YORUM | ERHAN BAŞYURT
Türkiye, bölgesinde ve dünyada yeniden itibarlı bir ülke haline gelebilir mi?
Türk dış politikasında yaşanan savrulmaların verdiği zarar tamir edilebilir mi?
Şüphesiz evet! Yapılması gereken artık çok daha kolay.
İktidar, tüm uyarılara rağmen elini ateşe sokup yaktığı, hatalardan hızla geri dönüş yapmalı.
Ancak bu kadar yıkım ve yaranın onarılması zaman alacaktır.
Ne var ki, bu iktidar ve zihniyeti ile neredeyse imkansız…
***
Türkiye’nin, her şeyden önce ileri demokrasi blokuna bir an önce geri dönmesi gerekiyor.
Avrasya Bloku, demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü derdi olmayan ülkelerden oluşuyor.
Türkiye, ticari olarak Avrasya Bloku ile yakın olabilir ama insani ve demokratik değerlerde Batı Bloku’nda yer almalı.
Avrupa Birliği reform sürecine dönülmeli ve ABD ile ilişkiler karşılıklı çıkarlar temelinde tamir edilmeli.
Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak savunma sanayisi büyük oranda Batı menşeli askeri donanıma sahipken, ABD ve AB’nin ambargosu TSK’yı zaafa ve uzun vadede felce uğratır.
Ekonomimiz de bu şartlarda krizden çıkamaz.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Türkiye, ileri demokrasi, evrensel ortak değerler, hukukun üstünlüğüne dönüş yaptığında, ekonominin aşamalı olarak yeniden toparlanması mümkün hale gelecektir.
Bir ülke, yakın komşuları güçlü ekonomilere sahipse, çok daha kolay kalkınır.
Türkiye, bu nedenle komşularına savaş değil, istikrar ve barış ihraç etmeli.
Komşu ülkeler, siyaseten istikrarlı olur ve sürekli ekonomik büyüme gösterirse, bu Türkiye’ye de olumlu yansır.
Komşu pazarlar ne kadar daralırsa, Türkiye’nin ihracat potansiyeli de o kadar daralır ve uzak ülkelerde daha az kar payı ile pazar aramak zorunda kalır.
Türkiye, Irak, Suriye, İran, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan ile iyi ilişkiler kurup, o ülkelerde de istikrar ve kalkınmanın teşvikçisi olmalı.
Komşu ülkelerin hem Türkiye hem de kendi aralarındaki sorunlarının bir an önce çözülmesi için barışçıl ve yapıcı yaklaşımlar sergilenmeli.
İktidarın geçmişte ‘komşularla sıfır sorun’ politikası bu manada akılcıydı ancak uygulamada ‘sorunsuz sıfır komşu’ya dönüştürüldü.
Hatta Suriye örneğinde olduğu gibi Türkiye, komşusunda huzur ve refah değil, kan ve yıkımın parçası haline geldi.
Sonuç olarak, Irak ve Suriye başta ihracatlar düştü, yatırım fırsatları kalktı…
***
Bir ülke ne kadar ileri demokrasi, hukukun üstünlüğü ve serbest piyasa uygulamalarına yönelirse, o kadar kalkınmaya açık hale geliyor, ilginç olan bu sadece refah üretmiyor güvenlik de üretiyor.
Türkiye, şu an kendisini de ekonomik krize sevk eden ‘tek adam’ uygulamalarını terk eder ve serbest piyasa şartlarına, hukukun üstünlüğüne dönerse hem kendisi kalkınır hem de çevresine refah ve huzur ihraç etmeye başlar.
Buna ‘soft power’ yani ‘yumuşak güç’ etkisi deniyor.
Avrupa Birliği’nin Doğu Avrupa, Baltık ülkeleri, Balkanlar ve kısmen Türkiye üzerindeki ileri demokrasiye dönüştürücü etkisi, bu şekilde ‘yumuşak güç’ çekiciliğiyle gerçekleştirilmiştir.
Dönüştürücü olmak ve bölgesel etki kurabilmek için illa kaba askeri güç gerekmiyor.
***
Türkiye, dünya ekonomileri arasında ilk 10’a girmeyi kendisine hedef koymalı…
Bu da en az 20 yıl boyunca yıllık yüzde 5 gibi kesintisiz ve istikrarlı bir büyüme ile mümkün olabilir.
Türkiye, önümüzdeki 20-30 yıl bir çatışmadan elzem olmadıkça kaçınmalı, bölgesinde barışı tesis eden, refah ihraç eden ve kendisi de bölgede ekonomisi ve demokrasi ile cazibe merkezi haline gelen bir ülke olmalı…
Bunun için de, sadece Suriye, Irak ve Ermenistan ile sorunları çözmek yetmez.
Türkiye’nin, sınır komşusu olmadığı bölge ülkeleriyle de iyi ilişkiler kurması gerekir.
Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, bozulan ilişkiler hızla tamir edilmeli.
Mısır ve Suudi Arabistan ile ortak hareket edemediklerinde, bölgesel nüfuz kurmaları, barış üretmeleri, barışa katkı sağlamaları neredeyse imkansız hale geliyor.
Bunun böyle olmaya devam edeceğini, Suriye ve Libya’da yaşanmakta olanlar bir kez daha gösterdi…
Türkiye’nin siyasi ve ticari hayat sahası Balkanlar, Kafkaslar, Türkistan ve Ortadoğu’dur…
ABD, AB, Çin, Hindistan ile iyi ilişkiler kurmak ve korumak, yakın coğrafyasında da istikrar ve refah ile ‘yumuşak güç’ haline gelmek hedef olmalıdır.
***
Türkiye, ekonomik refah ve bölgesel kalkınmaya katkı sürecinde, eğitim ve teknoloji alanlarında ciddi yenilenmeler gerçekleştirebilir ve askeri varlığını da Almanya ve Japonya örneğinde olduğu gibi savaşmak amaçlı olmamakla birlikte yerli üretim de dahil en üst seviyeye taşıyabilir.
Türkiye, ekonomik gücünü artırmadan ne bölgesel ne de küresel aktör olabilir.
Paranız olmadan askeri gücünüz olsa bile, bu bizi ancak zengin ülkelerin paralı askeri yapar!
Ekonomik gücünüz ne kadar iyiyse, askeri teknolojiniz ne kadar yerli ise, o kadar bağımsız ve güçlü bir ülke haline gelirsiniz. Etkiniz de katlanır.
Türkiye için değişmez hedef, “Yurtta sulh, cihanda sulh” olmalı…
Ekonomik ve askeri güç, sadece ve sadece ülke içinde barışı sürdürmek ve komşularımız, bölgemizde barışı korumak, dünyada barışı tesis etmek amaçlı olmalı.
Türkiye, bu süreç boyunca komşularıyla sadece ekonomik ilişkileri değil, karşılıklı kültürel ve sportif bağları da geliştirmeli.
Yerel dillere de vakıf ülke uzmanları yetiştirmeli…
‘Yumuşak güç’ olarak doğru politikalar geliştirmek için, ülkelerin hassasiyetlerini, halkların özelliklerini daha yakından ve bilinçli şekilde değerlendirebilmeli.
Bunun için de sadece o ülkelere öğrenciler göndermekle yetinmemeli, o ülke gençleri için de Türkiye’yi cazip bir eğitim ve kültürel merkeze dönüştürmeli.
***
Test edilip yanlış olduğu teyit edilen politikalardan dönmek, ekonomik kalkınma ve barışçıl diplomasiyle ‘yumuşak güç’ olmayı başarmak mümkün.
Türkiye, 1983-1991, 2007-2012, arasında bunu başarabilecek kapasitede olduğunu gösterdi.
Kolay bir hedef değil ama mevcut iktidarla maalesef mümkün de gözükmüyor.