Uluslararası Higher Education dergisinde yayımlanan bir makale Türkiye’deki rektörlerle ilgili çarpıcı bilgileri ortaya çıkardı. Makalede, Türkiye üniversitelerinde görevli 70’in üzerinde rektörün, bilimsel üretim yerine ‘tweet’ atmakla ilgilendiklerini ve tweetlerin büyük bir bölümünde hükümet üyelerine veya AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlılıklarını yansıttıklarını ortaya koydu.
Akdeniz Üniversitesi’nden Engin Karadağ’ın, Türkiye’de üniversite rektörlerinin akademik profilleri üzerine araştırma makalesi, uluslararası Higher Education dergisinde yayımlandı. 127’si devlet ve 70’i vakıf olmak üzere 197 üniversitenin rektörlerini konu alan araştırmada bibliyometrik analiz yöntemi kullanılarak Türkiye’de vakıf ve devlet üniversitelerindeki rektörlerin sosyodemografik özellikleri, kariyer gelişimleri ve akademik niteliklerine ilişkin bulgular sergilendi. Araştırma, rektör profillerinin yanı sıra, üniversite sisteminde cinsiyet dağılımı, iş ilanları gibi çeşitli alanları da kapsayan geniş bir envanterle Türkiye’de üniversitelerin 2016 sonrasında geldiği durumu özetliyor.
AKADEMİSYEN ÖZGÜRLÜĞÜ VE GÜCÜ BALTALANDI
Karar gazetesini haberine göre, geçmişte rektörlerin üniversite içinden atandığını ve fakülte özgürlüğünü mesleklerinin bir parçası olarak gördüklerini belirten araştırmada, özellikle Türkiye’de üniversite rektörlerinin giderek menajerlik mantığını benimsedikleri ve bunun akademisyen özgürlüğü ve gücünü baltaladığı görüşüne yer veriliyor. Türkiye’de YÖK gibi siyasi iktidarın doğrudan belirlediği kurumların genel tabloda belirleyici olduğuna da dikkat çekiliyor.
REKTÖRLERİN AKADEMİK GEÇMİŞLERİ
Makalede, Türkiye’deki rektörlerin kariyer basamakları değerlendirmeye alınıyor. Buna göre Türk üniversitelerindeki rektörler, altı ülkeden 64 farklı üniversiteden mezunlar.
Bu ülkeler içinde yüzde 80.7 ile Türkiye başı çekiyor, onu yüzde 10.7 ile ABD ve yüzde 6.6 ile İngiltere izliyor. Bunların dışında, yalnızca üç rektörün doktoralarını İsviçre, Rusya ve Japonya’dan aldıkları ekleniyor.
Rektörlerin doktora yaptıkları Türk üniversiteleri içinde ilk beş sırada ise İstanbul Üniversitesi (yüzde 11.2), Ankara Üniversitesi (yüzde 8.1), Marmara Üniversitesi (yüzde 7.1), Gazi Üniversitesi (yüzde 4.6) ve Atatürk Üniversitesi (yüzde 4.1) yer alıyor.
İLAHİYATÇI REKTÖR SAYISINDA ARTIŞ
Araştırmada on yıl önce rektörlerin ODTÜ, İTÜ gibi okullardan doktoralarını almışken bugün bu okulların yerini Marmara Üniversitesi gibi ilahiyatın öne çıktığı üniversitelere bırakmakta olduğuna dikkat çekiliyor.
Türkiye’de rektörlerin akademik disiplinlerinde ön sırayı yüzde 21.8’le tıp alıyor; bunu mühendislik (yüzde 18.8), idari bilimler (yüzde 9.1), ilahiyat (yüzde 8.6) ve hukuk (yüzde 6.1) izliyor.
Bununla birlikte, Türkiye’de her 37 ilahiyat profesöründen birinin rektör olduğuna ve devlet üniversiteleri bazında ilahiyatçı rektör oranının yüzde 10’un üzerinde olduğuna dikkat çekiliyor. Makaleye göre on yıl önce hiç ilahiyatçı rektör yokken 2016’dan sonra belirlenen, Erdoğan’a bağlı rektör atama usulü nedeniyle bu sayılara ulaşılmış durumda.
The World University Rankings 2018 (Dünya Üniversiteleri Sıralaması, 2018) listesi temel alınarak ülkemizdeki rektörlerin doktora derecelerini aldıkları üniversitelerin dünya üniversiteleri içindeki yerleri de belirtilmiş. Buna göre rektörlerin doktora aldıkları üniversitelerin yalnızca yüzde 15’i dünyanın ilk 500 üniversitesi içinde yer alırken, ilk 100 üniversiteden doktoralı rektörlerin oranı ise yalnızca yüzde 8…
ÇOĞUNLUĞUNUN ULUSLARARASI YAYINI VE ATIFI YOK
Araştırmada Türk üniversitelerindeki rektörlerin akademik nitelikleri, Scopus ile Web of Science (WoS) standartlı uluslararası makalelerde yaptıkları yayınlar, makalelerine atıf gibi veriler üzerine ayrıntılı tablolar yer alıyor.
Devlet ya da vakıf üniversiteleri arasında bu bakımdan önemli bir farkın olmadığı saptandıktan sonra, rektörlerden yüzde 23.8’inin Scopus ve yüzde 34.5’inin de WoS endeksindeki yayınlar içinde hiçbir makalesinin bulunmadığı, yüzde 50’sinin bu iki endekste yer alan makale sayısının 5 ya da daha az olduğu belirtiliyor.
Atıf oranı açısından da rektörlerin yüzde 29’unun Scopus’ta yüzde 36’sının da WoS endeksinde hiçbir atıf almadığı gösteriliyor. Rektörlerin yüzde 40’ı ise iki endekste en fazla on atıf almış. Söz konusu akademik nitelik ölçümleri bakımından Türkiye’de sayıca Umran. S. İnan (Koç Üniversitesi) ve ile Yusuf Leblebici (Sabancı Üniversitesi) isimleri başarılı görünüyor.
Rektörlerin yaklaşık dörtte birinin Scopus’ta, üçte birinden fazlasının da WoS endekslerinde hiçbir makalelerinin olmadığına, yüzde 50’sinden fazlasının ise iki endekste beş ya da daha az makalesinin olduğuna dikkat çekilerek, sonuç olarak Türk üniversite rektörlerinin akademik kalifikasyonlarının “ortalamanın altı” düzeyinde bulunduğu dile getiriliyor
REKTÖRLER SOSYAL MEDYADA GEZİYOR
Araştırmada rektörlerin sosyal medyadaki faaliyetleri ile akademik performanslarına ilişkin ölçümler de yer alıyor. Buna göre akademik performansı en düşük (H-Index’i 0) olan 72 rektörün sosyal medya paylaşımları sayısı ile akademik nitelikleri arasında ters orantı bulunuyor. Ocak-Mayıs 2019 arasında bu rektörlerin 56’sı (yüzde 78) günde 100’den fazla twitter paylaşımı yapmış ve bu paylaşımların içeriğini de rektörler ile hükümet üyeleri ya da hükümete yakın kuruluşların karşılıklı ziyaretleri teşkil etmiş. Paylaşımlarda hükümete ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek, bağlılık bildiren içerikler de bulunuyor.
Araştırmaya göre, akademik performansı en düşük rektörlerin üniversiteleri de gerek yerel gerek uluslararası derecelendirme sistemlerinde en alt sıralarda ve bu üniversitelerde bilgi üretimi yok denecek kadar az.
Daha önce akademik nitelikleri yüksek rektörlerce yönetilen üniversitelerin başına özellikle 2016 sonrasında düşük akademik nitelikli rektörler atandıktan sonra, yerel ve uluslararası sıralamada hızlı düşüşe uğradıkları da saptanıyor. Örneğin THE listesinde göre 2016 öncesinde en yüksek 1000 üniversite içinde bulunan üç üniversite, rektörleri 2016 yılında değiştikten sonra 1000’in altına düşmüşler; aynı üniversiteler, Türkiye’nin üniversite listesi olan TUMA’da da dikkat çekici bir düşüş göstermiş.
KADINLAR AKADEMİDE VAR, İDAREDE YOK
Sosyodemografik verilere gelince, rektörlerin yaş aralığı 39 ile 69 yaş arasında iken ortalama yaş 54.8 olarak saptanmış. Devlet ve vakıf, bütün üniversite rektörlerinin yalnızca yüzde 9.6’sı kadın iken devlet üniversitelerinde bu oran yüzde 4.6’ya düşüyor.
Bunun dışında Türkiye yüksek öğretiminde kadın araştırmacı istihdamının yüzde 44’lük bir oranla Avrupa ülkelerinin yüzde 33’lük ortalamasını geçtiği belirtilen araştırmada, kadın araştırma görevlisi oranının da yüzde 51 ile erkeklerden fazla olduğu ve daha da artmasının beklendiği ekleniyor. Profesörlerde ise kadın oranı yüzde 35 olup bu yüzde mühendislik ve benzeri disiplinlerde yüzde 20 iken tıpta yüzde 37’ye kadar çıkıyor. Araştırma, bu istatistikleri, Türkiye’de kadının profesyonel yaşama, işgücüne katılımını teşvik eden ve toplumda kadının temsilinin önünü açan kurucu ideolojinin yansıması olarak yorumluyor.
Akademik kariyerdeki bu yüksek oranlara karşın, idari mekanizmada kadınların oranının Avrupa’dan da ABD’den de düşük olması ise Türk yüksek öğretim kurumlarındaki idari yapıda hakim ataerkil kültürle açıklanıyor. Yalnızca rektörlüklerde değil, dekanlıklarda da kadın temsiliyeti son derece düşük olup bu oran devlet üniversitelerinde daha da düşüyor. Türkiye, yüksek idari görevlerde yüzde 10’luk kadın oranıyla dünyada 142 ülke arasında 132’nci sırada bulunuyor.
Makalede rektörün niteliğinin üniversite niteliğini doğrudan etkilediği savunulurken Gebze Teknik Üniversitesi, İzmir Teknoloji Enstitüsü ve Abdullah Gül Üniversitesi’nin bunun örneği olduğuna, özellikle Gebze Teknik Üniversitesi rektörü Haluk Görgün’ün üniversitesini THE endeksinde kısa sürede üst sıralara taşıdığına işaret ediliyor. Söz konusu başarılı rektörlerin de yine 2016 değişiklikleri öncesinde atanmış olduğuna da dikkat çekiliyor. Üniversitelerin temel işlevinin araştırma olduğu, rektörlerin standardı belirlediği, iyi araştırmacıların da standardı yüksek tuttuğu hatırlatılıyor.