SELÇUK GÜLTAŞLI | YORUM
Türkiye, çoğu gözlemci tarafından kader seçimi olarak nitelendirilen bir seçimle 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanını ve parlamento üyelerini seçmek üzere sandık başına gidecek. Türk halkı ya 2003’ten bu yana iktidarda olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ya da altı partili muhalefet bloğunun ortak adayı olarak yarışan ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçecek.
Erdoğan giderek otoriterleşen ve popülistleşen İslamcı bir çizgiyi temsil ederken; Kılıçdaroğlu Batı yönelimli, modernist ve çoğulcu bir demokratik parlamenter sistemi savunuyor. Erdoğan 20 yıl sonra ilk kez savunmasız görünüyor ve şimdiye kadarki en zorlu mücadelesiyle karşı karşıya.
Tüm güvenilir kamuoyu yoklamalarına göre Kılıçdaroğlu önde görünüyor ve bir zamanların yenilmezi Erdoğan geride kalıyor. Ekonomi kötü gidiyor, enflasyon yüzde 100’ün üzerinde seyrediyor.
Ayrıca 50.000’den fazla kişinin ölümüne neden olan ve başkanlık sisteminin zayıflığını ortaya çıkaran yıkıcı deprem de Erdoğan’a ve onun tek adamcı, İslamcı otoriter yönetimine olan desteği erozyona uğrattı. Bu durumda 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı oylarının yarısından fazlasını alabilen aday kesin galip sayılacak. Aksi takdirde yarış iki hafta sonra ikinci tura kalacak.
Ancak seçimlerin güvenli bir şekilde yapılıp yapılmayacağı ve Erdoğan’ın 20 yılı aşkın süredir görevde olan Kılıçdaroğlu’na iktidarı barışçıl bir şekilde devretmeye istekli olup olmayacağı konusunda şimdiden endişeler var.
Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesi halinde yetkilerini devretmekte ayak sürüyebileceğini gösteren bazı işaretler var ve Türkiye bölgesinde çok önemli bir rol oynadığı için Avrupa Birliği’nin dikkatli olması gerekiyor.
14 MAYIS’A ‘SİYASİ DARBE’ BENZETMESİ
Geçtiğimiz hafta kalabalıklara hitap eden tartışmalı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, seçimleri Batı‘nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçilmiş hükümetine karşı bir ‘siyasi darbe girişimi’ olarak nitelendirmişti.
Bu sözlerin hemen ardından Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da 14 Mayıs’ta yapılacak bir hükümet değişikliğinin “Türkiye’nin tam bağımsızlığına” karşı bir “darbe” anlamına geleceğini söyledi.
Bu arada Ankara’da coşkulu bir kalabalığa seslenen Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP’yi “teröristlerin” desteğini almakla suçladı. “Kandil’in desteğiyle cumhurbaşkanı seçilecek. Benim milletim Kandil’in desteğiyle seçilecek bir adama bu ülkeyi asla teslim etmez.” dedi.
(‘Kandil’, Kuzey Irak’ta AB, ABD ve BM tarafından terör örgütü olarak tanınan Kürt PKK örgütünün karargâh olarak kullandığı bir dağdır)
Erdoğan ‘Kandil ve teröristler’ derken, Kılıçdaroğlu ve CHP’ye destek gösterisi olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adayını çıkarmayan Kürt yanlısı HDP’yi (Halkların Demokratik Partisi) kastediyordu. Bu açıklamalar, Erdoğan’ın tek adam rejimindeki muazzam yetkilerini devretmemek için bir bahane bulacağının sinyalleri olarak görülüyor.
Sandık güvenliği konusunda ise CHP’nin kötü anıları var.
2019 yılında CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da belediye seçimlerini az bir farkla kazandığında, üyelerinin tamamı Erdoğan tarafından atanan Yüksek Seçim Kurulu (YSK), hiçbir zaman doğrulanmayan hile iddialarını gerekçe göstererek seçimleri iptal etmişti. Belediye seçimleri tekrarlandı ve İmamoğlu bu kez açık ara farkla kazandı.
İSLAMCI POPÜLİZM
Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından (detayları hala belirsiz) Erdoğan ülkeyi tek bir başkanlık sistemine karar vermek üzere referanduma götürdü. Olağanüstü hal kuralları altında yapılan referandumdan çok az bir çoğunlukla ‘evet’ oyu çıktı.
Ayrıca YSK, üzerinde resmi mühür bulunmayan 2,5 milyon oyu geçerli sayacağını açıkladı.
CHP sonucu reddedip mahkemeye taşırken, Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bu 2,5 milyon oyun Erdoğan lehine manipüle edilmiş olabileceğini ima etti. Ancak itirazlara ve oylamaya hile karıştırılmış olabileceğine dair güçlü kanıtlara rağmen YSK referandum sonucunun geçerli olduğunu açıkladı.
5 YILDA 1 MİLYON 768 BİN TERÖR SORUŞTURMASI
2017’den bu yana, başkanlık sistemi altında Erdoğan muazzam yetkilere sahip oldu ve giderek daha bölücü ve otoriter hale geldi. Stockholm Center for Freedom adlı sivil toplum kuruluşuna göre, 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de silahlı terör örgütüne üyelik iddiasıyla toplam 1.768.000 soruşturma başlatıldı.
Freedom House, Türkiye’nin 2022 yılında 32/100 puanla “özgür olmadığını” açıkladı.
Grubun yıllık raporunda, internet özgürlüğünün üst üste dördüncü yılda da gerilemeye devam ettiği ve siyasi muhalefet üyeleri de dahil olmak üzere binlerce çevrimiçi kullanıcının sosyal medya faaliyetleri nedeniyle cezai suçlamalarla karşı karşıya kaldığı kaydedildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2022 yılında toplam başvurunun yüzde 26,9’una tekabül eden yaklaşık 20.100 başvuru ile Türkiye’nin karar bekleyen davaların bulunduğu ülkeler listesinin başında yer aldığını açıkladı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından Çarşamba günü yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, Tacikistan ve Hindistan ile birlikte ‘sorunlu durum’dan en alt kategoriye düşerek 180 ülke arasında 165. sırada yer aldı.
RSF, 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimler öncesinde Erdoğan yönetiminin gazetecilere yönelik zulmü artırdığını tespit etti. RSF, “Türkiye diğer tüm demokrasilerden daha fazla gazeteciyi hapse atıyor” dedi.
Türkiye 14 Mayıs’ta ya demokrasiyi ya da Erdoğan’ın popülist-İslamcı otoriter yönetimi altında daha fazla baskıyı seçecek.
Avrupa kurumları, yani AB, AK ve AGİT, özgür ve adil bir seçim için ellerinden geleni yapmalı ve Erdoğan’ı, oylara hile karıştırılması ve seçimlerin meşruiyetinin sorgulanması halinde bunun ciddi sonuçları olacağı konusunda uyarmalıdır.
Aksi takdirde Avrupa, Erdoğan’ın eskisinden daha baskıcı, bölücü ve otoriter olması muhtemel bir beş yıl daha iktidarda kalmasına hazırlıklı olmalıdır.
Güzel bir yazı. Soğukkanlı, ayakları yere basan.
Daha güzeli, üzerindeki imza.
Burada Selçuk Gültaşlı ismi ile yayınlanan bir yazıyı okumaktan mutlu oldum.