Siyaset bilimci Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan çağrısı’ ile başlayan yeni ‘İmralı sürecine’ dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Türköne, “Benim öngörüm şöyle; Erdoğan çözüm sürecini (hukuka dönemeyeceği için) baltalayacak, yani çözüm sürecinin gelişmesini engelleyecek. Bahçeli de bunun üzerine Türkiye’yi erken seçime götürecek. Erdoğan çözüm sürecinin kendisine değil bu sürecin kendisine hukuk dayatacak olmasına karşı. Hukuka dönüş olmadan da çözüm sürecinin başarılı olma ihtimali yok.” dedi.
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, t24’ten Cansu Çamlıbel’in gündeme ilişkin sorularını cevapladı. röportajdan bazı bölümler şöyle:
Devlet Bahçeli için bugün işin ana damarı çözüm süreci. Bahçeli çözüm sürecinde ısrarlı, tavizsiz bir şekilde ısrar ediyor ve bu süreci aksatacak her şeye karşı tavır alıyor. Buradan yola çıkarsak diğer detayların bu tablonun içinde nereye yerleşeceği belli. Bahçeli şu anda Türklerle Kürtlerin tek millet olduğu bir projeyi yürütüyor. Bakın bunu ilk defa ifade ediyorum ama inandığım bir şey. Çözüm süreci dediğimiz şey Türklerin ve Kürtlerin tek millet olduğu bir projedir.
– Tek millet mi?
Evet. Bir ulus devletin tek ulusunun olduğu bir projeyi yürütüyor. Yani aslında 100 yıllık ulus devleti biz yeniden inşa ediyoruz bugün. Kürtlerin Kürt olarak var olabilecekleri, Türklerin de Kürtlerin Kürt olarak var olduklarını kabul ettikleri bir ulus devlet.
“Bu yeni cumhuriyet projesinin belirleyici unsuru hukuka ve insan haklarına saygı”
– Bu yeni ulus devlette adlar ne şekilde ifade edilecek? Türkiyelilik tanımı üzerinden mi gidiliyor sizce?
Adlarla alakalı kısmı o kadar önemli değil. Onunla ilgili uzun bir tartışma yürütebiliriz ama önemli olan şurası; yeni bir cumhuriyet kuruluyor. Proje o kadar iddialı. Ve bu yeni önemli cumhuriyet açısından belirleyici olan devletin hukuka ne kadar bağlı olduğu olacak.
– Şimdi artık söyleşinin başına ve Bahçeli’nin İmamoğlu operasyonuna bakışına ilişkin soruma dönelim lütfen. Bu sorum üzerine siz uzunca bir ‘çözüm süreci’ analizi yaptığınız için ben şöyle anlıyorum; siz aslında “Bahçeli’nin tek derdi ‘terörsüz Türkiye’ projesi ve onu tökezletecek hiçbir şeyden hoşlanmayacaktır” demiş oluyorsunuz. Yani 19 Mart operasyonuna, kendi projesini sabote edip etmeyeceği merceğinden mi bakıyor sadece?
Bahçeli’nin de derin bir vizyonu olduğunu söyleyebilir miyim? Erdoğan’ın iki alternatifi var, önünde iki seçenek var. Birincisi egemenlik yetkilerini yargıyı da içine alacak şekilde bugünkü gibi kullanan, ülkeyi hegemonik güç olarak yöneten Erdoğan olarak kalmak. İkinci alternatifi de hukuka dönmek, anayasal düzeni evrensel hukuk çerçevesinde kuvvetlendirmek ve bu zemin üzerinde bu çözüm sürecini neticelendirmek. Zaten bu ikinci seçeneğe döndüğü takdirde ortada otokrasi kalmıyor, ‘diktatörlük’ diye eleştirilen şeylerden hiçbiri kalmıyor.
– Ne güzel işte… Sizce yapamaz mı o dönüşü?
Öbür tarafta devam etmezse yok olur. Otokrasiden, insanların üzerinde oluşturduğu o baskı ve korku ortamından vazgeçerse, yok olur. Halk desteği zaten yok, ekonomi zaten kötü durumda. Şu ortamda baskıyı devam ettirmezse, bir sürü insanı tutuklayarak otokratik araçlarını daha etkili bir şekilde kullanmaya devam etmezse, yok olur. Ancak bugün tam tersini yapmaya devem ediyor oluşuna, dikta eğilimlerini daha da güçlendiriyor oluşuna da ekonomi dayanmıyor. Yani aslında bu dikta alternatifinde Bahçeli’nin onu desteklemesi mümkün değil. Bahçeli’nin destekleyebileceği tek alternatif çözüm sürecini taşıyacak bir zemin olarak Türkiye’nin hukuka dönmesidir. Erdoğan’ın çözemediği paradoks da bu.
“Hukuksuzluk zemininde ‘terörsüz Türkiye’nin başarılı olma ihtimali yok, Bahçeli bunun bilincinde”
– Hukuksuzluk zemininde bu ‘terörsüz Türkiye’ sürecinin başarılı olma ihtimali yok, bunu diyorsunuz…
Hiç yok. Öyle bir şey söz konusu değil. Zaten Bahçeli’nin o Türkgün’de çıkan yazıların sonuncusunda özellikle hukukla, anayasayla, özgürlüklerle, temel haklar düzeniyle alakalı söylediklerini hatırlarsanız… Bahçeli bunun farkında, bunun bilincinde ve bu konuda çok net bir tavır alıyor. Bahçeli iktidar gücü elindeyken, iktidarın ortağı iken, durduk yerde böyle vurgulamalar yapmazdı. Çözüm sürecine odaklı, çözüm sürecini adeta pergelin sabit ucu gibi alıp oradan daireler çizen bir siyasi aktör olarak, bir devlet adamı olarak hukuku vurguluyor. Çünkü başka bir şey taşıyamaz çözüm sürecini, süreç çöker. Hiç kimseyi peşine takıp götüremezsiniz. Tek güvence hukuk. Hukuk düzeni bir beka sorunu Türkiye için artık. Yeni bir ulus bilinci inşa edilecek, devlet kanadının perspektifi bu, Devlet Bahçeli’nin temsil ettiği perspektif de bu. Yeni bir ulus bilinci inşa edilecek, yeni bir cumhuriyet inşa edilecek.
– Tam buradan tekrar İmamoğlu operasyonuna dönersek… Devlet Bahçeli İmamoğlu konusunda “Suçsuzsa beratı, değilse tecziyesi maşeri vicdana muvafık halde mutlaka ve olabilecek en kısa sürede temin edilmelidir” dedi. Ne demek istiyor yani?
“Bitirilsin” diyor. Bence Bahçeli tereddüde yer vermeyecek şekilde net bir şeyi söylüyor. Bahçeli’nin söylediği şu; “Bu dava siyasi bir davadır, siyasi olarak bitirilmelidir.” Söylediği şey bu kadar net.
– Yani net biçimde “Ekrem İmamoğlu’nu serbest bırakın ve dosyayı kapatın” mı diyor?
Bu kadar net yorumluyorum ben. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun bırakılmadığı, bu siyasi yargılamalarla özgürlüğünden mahrum bırakıldığı süre zarfında çözüm süreci yürümez.
– Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmamoğlu’na yönelik şafak baskınına onay vereceğinden ve İmamoğlu’nun tutuklanacağından da haberi yok muydu sizce?
İmamoğlu’nun tutuklanacağından haberi yok. Ama İmamoğlu gözaltına alındıktan sonra terör soruşturmasından tutuklanmamasında muhtemelen rolü vardır. Doğrudan veya dolaylı rolü vardır. Başka türlüsü mümkün değil. Öyle bir soruşturmayla gözaltına alınıyorsanız, terörden de tutuklamak üzere alınıyorsunuz demektir. Buna birinin engel olmuş olması lazım sonradan. Ve bunu yapacak tek kişi de Bahçeli.
Asıl konuya dönersek, çözüm sürecinin Erdoğan’ın bu konuda perspektif geliştirmesinden önce kurulmuş olduğunu ve aslında Erdoğan’ın çözüm sürecine hiçbir şekilde sıcak bakmadığını düşünüyorum. Şu ana kadar gelinen aşamaların her biri Devlet Bahçeli’nin zorlamasının eseri.
– Hâlâ da sıcak bakmıyor mu sizce Erdoğan? Çünkü Öcalan’ın 27 Şubat açıklaması sonrasında daha bir sahiplenir gözüktü. Hatta 10 gün önce nihayet DEM Parti heyetini kabul etti.
Hâlâ da sıcak bakmıyor. Çünkü bu sürecin kendi sonunu getireceğini biliyor. Ben çok erken söyledim bunu. “Bu çözüm süreci Erdoğan’ın sonunu getiriyor. Demokratikleşme, böyle bir iktidarın yaşamasına izin vermez” dedim. Erdoğan’ın kafasında yönetebileceği, sündürebileceği ve ipe un serebileceği bir çözüm süreci projesi vardı. “İpe un sererek götürebilirim” diye düşündü. Ama Bahçeli, Erdoğan’ın kafasındakini çözdü. 22 Ekim’deki (Öcalan gelsin Meclis’ten kendi örgütüne çağrı yapsın) çıkışını aslında Erdoğan’a karşı yaptı. Erdoğan da zaten karşılığı başta Ahmet Türk olmak üzere kayyım atamalarıyla verdi. Durup dururken, “Cumhur İttifakı çok güçlü bir şekilde yoluna devam ediyor” diye bir laf söyleniyorsa, sorun vardır devlet içinde.
– Sizin tezlerinizi özetlersek, Bahçeli güncel siyasetle değil yeni ulus devletin inşasıyla meşgul, yeri geldiğinde Erdoğan frene bassın diye kendisine medya üzerinden mesaj veriyor, bu arada Erdoğan hegemonik yönetim anlayışından vazgeçmek istemiyor, o yüzden de çözüm süreci Erdoğan’ın sonunu getirecek. Bir de üzerine son çıkışınızı ekleyeyim; “Bu sene bitmeden seçim olacağı kesin” diyorsunuz. Hatta parlamenter sisteme dönüşün de bu erken seçim kararının bir parçası olacağını da ekliyorsunuz. Yani size göre Erdoğan bunların hepsini kabul edecek. Neden etsin ki?
Söylediklerimizin hepsi doğru. Gelin bunu senaryolaştıralım şimdi. Benim öngörüm şöyle… Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak, yani çözüm sürecinin gelişmesini engelleyecek. Bahçeli de bunun üzerine Türkiye’yi erken seçime götürecek. Erdoğan çözüm sürecini baltalayacak çünkü daha önce anlattığım gibi hukuka dönüşün kendi hegemonik gücünü tırpanlayacağını ve kendini enterne edeceğini düşünecek. Bu yüzden de süreci küçük küçük tırpanlayarak sona erdirmeye çalışacak. Yani aslında Erdoğan çözüm sürecinin kendisine değil bu sürecin kendisine hukuk dayatacak olmasına karşı. Söyledim, hukuka dönüş olmadan da çözüm sürecinin başarılı olma ihtimali yok. O zaman da Bahçeli Türkiye’yi erken seçime götürmek zorunda. Çünkü çözüm sürecinin önü ancak o zaman açılır.
– Yani siz de siyaseti analiz eden çoğunluk gibi “Erken seçime gideceksek bunun fitilini Bahçeli ateşleyecek” diyorsunuz. Bahçeli’nin elindeki bu gücü kullanma ihtimali o kadar yüksek mi hakikaten?
Evet.
– Hukuka dönüş sinyali Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması mı şu noktada?
Erdoğan İmamoğlu’nu bırakabilir fakat tam anlamıyla çözüm sürecinin ihtiyaç duyduğu hukuk güvencelerini sağlayamayız. Böyle bir potansiyel yok. Bu senaryo içinde Erdoğan’ın parlamenter sisteme dönüş şeklinde bir niyeti olursa onu engelleyecek olan da Bahçeli olacaktır. Dikkat ederseniz Bahçeli her vesileyle cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en doğru tercih olduğunu söylüyor. Bu da kendi siyasi gücüyle, siyasi pozisyonuyla alakalı bir şey. Parlamenter sisteme dönüştüğü zaman MHP’nin güçler üzerinde ağırlığı kalmıyor.
– Yine bir toparlama yapayım. Size göre şu aşamada Erdoğan bir sonraki seçime girme konusundaki ısrarını koruyacak ama seçime çok daha erken gitmeye ikna olacak. Yani 2027 senesinin sonuna kadar bekletemeyecek.
Mecbur olduğunu düşünüyorum. İçinde bulunduğu şartlar itibarıyla başka bir seçeneği olmadığını düşünüyorum. Bugün sizinle detaylı üzerinde durmadığımız temel parametre ekonomi. Ekonomi siyaseti belirliyor, bu kuralın hiç istisnası yoktur. Türkiye erken seçim kararı aldığı anda ekonomi rahatlar. Bu da bilinen bir şey. CDS puanı düşer, faiz düşer, toplumda yeniden enflasyonun düşeceğine dair bir umut belirir. O umut enflasyonu biraz düşürür. Bugün ekonominin sırtında çok ağır bir yüke dönüşmüş bir iktidar var. Erken seçimi asıl zorunlu kılan da bu.
– Ve bu arada da -yine yazılarınıza referansla söyleyeceğim- çözüm sürecinden İmamoğlu’nun özgürlüğüne kavuşması çıkar.
Başka türlüsü mümkün değil. İmamoğlu’nun içeride olduğu bir çözüm süreci olmaz. Türkiye’de cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmiş, bu konuda belirli bir ikna ediciliği olan birinin içeride tutulduğu anti demokratik bir ortamla çözüm süreci yürümez.
– Yalnız mevcut durumda İmamoğlu sadece tutuklu değil, diploması da iptal. Sadece serbest bırakılması da yetmiyor cumhurbaşkanlığı adaylığı için.
Erdoğan’ın 2003’te nasıl Meclis’e girdiğini hatırlarsanız… Ben bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin sandalyeyi aday koysa kazanacak duruma geldiğini düşünüyorum. Yani İmamoğlu konusunda da emanetçi olur, parlamenter sisteme geçiş takvimine bağlı yeni bir isimlendirme olur falan filan ama mutlaka bir çözüm bulunur. Fakat İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi’nin gerçek lideri olarak kalır. Belki ilk aşamada cumhurbaşkanı olamayabilir ama gerçek lideri olarak kalır.