Türkiye ‘Top 10’da; ne kadar övünseniz az! 

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM

Siz muhtemelen duymamışsınızdır. Bir kaç gün önce ‘Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi 2024’ raporu açıklandı. World Justice Project (WJP) tarafından 2015 yılından bu yana hazırlanan indeks toplam 142 ülke hükümetlerini sahip oldukları yetkiler, yolsuzluk, açıklık, şeffaflık, temel haklar ve mahkemeler gibi çeşitli başlıklarda analiz ediyor.

Raporda demokrasi ve hukukun üstünlüğü dünya genelinde erozyona uğradığı uyarısı var. Projeksiyonlar ürkütücü. Meraklısı şuradan detaylara bakabilir. Ben sizi doğrudan Türkiye bölümüne götermek istiyorum.

Çünkü halimiz harap. Gerçi rapor bize bilmediğimiz bir şeyi söylemiyor; sonuçta Türkiye’ye ayna tutan indeks. Fakat yine de can acıtan bir gerçekle yüzleşmek rahatsız edici.

Her şeyden önce Türkiye değerlendirmeye alınan 142 ülke arasında 117. sırada.  Geçtiğimiz yıl da 117. sıradaydık. Bir önceki yıl ise bir sıra üstte, 116. basamakta yer alıyorduk. Türkiye, dibe demir atmış durumda… AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve müttefikleri Devlet Bahçeli- Doğu Perinçek Türkiye’yi Kamboçya, Venezuela, Afganistan gibi ülkelerin arasına indirdi.

Oysa ki Türkiye 2015 yılında 80. sıradaydı. Bugüne göre kıyaslandığında iyi sayılabilir fakat 2015 yılında da bir önceki yıla oranla 21 puan birden düşmüştü.

Yani Türkiye 2013 sonrası çakıldı.

Hukukun üstünlüğü indeksinin ilk sıraları tahmin edebileceğiniz gibi İskandinav ülkeleri.

Danimarka ilk sırada yer alırken Norveç, Finlandiya ve İsveç ilk sıraları paylaşıyor. ABD 26, Çin ise 95. sırada. Otoriter uygulamaları ve Putin’e olan hayranlığı nedeniyle eleştirilen Macaristan lideri Victor Orban ise 73. sırada.

Rus işgali altında olan Ukrayna bile 88, Rusya 113. sırada yer alıyor. Dahası Honduras, Nijer ve Angola gibi ülkeler hukukun üstünlüğü kriterlerine göre Türkiye’den daha iyi durumda.

Doğal olarak Türkiye ‘insan hakları’ kategorisinde de en alt lige  düşmüş halde. 142 ülkeden 133. sıraya gerilemiş. Türkiye’nin altında Nicaragua, Sudan ve Venezuela gibi ülkeler var. Düşünsenize; isminde ‘adalet’ olan bir parti tarafından yönetilen Türkiye ‘insan haklarının hiçe sayıldığı en kötü on ülke’ arasında.

Yargı tamamen siyasetin güdümünde

Dünyanın en güçlü siyasetçisi kimdir diye sorsanız aklınıza ABD Başkanı Biden, Rusya lideri Putin veya Suud Kralı M.B Selman gelebilir. Ama yanılıyorsunuz. ‘Hükümet yetkilerine getirilen sınırlamalar’ bahsinde Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dünya şampiyonu denebilir. 142 ülke arasında 135. sırada olan Türkiye’nin altında ise Sudan, Venezuela gibi ülkeler var.

Benzeri bir durum düşünce, inanç ve din özgürlüğü alanında da var. Türkiye burada da 142 ülke arasında 134 sırada yer alıyor. Din ve inanç özgürlüğü başlığında Türkiye’den daha kötü iki ülke var; İran ve Myanmar.

Türkiye ‘Yargının denetimi ve kontrolü’ kategorisinde de diplerde. Hem de öyle böyle değil. 142 ülke arasında 128. sırada. Peki bu ne demek? Ülkede yargı tamamen siyasetin kontrolünde demek…

Maalesef yargı gibi medya da tamamen hükümetin elinde olduğu için siz bu gerçeklerle yüzleşemeyeceksiniz.

Peki bu raporlar neden önemli? 

Sonuçta bize bilmediğimiz bir şey söylemiyorlar. “Biz adaletsizliği iliklerimize kadar yaşıyoruz, parası olanın kendine özel mekanizma tesis ettiğini de biliyoruz” diyebilirsiniz ama kazın ayağı  öyle değil.

Öncelikle Freedom House veya İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi kurumların raporları uluslararası arenada saygı gören, referans kabul edilen metinlerdir. Bir ülkeyle ilgili değerlendirme yapılırken bunun gibi raporlara bakılır.

Ekonomik yatırımlardan siyasi tercihlere kadar her alanda önemli bir işlevi vardır.  Yani Erdoğan ve ‘Havuz’ medyasının deyimiyle ‚’yok hükmünde’ sayılamaz.  En basitinden hukukun üstünlüğü endeksinde dibe vuran bir ülkenin ekonomik göstergeleri de sağlıklı değildir.

Gelelim ‘kitabın ortasına’ ya da bir başka ifadeyle bam teline…

Türkiye nasıl bu hale geldi? Faili, sorumlusu kim? Tabi ki Türkiye hiçbir zaman bir İsveç, Norveç olmadı. Her zaman hukuki konularda sorunları oldu. Ama hiçbir zaman İran, Myanmar, Sudan gibi ülkelerle de anılmadık!

Yukarıya koyduğum grafikte görüldüğü gibi 2013 sonrası Türkiye jet hızıyla çakılıyor. Peki 2013’te ne olmuştu da Türkiye böyle bir yola girdi?

Tüm yollar 17 Aralık’a çıkıyor!

Nasıl tüm yollar Roma’ya çıkıyorsa Türkiye’de yaşanan tüm sorunların da kaynağı 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna çıkıyor. Oğlu ve kızıyla gün boyu evindeki paraları sıfırlayan Erdoğan, Türkiye’ye darbe yapıp Anayasa’yı askıya aldığı gün bugünlere geleceğimiz belliydi.

17 Aralık

Hırsızın değil, onları yakalayan polisin, yargılayan yargı mensuplarının tutuklandığı gün çöküş başlamıştı. Üzerine bir de 15 Temmuz kumpası eklendi ve Türkiye bugünkü geldiği noktaya düştü.

15 Temmuz konusu özellikle önemli çünkü yıllardır anlatıyorum; o meş’um gecede daha hiçbir şey belli değilken 4 binden fazla hakim ve savcı için haklarında hiçbir somut delil yokken ‘yakalama’ ve ‘tutuklama’ kararı çıkarılmıştı. Savcı Serdar Coşkun daha olmamış olayları bile tutanağa yazarken, nerede kim tarafından hazırlandığı belli olmayan ama daha önce ölmüş bir yargı mensubu için de tutuklama kararı çıkarıldığından hareketle uzun zaman önce hazırlandığı belli olan fişlemelerle yapılan bu tasfiyeler Türk yargısını  bitirdi.

Saray’ın cübbeli cellatları!

Haklarında suçlama bile yapılmadan,savunmaları dahi alınmadan ihraç edilip tutuklanan KHK’lı hakim ve savcıların yerine AKP ve MHP teşkilatlarından militan avukatlar hakim- savcı yapıldı.  Avukatlıkta geçen yılları ‘kıdeme’ sayıldı. Erdoğan rejimi adına sosyal medya trollüğü de yapan bu isimler Saray’ın celladına dönüştü. Mahkemelerin ve sokakların hali ortada.

Erdoğan rejimi ve propaganda aparatlarının şeytanlaştırdığı hakim savcıların döneminde hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralarda olan Türkiye, 15 Temmuz sonrası yapılan büyük tasfiyeler ve yandaş kadrolaşma ile ‘insan haklarının hiçe sayıldığı en kötü on ülkeden’ biri haline geldi.

Hizmet Hareketi’ne yönelik soykırım sürecinde çok sık tekrar ettikleri ‘temizlendikçe güçleniyoruz‘ söyleminin ne kadar büyük yalan olduğu da böylece ortaya konuyor.

Hadi Erdoğan rejiminin propaganda aygıtları ya da tetikçileri apaçık ortada duran bu gerçeği ifade-itiraf edemiyor; sözüm ona muhalif ve bağımsız olanlara ne oluyor?

CHP ve DEM Parti’den bir çok isim Saray’ın talimatı ile görevden alınıp tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i savunurken bile ‘f.tö f.tö’ diyor… Özgür Özel ise belediye başkanını savunmaktan aciz kalmanın ötesinde olayı ‘Zekeriya Öz’ vs noktalara çekip Saray’a hizmet ediyor.

Oysa ki Özgür Özel ve DEM Partililer ‘faşizmin dilde başladığını, faşizmle mücadelenin rejim dilini reddederek başlayacağını’ biliyorlar. Ancak ideolojik bağnazlıkları hakkı teslim etmelerinin önünde engel.

Kısacası; Erdoğan ve müttefikleri pis işlerini örtmek için ülkeyi mahvetti. “Cemaati yok edeceğim!” derken Türkiyeyi bitirdiler.

Hala Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü ‘f.tö sakızını’ çiğneyenler hayrını görsün!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin