Türkiye’ye ait gizli belgeler sahaftan çıktı

12 Mart 1971 darbesinden sonra dönemin üçüncü başbakanı Naim Talu’ya verilen gizli bir brifingin belgeleri sahafta bulundu.

10haber internet sitesinden Masum Gök’ün haberine göre, Türkiye tarihinin ilginç ve önemli dönemlerine ait belgeler eski kitap ve belge toplayıp satan sahaflardan çıkmaya devam ediyor. Daha önce Milli Güvenlik Kurulu’nun bütün Türkiye’ye karşı psikolojik harekat yürütmek istemesiyle ilgili belgeler sahafta bulunmuştu. Bu kez devletin Türkiye’de radikal sola bakışıyla ilgili yeni bir belgeye ulaşıldı.

12 Mart 1971 askeri muhtırasından sonra radikal sol akımlara ve örgütlere karşı başlatılan cadı avında binlerce kişi tutuklanmış, yüzlerce kişiye işkence yapılmıştı. Orgeneral Faik Türün o dönemde İstanbul Birinci Ordu Komutanı’ydı. Yazar İlhan Selçuk’un her satırın ilk harfleriyle “işkence altındayım” kelimelerini oluşturduğu akrostişli bir metin yazarak maruz kaldığı işkenceyi belgelediği Ziverbey sorgu merkezinin de en güçlü adamıydı Türün. Çok sayıda aydın ve rütbeli, emekli askerin ağır işkencelere uğradığı Erenköy’deki o Ziverbey Köşkü ona ve MİT’e bağlıydı.

Sağcı ve orduda belli bir kanadın lideri olarak bilinen çok etkili bir askerdi Faik Türün. Ordu içinde “Gürler-Batur” ve “Tağmaç-Türün” cuntaları arasında kıyasıya mücadele vardı. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un başını çektiği 9 Mart 1971 “sol cunta” darbesi, o 9 Mart günü Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı karargahında yapılan ‘Genişletilmiş Komuta Konseyi’ toplantısında Faik Türün’ün ‘Ben ordumla size karşı direnirim’ demesiyle başarısız olmuş, üç gün sonra 12 Mart “karşı darbesi” yapılmıştı. Ziverbey Köşkü’nde çok sayıda rütbeli askere işkence yapılmasının nedeni de ordu içindeki bu çatışma ve 9 Martçılardan arta kalanları tamamen çökertme harekatıydı zaten.

Bu mücadele ve sivil siyasi yansımaları kısa süre içinde üç başbakanı (Nihat Erim, Ferit Melen ve Naim Talu) koltuğundan edecek, görev süresi bitmekte olan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yerine geçmeye hazırlanan Faruk Gürler’i bir anda hüsrana uğratıp Nisan 1973’te sürpriz bir ismin, Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesi sonucunu yaratacaktı. İşte o Orgeneral Faik Türün bu seçimden iki ay sonra 12 Mart döneminin üçüncü başbakanı Naim Talu’ya Birinci Ordu Komutanlığında bir brifing verdi. Gürler cumhurbaşkanlığı seçiminde yenilmiş ama mücadele bitmemişti. Dahası Türün’ün Güler-Batur cuntasına karşı açık tavır aldığı artık herkes tarafından biliniyordu.

Dolayısıyla gizli bir brifingdi Türün’ün Başbakan Talu’ya verdiği 13 Haziran 1973 tarihli brifing. Ama kitapçık haline getirildikten bir süre sonra pek bir gizliliği kalmamış anlaşılan. Türün iki ay sonra emekli olup üniformasını dolaba asıp Adalet Partisi saflarında siyasete girerken kitapçık çoktan sahafın yolunu tutmuş bile olabilir. Dedik; cunta savaşları…

Bu kitapçıkta solla mücadeleye yol gösteren ilginç tavsiyeler, öngörüler var. Türkiye’deki solun ilerlemesi karşısında Endonezya’daki komünist katliamına atıf yapılıyor en önemlisi; “Zaman zaman mantar misali kendiliğinden üreyen fikirlerin zehirlisiyle zehirsizini ayırt edemeyenler çıkabilir ve bu tembelliklerinin cezalarını çekebilirler. Ne var ki tembellerin sayısı Endonezya’da olduğu gibi yüz binleri aşarsa temizlemek hem çok kanlı hem de mvakit geçmiş olabiliyor” deniyor.

ENDONEZYA’DA 500 BİN KOMÜNİST ÖLDÜRÜLDÜ

General Hacı Muhammed Suharto liderliğindeki askeri cunta 1 Ekim 1965 tarihinde Endonezya’da iktidarı ele geçirdi. Darbeciler Sukarno hükümetiyle ittifak halinde olan ve o dönemde dünyanın üçüncü büyük Komünist Partisi olan Endonezya Komünist Partisi’ni (PKI) derhal yasakladı. Partiye üye ve sempatizan olan 500 bin komünist 1965-1966 yılları arasında öldürüldü. Milyonlarca insan işkenceden geçirildi.

Naim Talu’ya verilen bu brifing, Türkiye’deki solu iki gruba ayırıyor. Birinci grup milli demokratik devrim tezini benimseyenler, ikinci grup ise ulusal devrim stratejisini benimseyenler.

Birinci grupta yer alan örgütler şöyle sıralanıyor: THKO, THKP-C ve TİİKP (PDA).

Brifingde 12 Mart muhtırasından sonra THKP-C’nin Ege kırsalında faaliyet gösterdiği, THKO’nun ise Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yakalanıp idam edilmesinden sonra teorik çalışmaya önem vererek broşür hazırladığı belirtiliyor.

Doğu Perinçek’in PDA grubuyla ilgili olarak da şöyle deniyor:

“Milli demokratik devrim stratejisini benimseyen ikinci grup Pekin’in (Çin) etkisi altında bulunan Proleter Devrimci Aydınlık grubunun teşkil ettiği Türkiye ihtilalci İşçi Köylü Partisi’nin kurmaylarıdır. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun DEV GENÇ’e dönüşüyle Sosyalist Aydınlık çevresinde toplanan bazı kişiler Doğu Perinçek’in önderliğinde Mihri Belli’den muhtemelen dış etkenlerin itimi ile koparılmışlardır. Partinin stratejisini itiraf eden bir sanık Çin Halk Cumhuriyeti’ni model aldıklarını ve uygulamanın halk savaşı ile başarı kazanacağına inandıklarını beyan etmiştir.”

İKİNCİ GRUPTA YER ALANLAR

Ulusal devrim stratejisini benimseyen grupta yer alan örgütler ise şöyle sıralanıyor: Madanoğlu grubu, Talat Turhan grubu, Hikmet Kıvılcımlı grubu.

Hikmet Kıvılcımlı grubuyla ilgili “Silahlı Kuvvetlere dayanarak devlet ele geçirilebilir tezini savunan bu grup bilhassa Deniz Kuvvetlerimizin genç subay ve astsubaylarına nüfus etmeye çalışmıştır. 84 sanıklı dava olarak bilinen dava grubunun sönmesinde yararlı olmuştur” deniyor.

Devletin o dönem ki bakış açısında komünizmden ne kadar ürktüğü brifingde de belirtiliyor. Brifingde “Sayın başbakanım, memleketimizdeki görüntüsü ve oluşumu takdim edilmiş bulunan aşırı sol akımlar şüphesiz kendiliğinden vücut bulmamışlardır. Memleketimiz bu sinsi savaşın tek hedefi değildir. Birçok ülke benzer veya az farklı olarak hedef seçilmekte veya etki altında bulunmamaktadır. Nitekim son birkaç yıldan beri hür demokratik ülkelerde belirlenen kanı ‘Devletleri ve rejimleri yıkmak için saldırılar düzenleyen cepheleşmiş örgütlerin birbirleriyle irtibatlı ve belli merkezlerden finanse edildiği şeklindedir” vurgusu yapılıyor.

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Devlet zulmü alışkanlık haline getirmiş. Diğer yandan aşırılık da savunulacak bir şey değil. Toplumun benimsemedği bir değişim asla huzur getirmez.

    • Toplumun benimseme ve özümseme duygusu ÇIKARCI-YALANCI-TALANCI Veeeee en önemlisi ÖDLEK KARAKTERine göre şekillenir.Bu toplum demokratik değerleri anlayıp algılayacak ve uygulayacak BEYİNE SAHİP DEĞİLDİR.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin