HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, iç karışıklıkların yaşanmaya başlamasının 11. yıldönümünde Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Bölgedeki, bütün diktatörlerle ilişkileri düzeltme yoluna giden Ankara, en önemli komşusu olan Suriye ile tez elden ilişkilerini düzeltmesi gerekiyor. Üstelik, ilişkilerin iyileşmesi en çok Türkiye’nin işine yarayacak.
Beşar Esad, babası Hafız Esad’ın ölümü üzerine 2000 yılında Suriye Devlet Başkanlığına getirildi. Baba Esad, tahtı için varis olarak hazırladığı büyük oğlu Basil 1994’te trafik kazasında ölünce, ikinci büyük oğlu olan Beşar bu koltuğun sahibi olmuştu.
Abdullah Öcalan’ın Suriye’deki Bekaa Vadisinde barınmasından dolayı 1998’de savaşın eşiğine gelen iki ülke ilişkileri, PKK liderinin Bekaa’dan ayrılması ve Hafız Esad’ın ölümü üzerine sürpriz bir ivme kazandı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cenaze törenine katılmasıyla ilişkiler hızla düzelme yoluna gitti.
Sezer’in cenaze jestine, Suriye Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam Ankara’yı ziyaret ederek karşılık verdi.
Esad, koltuğa oturduğunda bir süre babasının yolundan giderek ülkesini kapalı bir sistemle yürütmeye çalıştı. AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte ilişkiler hız kazandı. Batı’da eğitim görmüş olan Esad, Türkiye’nin dünyaya açılmasını örnek alarak ülkesinin kalkınmasını ve özgürleşmesinin önünü açabileceğini düşündü.
Türkiye ile Suriye arasında ilişkiler hızla düzelme yoluna girdi. İki ülke, neredeyse aralarında sınır yokmuş gibi hareket eder oldu. Esad, AK Parti iktidarı rehberliğinde ülkesini kalkındırabileceğine inandı.
SURİYE’NİN HASSAS DENGELERİ
Suriye, farklı etnik yapıların hassas dengeler üzerinde bulunduğu bir devletti. Esad, demokratikleşme paketleri açıklayıp uygulamaya koymaya başladı.
Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve adına “Arap Baharı” denilen özgürlükçü akım, kısa sürede pek çok Arap ülkesinde kendisini gösterdi. 15 Mart 2011’de Suriye’nin Hama ve Humus kentlerinde rejim karşıtı gösteriler patlak verdi. Tunus’ta, Mısır’da yaşananların kendi başına geleceğinden korkan Suriye diktatörü Esad, Ankara’dan yardım istedi.
Suriye’nin zayıf noktalarını çözdüğüne inanan Ankara, Esad’dan demokratikleşmeye hız vermesini istedi. Şam yönetimi Ankara’ya, “Zaten demokratikleşme yolunda ciddi adımlar atıyoruz. Bazı düzenlemeler için zamana ihtiyaç var” diyerek, olayları bastırmak amacıyla biber gazı ve polis copu istedi.
Suriye’yi, arka bahçe gibi görmek isteyen Erdoğan yönetimi, Esad’a yapılması gerekenleri sıraladı. Başbakan Erdoğan, “Her şeyi Esad’a anlat ve Türkiye’nin son sözünü söyle” diyerek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Şam’a gönderdi.
9 Ağustos 2011’de Esad ile Davutoğlu arasında 6 buçuk saatlik bir görüşme gerçekleşti. Batı’nın Türkiye’ye yönelik demokratikleşme taleplerine bahane uydurmaya çalıştığını unutan Ankara, Şam’a demokratikleşme takvimi dikte ettirmeye başladı.
Suriye rejiminin çok güçsüz olduğunu varsayan Erdoğan, Esad’ın birkaç hafta içinde devrileceğine inanmaya başlamıştı. Davutoğlu’na göre Tunus diktatörü Zeynel Abidin bir haftada gitmişti, Esad’ın da ömrünün haftalar, en fazla da aylar süreceğini söyledi.
Gerekirse Türkiye’nin Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunacağı sözü bizzat Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından dile getirildi.
Her şeyin istediği gibi gittiğini düşünen Başbakan Erdoğan ise kısa sürede Şam’a kadar gideceklerini ve Emevi Camii’nde şükür namazı kılacaklarını söyledi.
Erdoğan ve ekibi, savaş naraları atarken diktatör Esad, Suriye halkıyla Türk halkının savaşmayacağını, buna iki halkın da izin vermeyeceğini söyleyerek karşılık verdi. Savaş isteyenin Türk halkı olmadığını sadece Erdoğan yönetiminin savaştan yana olduğunu dile getirdi.
Ankara’nın Suriye ile ilgili niyetlerini gören Beşar Esad, ülkesini ve koltuğunu korumanın yolunu Moskova’yla birlikte yürümekte gördü. Hızla Putin’e koştu ve yardım istedi.
On yıllardır Akdeniz’de bir Rus üssü edinebilmek amacıyla planlar yapan Rusya’nın hayali nihayet gerçekleşme yoluna giriyordu. Suriye’ye gerekli silahları gönderen Putin, ülkenin hava kontrolünü tamamen Rusya tarafından korumaya aldı.
Savaşın ilk günlerinde “Hele Suriye’den gelen mülteci sayısı 100 bin olsun Esad o zaman görür” tavrında olan Ankara, eli silahlı Esad diktatörünün kovaladığı Suriyelileri barındırmanın yollarını arar oldu. Kısa sürede yüzbinleri aşan Suriyeli sığınmacı sayısı, milyonları bulup Türkiye’nin iç sorununa dönüştü.
DİKTATÖR ESAD, ARAP DÜNYASI ATAĞINDA
Beşar Esad, iç savaşın sürdüğü 11 yıl boyunca sadece Rusya ve İran’a gitti. İç savaşın 11’nci yılında, Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) resmi bir ziyarette bulundu. Oysa BAE, bir dönem Suudi Arabistan ve Türkiye ile birlikte Esad’ın devrilmesi için ortak mücadele etmesiyle dikkat çekiyordu.
Görüldüğü gibi uluslararası siyaset sahnesinde her şey çok hızlı değişiyor. Dünün dostları, bugün düşman, dünün düşmanları bugün dost olabiliyor. Bu ilkeden hareket eden Esad, Erdoğan’ın bu ülkeye geçen ay yaptığı ziyaretin ardından, hem de ayaklanmanın başladığı tarihin yıldönümünde BAE’ye gitti.
Esad, Veliaht Prens Şeyh Muhammed bin Zayed el-Nahayan (MBZ) ve Dubai hükümdarı Şeyh Muhammed bin Raşid el Maktum ile bir araya geldi.
Taraflar, halen Rusya, İran, Türkiye ve ABD askerlerinin bulunduğu bilinen Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptılar ve yabancı askerlerin en kısa zamanda çekilmesini istediler.
Türkiye ve İsrail ile de yakınlaşma politikası uygulamaya koyan BAE’nin, bölgede “Putin’in piyonu” olarak bilinen Esad’a nasıl destek vereceğiyse önümüzdeki günlerde belli olacak.
Suriye tarafı, Türkiye ile şartsız görüşmelere açık olduğunu her fırsatta dile getirdi. Tayyip Erdoğan’ın dün kavga edip de bugün barışmadığı hiçbir ülke kalmadı. Tek istisna Suriye.
Türkiye ve Suriye ile en çok işbirliği yapması gereken iki ülke olarak ortada duruyor. 911 kilometre sınıra sahip iki komşu, işbirliği yapmaları ve geçmişin yanlışlarını düzeltme yoluna gittiklerinde kazanacaklar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, güney komşumuzla ilişkilerin yoluna girmesi için zaman kaybetmeden adım atmalı. Bu adımları atacak mı? Hiç şüpheniz olmasın.
Sn Muhsin Ahmet Karabey
Sıradışı yazı yazmaya devam ediyorsunuz.. Herkes gibi benim içinde meçhul birisiniz.. Bazan sizi kürt
Bazan alevi görüyorum..
Ama hizmet mensubu olmadığınız kesin..
Demokrat bir yapınız var, zalime karşı mazlumdan yana birisiniz…
Birde gazateciliği aşk derecesinde yapan birisiniz..
Uzatabilirim, ama asıl demek istediğim hizmet gibi insani kürt taleblerinide zerre kadar acıma duymadan darmadağın eden AKP ye yol göstermekten vazgeçin.. En azından TR724 de bunu yapmayın..
İktidarda dahada kalsın diye mazlum zalime yol gösterir mi?
Celladına aşık olmak manasına gelmez mi?
Tr724 okuyucusuna saygısızlık değil mi?
Bırakın bir yere toslasın gitsin..
Akp nin iyiliklerini anlatan ve yol gösterenleri dünya kadar var birde siz destek olmayin…
Bu yazı ile Akp ile devam manası var..
Menim bütün birikimimi gasbeden bir insanın trafik kazasında tepetaklak olmasını arzu ederim. Önüdeki taşı kaldırmam..
Merhametimi burada devreye sokmam..
Bir komşum var, Zina, kumar, faiz, iftira aklınıza ne kadar kötülük geliyorsa hepsini yapıyor ama, iftar yemeği verir, kurban keser, onun bunun elinden de tutar..
Zıdlar adamda tiplanmış..
Fırsat geçse gözünü kırpmadan bır ailenin yok olma pahasına bütün zülümleri yapar..
Böyle birinin evinin yanmasını arzu ederim.. Hatta öyle beklentim de olur..
Yorumum yazılarınız gibi uzun oldu…
Hani acaba böyle düşünmekle piskopat mı oluyorum mu diye düşünmüyorda değilim??
Ama Allah dan fazla merhametli olmakda doğru değil değil mi?
Sonunda zalimi Allah cehennemine koyacak, bu babamızda olsa öyle değil mi?