeye kadir,

Alevi Sünnilik nedir?

Menfaattir varvarası…

 

Cümle canlı hep topraktan,

Var olmuşuz emir Hakk’tan,

Rahmet dile sen Allah’tan,

Tükenmez rahmet deryası…

 

Veysel sapma sağa sola,

Sen Allah’tan birlik dile,

İkilikten gelir belâ,

Dava insanlık davası…

Ben kendi namıma her mısraına imzamı atıyorum.

Bu süreç bana, sizleri tenzih ederim, çok daha hoşgörülü olmam gerektiğini hatırlattı. Çocukluk ve delikanlılık dönemimde, “Bu şucu, şu bucu!” diyerek ne kadar yanlış düşünmüş ve ne güzellikleri kaçırmışım. Düşünün, onca yıl Mahzunî Şerif’i, Ahmet Kaya’yı dinlememe cezası vermişim kendime… Şimdi Ahmet Kaya’dan “Adı Bahtiyar”ı dinleyip habire ağlıyorum.

Bir de, “İnsanlar bu kadar sıkıntı çekerken türkü mü söylenir? Çok ayıp, size yakıştıramadım…” diye yüz bin kişinin önünde eleştiri yaptığını zanneden arkadaşa bir sözüm var. Evvelâ,  “Başkalarının yanında verilen nasihat hakarettir.” sözünü hatırlatmak isterim. İkinci olarak; kardeşim, biz de “Oynama şıkıdım şıkıdım” tarzı şeyler söylemiyoruz zaten. Üzüntülerimizi, dertlerimizi paylaşıyoruz on binlerce dertli insanla… Okuduğumuz türküler hep “İrfanî türküler”…

Lütfen, siz dahi irfan pencerenizi, gönül kapınızı açık tutun…

(*)Büyük şair Fâzıl Hüsnü Dağlarca rahmetli olduğunda, cenaze töreninde dönemin Başbakanı bir nutuk irad buyurmuşlardı.  Orada Faruk Nâfiz Çamlıbel’in bu dörtlüğünü gayet edalı bir ses tonuyla sanki Fâzıl Hüsnü’nün dörtlüğüymüş gibi inşad eylemişlerdi. Belli ki bir danışman konuşma metnini hazırlamış ve koskoca Başbakanı zor duruma düşürmüştü. O gün nasıl korkmuş ve nasıl dua etmiştim biliyor musunuz? “Allah’ım, ne olur, dış politika danışmanı da böyle biri olmasın…”

BekirSalim@Tr724.com / @BekirSalim

HENÜZ YORUM YOK